Hamd, sena ve övgülerin en güzeli, ezelde ve ebedde var olan, lutfuyla kainatı ve bizleri yaratıp var eden, sayısız nimetlerle yaşatan ve rahmetiyle doğru yolu gösteren Allah (cc.)’a mahsustur.
Salat ve selam da, alemlerin Rabbi tarafından sevilen, insanların ise tanıyıp, idrak edebilme nisbetînce sevebildikleri, efendimiz, önderimiz, rehberimiz Hz. Muhammed Mustafa(sav)ya, a’line, ashabına ve onun yolunu izlemeye çalışan ümmetin üzerine olsun.
Bazen işe yaramayan eski bir kitabı yakmak istediğimiz zaman ateşi veririz, ufak bir kıvılcımdan sonra söndüğünü görürüz. Bu denemeyi defalarca yapsakta sonucun başarısız olduğunu görürüz. Her şeyin bir usulu olduğu gibi bunun da bir usulu vardır. O da bütünü parçalara ayırarak yanmasını kolaylaştırmaktır. Aslında hedefe en kısa sürede böyle ulaşılır.
Dünyalık işlerin yapılmasında nasıl bir usul izleniyorsa, din ile ilgili meseleler de usul çok önemlidir. Din ile ilgili meselelerde usule uymadan hedefe ulaşmak mümkün değildir. Hedefe ulaşılsa da mükafat almak mümkün değildir. Din de kullarının önüne hedeflerini koyan ve hedefe ulaşılabilmesi için nasıl bir yol takip edilmesini emreden Alemlerin Rabbi olan Allah (cc) ‘dur.
Allah cc hiç birşeyi boş yere yaratmamıştır. Ve yarattığı varlıklara koymuş olduğu hükümler de rastgele değildir. Toplumda çok sık kullanılan “vardır bir bildiği” sözü hüsnüniyetle birçok kişi için kullanılsa da, söz konusu İslam’ın şer’i hükümleri olunca malesef “Allah (cc)’ın vardır bir bildiği” denilemiyor. Saçma sapan ve tutarsız görüşlerin sahipleri başarısızlıkla sonuçlansa da birileri yalakalık yapıp vardır bir bildiği diyebiliyor. Allah cc verdiği hükümlerin hiçbiri tutarsız değildir ve hepsi bir hikmete dayanmaktadır. Gereken şeyler yapıdığında başarısızlık gibi birşey kesinlikle söz konusu değildir. O yüzden hikmetini kavrayamadığımız veya anlamadığımız her mesele için “Rabbimizin vardır bir bildiği” deyip sabırla güzel sonucu beklemek gerekir.
Yaratan yarattığını bilmez olur mu hiç? İlmi her şeyin bütün inceliklerine kadar nüfûz eden ve her şeyden hakkiyle haberdar olan yalnız O’dur. (Mülk 14)
En’am 71 : De ki; “Allah’ı bırakıp bize ne yarar ne de zarar dokunduramayan putlara mı yalvarırım? Allah bizi doğru yola ilettikten sonra tekrar geriye mi dönelim? Tıpkı arkadaşları tarafından `bize gel’ diye doğru yola çağrıldığı halde, şeytanlar tarafından ayartılıp çöl ortasında şaşkın bırakılan kimse gibi mi olalım? De ki; “Doğru kılavuzluk, Allah’ın kılavuzluğudur, bize alemlerin Rabbine teslim olmamız emredildi. “
İnsanoğlu’, kendi varlığı ve hayatına özgü inanç, ahlâk, ölçü, değer, sitem ve kurum, bu varlığa hükmedip pratik hayatını düzenleyen şeriat ve kanun noktasında her zaman yüce Allah’ın yol göstericiliğine muhtaçtır.
İnsan ne zaman Allah’ın hidayetine yönelmişse doğru yolu bulmuştur. Çünkü gerçek yol göstericilik Allah’ın yol göstericiliğidir. Ne zaman da bütünüyle uzaklaşır veya kimi noktalarda yoldan çıkarsa, kendi kendine uydurduğu bazı şeyleri onun yerine geçirmeye kalkışırsa sapıtır. Çünkü Allah’ın yol göstericiliğinden kaynaklanmayan bir şey sapıklıktır. Üçüncü bir şık söz konusu değildir. Zaten “Haktan sonra sapıklıktan başka ne var ki?”
İnsanlık bu sapmanın acısını çok çekmiştir, şu anda top yekûn çekmektedir de. Bu durum, Allah’ın hidayetinden uzaklaşıldığı zamanlarda insanlığın karşılaştığı bir tarihsel zorunluluktur. Tek ve tartışmasız `tarihsel zorunluluk’ budur. Çünkü bu, Allah’ın buyruğudur, O’nun haber verdiği bir gerçektir. Yoksa bu, insanlığın Allah’ın yol göstericiliğinden uzaklaşmasından kaynaklanan mutsuzluğunun sürmesini isteyenlerin iddia ettikleri doğmalara benzemez. Bir insanın bu mutsuzluğu araştırmasına bile gerek yoktur. Yeryüzünün her tarafında gözle görülür, elle tutulur şekilde etrafını sarmıştır bu mutsuzluk. Her yerde aklı başında olan insanlar bu mutsuzluktan feryad etmektedir… S. KUTUB
En’âm 73 : Gökleri ve yeri gerçek bir gâye ve hikmet ile, yerli yerince yaratan O’dur. “Ol!” dediği gün her şey birden oluverir. O’nun sözü gerçektir. Sûra üflendiği gün de bütün varlık ve mutlak hâkimiyet O’nundur. O, duyuların kapsam alanı dışında kalanları da kapsam alanına girenleri de bilir. O, her hükmü ve işi sağlam ve hikmetli olandır ve her şeyden haberdârdır.
Gökleri, yeri ve onlarda bulunanları yaratan, onlara malik olan, işlerini düzenleyip yöneten Allah’tır. O hak, adalet ve hikmet esasları üzere yaratır: “Biz gökleri, yeri ve ikisinin arasındakileri oyun olsun diye yaratmadık. Biz onları ancak hak ile yarattık.” (Duhân, 38-39); “Rabbimiz, bunu (hiç bir şeyi) boş yere yaratmadın.” (Al-i İmran, 191).
Tâ-Hâ / 98. Ayet :Şüphesiz sizin ilâhınız ancak Allah’tır. O’ndan başka hiçbir ilâh yoktur. O’nun ilmi her şeyi kuşatmıştır.
“Sizin ilâhınız ancak kendisinden başka ilâh olmayan Allah’tır. İlmi her şeyi kuşatmıştır.” Hz. Musa şöyle dedi: Sâmirî’nin kendisi vasıtasıyla sizleri fitneye düşürdüğü bu buzağı hiç bir zaman tanrı olamaz. Sizin tanrınız kendisinden başka ilâh olmayan Allah’tır. İbadete lâyık olan ancak Odur; Ondan başkasına ibadet etmemek gerekir. Her şey O’na muhtaçtır, O’nun kuludur. O’nun bilgisi her şeyi kuşatmıştır, her şeyi sayısı ile bilmektedir. Yerde olsun gökte olsun zerre kadar bir şey Ona gizli kalmaz. Bir yaprak dahi onun bilgisi dışında düşmez. Yerin karanlıklarında tek bir tohum O’nun bilgisi dışında değildir. Yaş ve kuru ne varsa mutlaka apaçık bir Kitap’ta yazılıdır. Yerde yürüyen ne kadar canlı varsa, hepsinin rızkı Allah’a aittir. Onun nerede karar kıldığını, nerede emanet olarak kaldığını bilir.