sohbetlerözlü sözleryazarlarmakalelervideolartefsir derslerikavram derslerimedaricus salikin

Veda Haccı Ve Hutbesi (1) | Siyer Programı – 63. Bölüm

Veda Haccı Ve Hutbesi (1) | Siyer Programı – 63. Bölüm
A+
A-

Veda Haccı Ve Hutbesi

 

İmâm Müslim, Câbir (r.a.)’den senediyle rivayet etti: «Resûlul­lah ts.a.v.î Medine’de tam dokuz sene kaldı, hacc etmedi. Nihayet onuncu yılda, halka Resûlullah’ın haccedeceği duyuruldu. Bunun üzerine halk akın akın Medine’ye geldi. Resûlullah’a uyup, onunla haccetmek istedi. Ve Resûlullah (s.a.v.) Zilkade’den beş gece kalmış­ken[1][7] Medine’den yola çıktı. Üevesi Beyda’da çökünce, onun önün­deki binekli ve yaya yürüyenlere baktım gözümün erebildiği kadar… Sağı böyle, solu böyle, arkası böyle, ucu bucağı yoktu kalabalığın… Resûlullah ise aramızda, ona Kur’an inip durur.

Bu hususta râviler ihtilâf ettiler: Medine ehli Resûlullah (s.a.v.) -m Hacc-ı tfrad yaptığını, başkaları ise Hacc-ı Kıran yapıp hacla um­reyi birleştirdiğini, bir başka grup ise Temettu’a niyetle umre için Mekke’ye girdiğini, haccı ona ilâve ettiğini söyler…

Resûlullah Mekke’ye üst yandan, Kedâ tarafından girdi: Bent Şeybe kapısına vardı. Beyt-i Haram’ı görünce; «Yâ Rab! Bu beyt’in şerefini, ta’zimini artır. Bereketlendir, heybetlendir. Onu ta’zim eden, Hac ve Umre ile ona gelip teşerrüf eden, ciddiyet ve takva ile saygı ve hürmet gösterenleri artır[2][8]» diye dua etti.

Böylece Resûlullah (s.a.v.) gitti, haccını yapıp halka hac menâ-sikini öğretti. Sünnetlerini yaparak açıklamış oldu[3][9]”.

Ve Resûlullah Cs.a.v.) Arafat’ta, çevresine toplanmış muazzam müslüman cemaa­ta, son derece şümullü hitabede bulundu. Metni şöyleydi:

-Ey insanlar! Sözümü dinleyin. Bilmem, ama belki de bu sene­den sonra burada sizinle buluşamam… Ey insanlar! Kan ve malı­nız birbirinize haramdır. Tıpkı şu gün, şu ay, şu şehriniz gibi ha­ram… Dikkat edin, câhiliye döneminden ne kaldıysa hepsi ayağımın altındadır. O dönemden kalan her türlü kan dâvaları da lağvedil­miştir, tik kaldırılan kan dâvası da, îbn Rebia bin Hâris’in kamdır. Câhiliye faizleri de iptal edilmiştir, ilk iptal edilip yok sayılan faiz de Abbas bin Abdülmuttalib’inkidir. Çünkü bunların hepsi mülga­dır:

însanlar! Artık şeytan şu ülkenizde kendisine uyulmaktan ebe­diyen ümidini kesmiştir. Ama basit sanılan hususlarda olsun yaptıklarınızda ona itaat olunursa bundan memnun olur. O halde din konusunda ondan sakının… İnsanlar! Nesi’ küfre bir ektir. İnkar­cılar, insanları bununla azdırırlar: Yâni (haram ayları) bir yıl he­lâl, bir yıl haram sayarlar. Maksadlan Allah’ın haram kıldıklarına ilâve yapmak. Böylece Allah’ın haram kıldığını helâl, helâl kıldığı­nı da haramlaştırmış olurlar. Zaman döndü dolaştı Allah’ın yeri gö­ğü yarattığı noktaya vardı:

Bir yıl on iki aydır. Bunun dördü haram aydır. Üçü ard arda gelir; Zilkade, Zilhicce, Muharrem, Receb-i Mudar ise Cemâdi ve Şa­ban arasındadır.

Kadınlar hakkında Allah’tan korkun. Zira siz onları Allah’ın mâniyle aldınız. Allah adına da onların namusunu kendinize he­lâl kıldınız. Sizin onlar üstünde hakkınız olduğu kadar da, onların sizin üzerinizde hakları var. Sizin onlar üzerindeki hakkınız, döşe­ğinizi sizden başkalarına çiğnetmemeleri; hoşlanmazsanız tabii bu halden[4][10]. Bunu yaparlarsa, yaralamıyacak şekilde dövebilirsiniz on­ları. Ama onların da sizin üzerinizde; mâruf şekilde yiyecek ve gi­yeceklerini te’min ödevi vardır.

Aklınızı çalıştırın insanlar, çünkü ben tebliğ ettim. Ve size öyle iki şey bıraktım ki; onlara tutunursamz sapmazsınız; Allah’ın Kita­bı ve Resûlullah’m Sünneti.

Ey Nâs! Dinleyin ve itaat edin. Hattâ, Allah’ın kitabını aranız­da uyguladığı müddetçe; kıvırcık saçlı bir köle başınıza tâyin edil­se bile…

Kölelerinize de dikkat edin!.. Onlara kendi yediğinizden yedi-rin, giydiğinizden giydirin. Hatâen suç işlerlerse onları bağışlayın. Ya da satın, ama eziyet etmeyin sakın[5][11].

Ey Nâs!. Sözümü iyi dinleyip, anlayın. Anlayın ki; her müslü-man birbirinin kardeşidir. Tüm müslümanlar kardeştir. O halde bir kişiye kardeşinin malı helâl olamaz. Ancak, gönül rızası ile ve­rirse o ayrı… Siz nefsinize de zulm etmeyin. Yâ Rab! Tebliğ ettim mi?..

Yarın Rabbinizin huzuruna çıkacaksınız. Sakın benden sonra geri dönüp, birbirinizin boynunu vurmaya başlamayın tekrar…

Dikkat edin, burada bulunanlar bulunmayanlara duyursunlar bunları. Ne belli, belki de işitenden daha iyi kavrayacaktır duyma­yan biri… Bakın, size benden sorulsa ne diyeceksiniz?

Dediler ki: Şâhidlik edeceğiz ki; Sen bize tebliğ vazifeni edâ ettin ve bize güzel öğüt verdin. Şehadet parmağı yukarıda şöyle de­di, O da (üç kere): Şâhid ol yâ Rab!.[6][12]»

Burada hutbe bitince Resûlullah ancak güneş batmcaya kadar Arafat’da kaldı. Bundan sonra da halkı Müzdelife’ye sevk etti. O sağ eliyle işaret ederek şöyle diyordu: Sakin olun insanlar, daha sakin. Müzdelife’de akşam ile yatsıyı «cem-i te’hirle» kıldırdı ve ge­ceyi burada geçirdi. Sonra da güneş doğmadan Minâ’ya geçildi. Orada ilkin Cemre-i Akabe’ye yedi taş attı. Her atışta Tekbir getiri­yordu. Hemen kurbanı kesme yerine vardı. Altmış üç tane deve kesti. Sonra bu sayıyı yüze tamamlattırdı. Bu işler de bitince, bindi ve tavaf için Beyt’e doğru yöneldi, öğle namazını Mekke’de kıldı. Abdülmuttalib evlâdının yanına vardı. Onlar Zemzem’den halka su dağıtıyorlardı. Şöyle emir verdi: «Abdülmuttalib evlâdı! Su çekin kovalarla. Eğer halkın size müdahale etmeyeceğini aklım kesse, ben de sizinle birlikte su çekerdim’». Sonra bir kova zemzem alıp on­dan içti.

Hac bitince de Resûlullah, Medine’ye doğru hareket etti. [7][13]

İbretler Ve Öğütler

 

1- Resûlullah (s.a.v.)’ın haclarının sayısı ve haccın meşru oluş zamanında ulema ihtilâf etti: Acaba Resûlullah bu haccdan baş­ka hacc yapmış mıdır? Tirmızi ve îbn Mâce’nin rivayetine göre onun Medine’ye hicretinden önce üç kez haccı vardır. Hafız Ibn Hâcer, Fethü’l-Bârİ’sinde şunu söylüyor: Akabe’de Medineli hey’etlerle gö­rüşmesi de bu haccı müteakip olmuştur. Çünkü onlar önce gelip sözleşmişlerdi. Arkasından yine gelmiş ilk bey’atı yapmışlardı. Ta­biî üçüncü kere gelişte ise ikinci bey’at yapılmıştı[8][14]. Onlardan ba­zısı işte böylece hicret öncesi B-esûlullah’ın her yıl hacc ettiğini riva­yet ediyor… Durum ne olursa olsun şurası şübhesiz ki hacc’ın vü-cûbu hicretin onuncu yılında meşru kılındı. Bundan önce vâcib olmadiği gibi Resûlullah da, Hicreti müteakip bundan başka hacc et­medi.

Onun için de sahabenin çoğu bu hacca »Haccetü’l-îslâm» adını vermişlerdi. Ya da «HaccetüY-Resûl»… îmam Müslim de bu haccı anlatan hadisi aynı adla anmıştır. Bu duruma işaret eden diğer hu­suslardan biri şudur: Abdülkays hey’etinin Resûlullah (s.a.v.)’a ge­lişini anlatan Buhârİ ve Müslim’in rivayetleri. Burada nakledildi­ğine göre o hey’et Resûlullah (s.a.v.)’a dediler ki: Bize öyle birşey emret ki-, biz de yapalım, bizden sonrakilere- de emredelim ve bu sayede de Cennet’e girelim. O da, öyleyse size dört şeyi emredip dört şeyi yasaklıyorum buyurdu. Ve bu dört emri saydı: Allah’a imanı emrediyorum size, namaz kılmayı, zekât vermeyi, oruç tutmayı ve ganimetin beşte birini vermenizi emrediyorum. Öyle görünüyor ki; İman ile ilgili emir ziyâdedir. Çünkü o daha önceden de vardır. Bu­radaki zikir onun herşeyin temeli olduğunu te’kiddir. Zaten bu hey’­et Hicretin dokuzuncu senesinde gelmişti. Demek ki o âna kadar hacc farz olmuş olsa, onlara yönelttiği emirler arasında sayması ge­rekirdi.

2- Resûlullah (s.a.v.1 ‘in haccındaki büyük anlam:

Resûlullah’ın bu haccı son derece değişik bir mana taşır. Hem onun hayatı, hem İslâm’ın da’veti, hem de İslâm nizamının genel esas­larına ışık tutan bir mâna…

Bilindiği gibi müslümanlar namazını da, orucunu da, zekât ve öteki ibadet ve vazifelerini de hep Resûlullah (s.a.v.)’m uygulamala­rından alarak öğrendiler. Artık öğrenmeleri gereken temellerden hacc ve onun menâsiki, yerine getirmede takip edilecek usûlü kalmış­tı. Çünkü câhiliyyet dönemi bütünüyle ve onun babadan oğula in­tikal eden en çirkin miraslardan hacc adı altında işlenenleriyle top­tan durulup atılıyordu. Meselâ hacc mevsiminde el çırpma, tavafı çıplak yapmak, ıslık çalmak gibi… İşte böylece, tıpkı putlara uygu­lanan temizlik uygulanmış, Beytullah her kirden arındırılmış olu­yordu.

Böylece artık Allah’ın Beyt-i Haram’mı haccetmeye dair olan çağrı kıyamete kadar sürecektir. Bu çağrı ise, Peygamberlerin de­desi olan (Cenâb-ı Hakk’m emri gereği) Hz. İbrahim tarafından baş­latılmıştır. Ama câhiliyyetin müdahalesi ve putçuluğun saptırması sonucu öyle ilâveler, öyle garip âdetler sokulmuş ki, şirk ve küf­rün rengine boyanmış hacc, İslâm geldi ve bu değişmez şiân yeni temizledi. Saf ve berrak bir hâl alıp tevhid akidesine Ve sırf Allah’a kulluk hedefine göre düzenlendi…

İşte bu büyük inkılâp emeliyle Resûlullah (s.a.v.) halka Bey-tullah’ı ziyaret emri ve talimatı verdi. Yine bu maksadlanyla, halk her bucaktan toplanıp geliyor; yâni haccı gerçek ve noksansız şekil ile öğrenmek ve câhiliyye âdetlerinden korunmak istiyordu. Bir da­ha rezil hallere düşmemek istiyordu. Ve öyle görülüyor ki; Resû-lullah’in gönlünde artık dünyadaki işlerinin en önemlilerinin tamam­lanıp sona yaklaştığı doğmaktaydı. Emâneti edâ etmiş, Yarımada­ya ekilen tevhid meyve vermeye başlamış, İslâm kalblere ve kafa­lara yayılıp yer etmişti.

Halka gelince (ki o gün sayıları hayli kabarıktı). Resûlullah’ı görmek, nasihat ve direktiflerini dinlemek için iştiyakla dolup taş­maktadır. O ise aynı şekilde onlarla karşılaşmanın ve kalabalıkla­rının şevki ile doludur. Zaten bu kalabalığın çoğu, Arap Yarımada-sı’nın muhtelif bölgelerinden toplanıp gelen ve henüz Resûlullah ile belki yüz yüze gelme imkânı bulamamış olan yeni müslümanlardır. Böyle bir fırsat ellerine geçmemişti. Beytullah’ı ziyaretle bu fırsatı da birlikte elde etmiş oluyorlardı. Beyt çevresinde, Arafat vadisin­de İslâm’ın en büyük şiarlarından birisini edâ ederken Resulü ile ümmetinin karşılaşması, bir buluşma ki; orada, onun verâ ve tav­siyesi Allah’ın ilmi ve Revülünün ilhamiyle açıklanmış oluyordu.

Resûlullah, yirmi üç yıllık mücadelenin mahsulü olan bu mu­azzam kalabalıkla bulunmayı elbette candan arzulardı. Maksad ise, İslâm ve onun nizamını bütün incelikleriyle, ama toplu ve veciz bir şekilde hulâsa etmekti Bu ise gönlünde damla damla biriken o sev­ginin ümmetine tezahür ve tatmini olsa gerekti. Özellikle de onların şahsında; tarih sürüp dünya durdukça gelecek altın nesillerin, on­ları izleyecek kahraman milletlerin hakkı olan nasihat ve vasiyyetini çağların ardından duyurmaktı.

İşte bunlar Resûlullah (s.a.v.)’m haccının derin mânâlarından bazıları: Veda haccı. Ü. ResûIuÜah’ın Arefe günü Ürene vadisinde at­tığı adımlarla canlı varlık haline geldi.

3- Veda Hutbesi üstüne düşünceleri

Sözlerin gönüle en hoş işleyeni muhakkak ki Allah’ın kelâmı­dır. O’nun ilhâmıyladır, Aarafat meydanında sarf edilenler… Bu hi­tabe, aynı zamanda yorulma ve usanma bilmeyen bir gayretle, Al­lah yolunda yirmi üç yıllık mücadelenin sonunda, emâneti edâ etmiş, ümmetini uyarmış bir Nebî’nin nesillere ve tarihlere yönelik, muazzam vasiyetidir. Zamanların da en çarpıcısı Allah’a mahsus. Şu an Resûlullah (s.a.v.)’in çevresinde toparlanan bu bütünleşmiş yüzbinler, onun çevresinde tam huşu ve iç teslimiyetiyle toplandı. Bundan önce nice kurgular olmuştu, bunlar gözetlenmiş ti. Bu bin­lerce insan kitlesinin akışına gözler hayran hayran bakıyordu, dört bir yandan. Diller de Cenâb-ı Hakk’ın şu kavlindeki mânâyı tekrar­lıyordu : «Biz elbette Resulümüzü ve onunla birlikte olanları zafere erdireceğiz. Hem dünya hayatında, hem de âhirette şâhidler olarak kalkacaklar».

Ve o anda Resûlullah, asırlar sonra gelecek İslâm milletlerine, onların iki kaşı arasından bakıyor, şarkı, garbı dolduran büyük İslâm dünyasını seyrediyordu. Bu hâlet-i ruhiye içinde bu koca âlemin kulaklarına şu kelimeleri ulaştırıyordu:

«Ey nâs! Sözlerime kulak verin. Çünkü bilemem ama, bana Öy­le geliyor ki; bu yıldan sonra bu yerde bir daha ebediyyen buluşa-mayacağız.» Bütün dünya o an dilini yutmuş gibi dinliyordu. Taşlar, ağaçlar, dağlar, ovalar susuyor, Resûlullah’ın sevgi dolu bu nutku­na yöneliyordu. Tam altmış üç yıl ona alışan ve bahtiyar olan dünya. Eh, işte şu anda o göçe hazırlanıyor. Rabbinin emrini ifâ edip yer­yüzüne iman ağacım bir daha sökülmez şekilde diktikten sonra… İşte tebliğ ile yükümlü olduğu, uğrunda cihad ettiği dâvanın ana il­kelerini özetliyor. Şaşmaz ve evrensel ilkeleri dünyanın kulağına fı­sıldıyor. [9][15]

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.