Gerçekten Hamd Allah(Celle Celaluhu)’a mahsustur. O’na hamd ederiz ve O’ndan yardım dileriz. Mağfireti O’ndan ister, doğru yola iletilmemizi O’ndan bekleriz. Nefislerimizin kötülüklerinden ve amellerimizin fenalıklarından Allah’a sığınırız. Allah(Celle Celaluhu), kimi hidayette kılmış ise, o gerçekten hidayete erişmiştir. Kimi de dalâlette ve sapıklıkta kılmış ise, artık o kendisi için bir dost ve yol gösteren bulamaz. Şehadet ederim ki, Allah’tan başka bir tek ilah yoktur ve O’nun eşi ve benzeri de yoktur. Yine şehadet ederim ki, Hz. Muhammed (s.a) Allah’ın kulu ve Resulüdür. Salât ve selam O’na, Ehli Beytine, ashabına ve O’nun yolunu izleyenlere ve onun gösterdiği çizgide yürüyenlere olsun.
Her şeyden önce şunu iyi bilmeliyiz ki insan son derece zavallı ve aciz bir varlıktır. Buna rağmen son derece değerli ve üstün bir yaratılışa sahiptir. Çünkü yaratılış amacı mühim bir görevdir. Bu yüzden yaratılışında ki değeri koruyabilmesi de nefsini bilmesine bağlıdır.
İnsanın gerek günlük yaşantısında, gerekse başına gelecek olan büyük imtihanlar da düştüğü tuzak, nefsini bilmemesinden dolayıdır.
“Senin en şiddetli düşmanın, iki yanının arasında bulunan nefsindir.” (bk. Gazâlî, İhyâ, 3/4; Aclûnî, Keşfü’l-Hafâ, 1/143)
Nefis, sözlükte; ruh, can, akıl, insanın şahsı, bir şeyin varlığı, zatı, içi, hakîkati, beden; ceset, kan, azamet, izzet, kötü söz, bir şeyin cevheri, arzu ve istek gibi anlamlara gelir.
Nefsin, rûhânî bir cevher ve gözle görülmeyen latîf bir varlık olduğunu, nur ve ziyadan yaratıldığını söyleyenlerin yanında, latîf bir cisim, kan ve araz olduğunu söyleyenler de olmuştur.
Nefs, hem insanın maddî varlığını ve hem de insanda var olan fakat gözle görülmeyen, iyi ve kötüyü arzu eden manevî varlığını ifade eder.
“Gerçekten nefis kötülüğü emreder.” (Yûsuf, 12/53)
“İnsanın en büyük düşmanı nefsine (heva ve hevesine) uymasıdır.”
Anlaşıldığı üzere Allah (C.C)u ve O’nun Rasulü (s.a.v) nefsin tehlikesini bizlere bildirmiştir. Fakat Allah Azze ve Celle bu tehlikeyle bizleri baş başa bırakmayıp Kuran ve Sünnet ışığında yönlendirildiğinde bir cevhere dönüşen Kalbi de biz aciz kullarına bahşetmiştir.
Şimdi bil ki, bu kıymetli cevheri sana verdiler ve sonra seni onun üzerine örttüler! Onu aramaz, zayi eder ve onu unutursan çok aldanırsın ve büyük ziyanlara duçar olursun.
Kalbini yeniden aramaya, dünya meşgalelerinden kurtulmaya ve onu kendi yüksek makamına ulaştırmaya gayret et. Çünkü kalbin şeref ve izzeti, öbür dünyada anlaşılacaktır.
Fakat, bu dünyada insanın şerefi ise, kendisinde bulunan donanımla çaba göstererek hakiki şeref ve izzete kavuşmaktır. Yoksa, bugün ondan daha kusurlu ve zavallı kim vardır. Zira açlığın, susuzluğun, sıcaklığın, soğukluğun, hastalığın, ızdırabın, elemin, sıkıntının, hışmın ve hırsın esiri olmuştur. Rahatının ve lezzetinin bulunduğu şeyler, ona zarardır. Ona faydalı olanlar acı ve elemle karışıktır.
Aziz ve kıymetli olan kimse, ya ilim, ya kuvvet ve kudret, ya himmet ve irade, veyahut da yüzünün güzelliği ile kıymetli ve azizdir.
İnsanın ilmine bakarsan, ondan daha cahil kim vardır? Zira, eğer beyninde bir damar eğrilse, öleceğinden yahut delireceğinden korkulur. İnsan ise, neden olduğunu ve ilâcının ne olduğunu bilemez. Belki de ilâcı yanındadır, onu daima görür, fakat bilmez.
Kuvvet ve kudretine bakarsan, ondan daha âciz kim vardır? Zira sinek ile boy ölçüşemez. Kendisine musallat olan sivrisineğin elinde helak olur. Arı, iğnesini kendisine batırırsa, uyumaz ve huzursuz olur.
Himmetine bakarsan, bir gümüş veya altın kaybetse, hâli değişir ve üzülür. Açlık zamanında bir lokma verilmezse, bayılır kalır. O hâlde bundan aşağılık olur mu?
Yüzünün güzelliğine bakarsan, çöplük üzerine örtülmüş post gibidir. İki gün kendini yıkamazsa, yüzünde öyle bedlik ve çirkinlik olur ki, kendisinden tiksinir, fena bir koku hissedilir. Onun karnında taşıyıp hamallığını yaptığı ve günde birkaç defa eliyle yıkadığı pis kokulu dışkıdan daha aşağı hangi şey vardır?
Bir gün Alim’in biri arkadaşlarıyla beraber gidiyordu. Bir ara, lâğım kuyusunu temizlemekle uğraşanların yanından geçiyorlardı. Yol necasetlenmiş, etraf pislik içerisinde idi. Arkadaşları burunlarını tutup, hepsi bir tarafa kaçtılar. Alim, olduğu yerde durdu ve şöyle söyledi:
«Ey insanlar, bakınız bu pislikler bana ne söylüyor. Diyorlar ki, dün pazarda (nefis ve leziz yiyecekler şeklinde) idik. Hepiniz bizi ele geçirmek için, keselerinizi boşaltmıştınız. Bir geceden fazla sizinle kalmadık. Bu hâle geldik! Bizim mi sizden, yoksa sizin mi bizden kaçmanız yakışır?».
Hakikaten insan, bu dünyada noksanlık, acizlik ve zavallılığın son noktasındadır. Pazara çıkarılma günü yarın olacaktır. Eğer kalb cevhere dönüşürse, hayvanlar seviyesinden melekler derecesine yükselir.
Yok, eğer yüzünü dünyaya ve dünya arzularına dönerse, yarın köpek ve domuzdan aşağı olur. Çünkü, onların hepsi toprak olacak ve elem çekmeyecektir. O ise azabta kalacaktır. Şerefini bildiği gibi, noksanlığını ve zavallılığını da bilmelidir. Bu sebepten dolayı kendini bilmek, Allahu Teâlâ’yı bilme anahtarlarından bir anahtardır.
Rabbim bizlere bu düşmanı iyi tanıyıp ondan arınmayı ve cevhere giden anahtarı elde edip, doğru kapıyı açabilmeyi nasip eylesin inşaAllah.
“Onu (nefsini) arındıran kurtuluşa ermiştir.” (Şems, 91/9)
SÖZLERİMİZİN BAŞIDA SONUDA ALEMLERİN RABBİ OLAN ALLAH’A HAMD ETMEKTİR…
ELHAMDULİLLAHİRABBİLALEMİN