AKAİDİN TARİFİ VE TANIMI | Akaid Programı – 2. Bölüm
AKAİDİN TARİFİ VE TANIMI
Akide: Düğümlemek, bağlamak, birleştirmek manalarına gelen “akd” kökünden türemiştir. İnsanı Rabbine bağlayan onun ile arasındaki ilişkileri düzenleyen esasların temel alındığı konulara bu sebepten ötürü Akaid adı verilmiştir. Akaid ise Akide’nin çoğuludur.Yine aynı kökten gelen” itikat” kelimesi imanın eş anlamlısıdır. İman ise; İnanmak, bağlanılması gereken şeylere bağlanarak hayatı ona göre yaşamak demektir.
Istılah olarak akîde: İslâm Dini’nde inanılması ve reddedilmesi gerekli olan esaslara denir. Bu esaslardan bahseden ilme de Akaid ilmi denir.
Bu tanımda geçen inanılması gerekli esaslar; Allah’ın varlığına, birliğine, kudretinin sonsuzluğuna, meleklerine, kitaplarına (vahye), peygamberlerine, âhiret hayatına, kaza ve kadere, Kur’ân-ı Kerim’deki emir ve yasakların tümüne inanmak demektir. Reddedilmesi gerekli esaslar ise; küfür, şirk, nifak, fitne, kullara kul olmayı gerektiren düzen ve hayat görüşleri, her türlü yanlış inanç, düşünce ve hayat şekilleri, bâtıl inanç ve hurâfelerdir.
Söz konusu olan bu İslam akidesi tam olarak kullanıldığı takdirde Ehl-i sünnet ve-l cemaat’in akidesi anlaşılır. Çünkü yüce Allah (c.c.)’ın kulları için seçip gönderdiği budur. Sahabe ,tabiin ve tabe-i tabiin (üç neslin) kabul edip üzerinde ittifak ettikleri akide de budur.[1]
DİN DUYGUSUNUN KAYNAĞI VE DİNE DUYULAN İHTİYAÇ
Din; Bu terim her ne olursa olsun, kişinin yüksek bir otoriteye boyun eğdiği, itaatini ve uyulmasını kabul ettiği, hayatında kanun, kaide ve sınırları ile bağlı bulunduğu, kendisine itaat etmede büyüklük, mükâfaat ve derecelerde ilerleme umduğu, isyan halinde de zillet, aşağılık ve kötü sonuçtan korktuğu bir hayat nizamıdır. [2]
Istılah Olarak Dinin Anlamı: “Yüce Allah’ın, kullarının kendisi vasıtası ile hakka ulaşmaları için peygamberleri aracılığı ile akıl sahibi insanlara tebliğ ettiği, onları dünya ve âhiret mutluluğuna kavuşturan sistem, Allah’ın koyduğu hükümler.” anlamındadır. Bu anlamıyla din hem inanç konularını hem de amelî konuları kapsamaktadır. Her peygamberin getirdiği “millet” hakkında da kullanılabilir.
Allah’tan geldiği için (Allah’ın dini şeklinde) Allah’a; Peygamber tarafından tebliğ edildiği için (Peygamber’in dini şeklinde) peygambere; ona uyup bağlandıkları için de (Müslümanların dini şeklinde) ümmete izafe edilebilir [3]
İnsanda Din Duygusun Kaynağı; İnsanın yaratılışında, fıtratına konulmuş olan bir hakikattir. İnsanda fıtri imanın mevcudiyetini anlamak için önce fıtratın ne demek olduğunu izah edelim. Fıtrat: F-T-R fiil kökünden türeyen fatr; yarmak, açmak manasına gelir.
Istılah manası ise; Yüce Allah (c.c.)’ın insanı diğer mahlûkattan farklı olarak mebde (ilk yaratılış) ve menşei (varlığının devamı) hususunda islam akidesi ve istikametine meyilli ve kabiliyetli olarak yaratmasıdır.
Fıtrat ile ilgili birçok ayet-i kerime ve hadis-i şerifler mevcuttur. Bu konuyu bir ayet ve bir hadis ile delillendirelim:
Allah (c.c.): “Sen Hakka yönelerek kendini Allah’ın insanlara yaratılışta (Fıtratallah) verdiği dine ver. Zira Allah’ın yaratmasında değişme olmaz. İşte dosdoğru din budur, fakat insanların çoğu bilmezler”[4]buyurmaktadır.
Allah Resulü Muhammed (sav) de:
“Her doğan çocuk fıtrat üzere doğar. Sonra onu ana-babası yahudi, hıristiyan ya da mecusi yapar”[5] buyurmaktadır.
Dine duyulan ihtiyaç; İnsan sadece etten ve kemikten müteşekkil bir ceset değildir. Bilakis kendisine eti ve kemiği harekete geçiren bir ruh verilmiştir. Nasıl ki etin ve kemiğin hareket edebilmesi için ruha ihtiyacı varsa ruhunda doyumsuzluğundan kurtulabilmesi için de dine ihtiyacı vardır. Nitekim dinden uzak yaşayan toplumların içinde bulundukları ruhi bunalımlar ve ahlaki yoksunluklar hepimizce malumdur. Buna rağmen farklı dinlere sahip toplumların üzerinde devam etmekte olan bu hallerin sebebi sahip oldukları dinin fıtrat dini olmamasıdır.
Meseleyi bir misalle açıklayacak olursak; malum olan hastalığın tedavisinin fayda vermemesi, hastalığa uygun ilacın kullanılmamasındandır. Hastalıkla uyum sağlamayan ilaç kişinin iyileşmesine sebep olmadığı gibi fıtrat ile uyuşmayan dinde toplumlara çözüm getirmez.
[1] Şahımerdan SARI İslam Akaidi 2,cilt s.100
[2] Mevdudi – Kur’an’a Göre 4 Terim
[3] (Râgıp el-Isfâhânî, el-Müfredat fî Garîbi’l-Kur’an, Kahire 1381/1961 s. I 74
[4] Rum – 30
[5] Buhârî, Cenâiz, 79, 80, 93; Kader, 3; Müslim, Kader, 25; Ebû Davûd, Sünnet, 17; Ahmed b. Hanbel, Müsned, IV, 315, VI, 347