VEHBE ZUHAYLİ’NİN (RH.A) BAKIŞ AÇISIYLA AL-İ İMRAN SURESİ 10. VE 13. AYETLER

Mala, Çocuklara Aldanan Kafirlerin Akıbeti Ve Buna Dair Bir Misal
10- O kâfirlerin mallarının da evlâtlarının da Allah (in azabın)’a karşı hiçbir şekilde onlara faydaları olmaz, işte bizzat onlar ateşin yakacağıdırlar.
11- Tıpkı Firavun hanedanı ve onlardan evvel gelenlerin hali gibi. Ayetlerimizi yalanladılar. Allflh da onları günahlarından dolayı yakalayıverdi. Allah, azabı pek çetin olandır.
12- O inkâr edenlere de ki: “Yakında siz mağlûp olacak ve cehenneme sürüleceksiniz. O ne kötü yataktır.”
13- Muhakkak karşılaşan iki toplulukta sizin için bir ayet vardır. Bir topluluk Allah yolunda savaşıyor, diğeri ise kâfirdir. Onlar öbürlerini (Müslümanları) gözleriyle kendilerinin iki katı olarak görüyorlardı. Allah dilediğini yardımıyla destekler. Şüphesiz bunda basiret sahipleri için bir ibret vardır.
Nüzul Sebebi
12 ve 13. ayetlerin nüzulü ile ilgili olarak Ebu Davud’un Soner’inde ve el-Beyhakî’nin Delâil’inde İbni Âbbas’tan rivayet ettiklerine göre Resulullah (s.a.) Bedir savaşmda müşriklere yapacağını yaptıktan ve Medine’ye döndükten sonra Kaynuka oğulları çarşısında Yahudileri toplayıp şöyle dedi: “Ey Yahudiler topluluğu! Kureyş’in başına geleni Allah sizin de başınıza getirmeden önce İslâm’a giriniz.” Ona şöyle cevap verdiler: “Ey Muhammedi Sen savaşı bilmeyen, bu konuda cahil olan Kureyşlilerden bir topluluğu öldürdün diye aldanışa düşme! Çünkü sen Allah’a yemin ederiz, bizimle savaşacak olursan asıl savaşçıların bizler olduğunu ve bizim gibileriyle karşılaşmadığını göreceksin.” Bunun üzerine Yüce Allah, “O inkâr edenlere de ki: Yakında siz mağlup olacak… Basiret sahipleri için bir ibret vardır” buyruğuna kadar olan iki ayet-i kerimeyi inzal buyurdu [1][9]
1-el-Bahru’l-Muhit, 11/392.
Açıklaması
Yüce Allah kâfirlerin kıyamet gününde ateşin tutuşturucu yakıtı olacaklarını, dünya hayatında kendilerine verilen mallarının, çocuklarının Allah nez-dinde kendilerine bir fayda sağlayamayacağını, Allah’ın azabından ve acıklı akıbetinden kurtaramayacağını haber vermektedir. Nitekim Yüce Allah şöyle buyurmaktadır: “Onların ne malları ne evlâtları seni imrendirsin. Allah onları dünyada bunlarla bir azaba çarptırmayı ve kendileri kâfir oldukları halde canlarının güçlükle çıkmasını ister.” (Tevbe, 9/85). Bu kâfirler, “Bizim servetimiz, çocuklarımız pek çoktur. Biz azaba uğratılmayacağız” diyorlardı. Yüce Allah ise şu buyruklanyla onların o sözlerini şöylece reddetmektedir: “Sizi bize yaklaştıracak olan mallarınız da değildir, evlâtlarınız da değildir. Ancak iman edip salih amel işleyenler müstesna.” (Sebe, 34/37).
Yüce Allah’ın, “O kâfirlerin…” buyruğunun anlamı şudur: Onlar Allah’ın ayetlerini, peygmberlerini yalanladılar. Kitaba ters düştüler. Peygamberlerine indirdiği vahiyden yararlanmadılar. Bu ise hem Necran kafilesini ve Hristiyan-ları hem de Yahudileri ve müşrikleri kapsar.
İşte bütün bunları ne çocukları ne de malları kurtaracaktır. Bu şekilde uzaklaştırılanlar ateşin yakıtı ve ateşliklerdir. Yüce Allah’ın şu buyruğunda dile getirdiği gibi: “Gerçekten siz ve Allah’tan başka taptıklarınız cehennemin odunusunuz. Siz orayagireceksinizdir.” (Enbiya, 21/98).
Muhammed (s.a.)’i ve onun şeriatını yalanlamaları ve bu konudaki tutumları, tıpkı Firavun’un hanedanına ve onlardan önce gelen Âd ve Semud kabileleri gibi diğer kavimlerin haline benzer. Bunlar Allah’ın ayetlerini yalanlamışlardı. Bundan ötürü de Allah onları çok güçlü ve muktedir, yüce zatın yakalayı-şı ile yakalamıştı. Zaten Allah cezası pek çetin, azabı pek güçlü olandır.
Daha sonra Yüce Allah, onları dünya hayatında cezalandırılmakla tehdit edip korkutarak buyurdu ki: Ya Muhammed, aralarında Yahudilerin de bulunduğu kâfirlere de ki: Dünya hayatında pek yakında yenilgiye uğrayacaksınız. Kıyamet gününde de cehenneme götürülmek üzere toplanacaksınız. Kendiniz için hazırladığınız bu yatak ne kötüdür. Ey Yahudiler topluluğu! Allah’ın Bedir günü Kureyşlüere indirdiği gibi başınıza bir azap indirmesinden korkunuz. Onların başına gelen sizin başınıza gelmeden önce inkârdan vazgeçiniz. Çünkü sizler benim Allah tarafından gönderilmiş bir peygamber olduğumu biliyorsunuz. Bunu kitabınızda ve Allah’ın size indirdiği buyruklarda görmektesiniz.
Sizin yenik düşeceğinize, Allah’ın dinini destekleyip Rasulüne zafer vereceğine dair ayet yani belge ve alâmet ise, iki topluluğun karşı karşıya gelmesidir. Bunlardan bir tanesi mal çokluğu ile kendisini güçlü kabul ediyor, sayışma aldanmış, Allah’ı inkâr eden ve şeytanın yolunda çarpışan bir topluluktur ki, bunlar Bedir günü Kureyş müşrikleridir, diğeri ise sayıca az, Allah’a iman eden, Allah yolunda savaşan bir topluluktur ki bunlar da Bedir savaşındaki Müslümanlardır.
Müminlerin sayısı 313 kişi idi. Beraberlerinde iki at, altı zırh, sekiz kılıç vardı. Çoğunluğu ise piyade idi. Kâfirler ise yaklaşık bin kişi idiler. Yani Müslümanların yaklaşık üç katı. Muhammed b. İshak’ın Urve b. ez-Zübeyr’den rivayet ettiğine göre Resulullah (s.a.) Kureyşlilerin sayısına dair Haccac oğullarının siya-hî kölesine soru sorunca “Onlar, pek çoktur” demişti. Hz. Peygamber “Her gün kaç tane deve kesiyorsunuz?” diye sorunca, köle, “Bir gün dokuz, bir gün on” demişti. Resulullah (s.a.) da, “Sayılan dokuz yüz ile bin arasındadır” demişti.
Fakat göz ile görmede -gözle görülen diğer şeyler gibi- ayet-i kerime kâfirlerin yalnızca Müslümanların iki katı olduğuna delâlet etmektedir. Yani gerçekte sayıca üç katları olmakla birlikte iki katları gibi görünüyorlardı. Çünkü Allah kâfirleri müminlerin gözünde az göstermişti, ta ki Müslüman bir kimse iki kâfir ile savaşsın. Yüce Allah’ın şu buyruğunda olduğu gibi: “O halde eğer sizden sabırlı yüz kişi olursa iki yüz kişiyi yenerler. Eğer sizden bin kişi olursa Allah’ın izniyle iki bin kişiye galip gelirler. Allah sabredenlerle beraberdir.” (En-fal, 8/66). Yani Yüce Allah kâfirleri sayılarından farklı göstermişti ki, bununla müminlerin kalpleri güç kazansın ve yüce Rablerinden yardım istesinler. Müşrikler de müminleri gerçek sayılarının iki katı gibi görmüşlerdi. Böylelikle onlar da korksunlar, dehşete kapılsınlar, dirençlerini kaybetsinler.
İşte bu Bedir*de olmuştu. Allah yardımıyla müminleri desteklemişti. Aynı şekilde Yüce Allah müminlere vaadini de gerçekleştirmiş ve Müslümanlar, ahitlerini bozan, antlaşmalarına hainlik eden ve Ahzab (yani Hendek) gazvesinde müşrikler ile birlikte savaşa katılan Kurayza oğulları Yahudilerini de öldürmüşlerdi. Yine Müslümanlar İslâm’ın ve Müslümanların kutsallarına saldıran Nadir oğullarını da sürmüşler, Hayber*i fethetmişler ve kendileriyle savaşıp öncelikle onlara düşmanca saldırıda bulunan, onlar dışında kalan diğer kâfirleri de cizyeye bağlamışlardı.
Yüce Allah her zaman için dilediğine yardımcı olur, ona destek verir. Tıpkı düşmanların gözünde Müslümanları çok göstermek suretiyle ve buna karşılık Müslümanların gözünde de düşmanlarının sayısını az göstermek suretiyle Bedir savaşında müminlere destek verdiği gibi. Nitekim Yüce Allah şöyle buyurmaktadır: “Hani siz karşılaştığınız zaman onları gözlerinize az gösteriyor, sizi de onların gözlerinden azaltıyordu. Ta ki Allah yerine gelmesi gereken emrini yerine getirsin. [2][10] Esasen, “Bütün işler yalnız Allah’a döndürülür.” (Enfal, 8/44)
Yüce Allah bir başka yerde de şöyle buyurmaktadır: “Andolsun ki siz zayıfken Allah size Bedir’deyardım etmişti…” (Al-i İmran, 3/120).
Müslümanların sayıca az olmalarına rağmen Bedir’de gerçekleşen bu zafer, aslında aklını kullanıp düşünen, basiret ve düşüncesini faaliyete geçiren kimselere bir öğüttür. Bunlar bu öğüt sayesinde Yüce Allah’ın dünya ve ahiret-te mümin kullarına yardımcı olacağı, zafer vereceği şeklindeki hükmü, fiil ve cereyan eden kaderini anlayabilirler. Şu kadar var ki, mümin kulların Allah’ın dinine yardım etmeleri şarttır. Yüce Allah’ın şu buyruğunda olduğu gibi: “Ey iman edenler! Eğer Allah (m dinin)’a yardım ederseniz O da size yardım eder ve ayaklarınıza sebat verir.” (Muhammed, 47/7); “Müminlere yardım etmek bizim üzerimize bir haktır.” (Rum, 30/47). Mümin kimse ise diliyle iman ettiğini iddia edip ahlâkı ve ameli ile bu iddiasını yalanlayan kimse değil, Kur’an-ı Kerim’in mümin olduğuna tanıklık ettiği kimsedir. [3][11]