VEHBE ZUHAYLİ’NİN (RH.A) BAKIŞ AÇISIYLA AL-İ İMRAN SURESİ 14. VE 17. AYETLER

Dünyada Nefsin Arzuladıklarına Sevgi Beslemek
14″ Kadoğullar, yığın yığın yük- lerle altm ve gömü^ aaima ga^ı aüar> davarlar ve ekin gibi arzulanan seyle- re sevgi insanlara süslü gösterildi. B«*lar dünya hayatının faydalarıdır. Güzel dönüş yeri ise Allah nezdinde-
Açıklaması
İnsanlara arzular sevdirildi, kalplerine ve gözlerine güzel gösterildi. O kadar ki bunlara duydukları sevgi içlerinde bir fitrî özellik halini almıştır. Kendisine süslü gösterilmeksizin bir şeyi seven bir kimsenin, bir gün gelip ondan yüz çevirmesi uzak değildir. Sevgisi kendisine süslü gösterilen kimse ise o şeyden kolay kolay yüz çeviremez. Kur”an-ı Kerim arzu edilen şeyleri onlar hakkında bizzat “arzunun kendisi” tabirini kullanarak ifade etmiştir. Böylelikle bunların arzulanan şeyler olduğunu mübalağa yoluyla ifade etmiş ve bununla -insan o şeye duyduğu sevgisini mutedil hale getirmeden, ona karşı içindeki güdüyü normalleştirmeden- şehvet ve arzunun yerilen bir şey olduğuna işaret etmiş olmaktadır. Böylelikle dünyaya duyduğu sevgi onu kör bir sevgiye itmesin; geçici liderliğe, gelip geçen mala bağlılığı hakkın belirtilerini ortadan kaldırmaya, hak dine iman etmemeye sevk etmesin. O hakkı onlar çocuklarını tanıdıkları gibi tanırlar. Necran Hristiyanlan kafilesi ve onların dışındaki sair kâfir önderler gibi.
Arzulanan şeyleri süsleyen kimdir? Süsleyenin sınama ve imtihan için Allah olduğu söylenmiştir. Yani Yüce Allah insanların fıtratında bu arzulanan şeylere karşı sevgiyi yaratmıştır. Nitekim Yüce Allah şöyle buyurmaktadır: “Biz hangisi daha güzel amelde bulunacak diye sınamak için, yeryüzünde ne varsa ona bir süs kıldık.” (Kehf, 18/7); “İşte biz her ümmete amellerini süslü gösterdik.” (En’am, 6/108).
Süsleyenin vesvese ve arzu edilen şeylere duyulan eğilimleri güzelleştirmek suretiyle ve saptırmak amacıyla şeytan olduğu da söylenmiştir. Nitekim yüce Allah şöyle buyurmaktadır: “Hani şeytan onlara yaptıklarını süslü göstermişti…” (Enfal, 8/48).
Durum her ne ise, İslâm hem din hem dünyadır. Bu ayet-i kerimeden kasıt, arzu duyulan şeylere karşı itidalli bir sevgiyi engellemek, yasaklamak değildir. Yasak olan, arzulara aşırı bağlı kalmak, bunlarla haddi aşmamak, bunlarla akide ve dine baskın gelinceye kadar, ahireti ihmal edinceye kadar meşgul olmamaktır. Buna delil ise Yüce Allah’ın şu buyruğudur: “De ki: Allah’ın kulları için çıkardığı ziyneti, temiz ve hoş rızıkları kim haram kılmıştır1?” (A’raf, 7/37).
Daha sonra yüce Allah arzu edilen ve lezzet alınan altı grup şeyden söz etmektedir. Bu altı grup şunlardır: [1][12]
1- Kadınlar:
Erkek fıtrat olarak kadına bağlı, ona eğilimlidir. Kadın arzu edilen, ihtimam gösterilen bir varlıktır. Erkeğin ruhu onunla sükûna kavuşur: “Size nefislerinizden, kendilerine ısınmanız için zevceler yaratmış olması, aranızda bir sevgi ve esirgeme yapması da O’nun ayetlerindendir.” (Rum, 30/21). Erkek, kadını için cömertçe malını harcar. Yüce Allah burada önce kadınlardan söz etmektedir. Çünkü kadınların fitnesi daha ağırdır. Nitekim sahih hadiste Resulullah (s.a.)’ın şöyle buyurduğu sabit olmuştur: “Benden sonra erkekler için kadınlardan daha zararlı bir fitne unsuru bırakmış değilim.” [2][13]
Kadınlara duyulan sevgi zamanla geçmekle birlikte, bunun zamanla sevgileri geçmeyen çocuklardan önce söz konusu edilmesi, çocuğa karşı duyulan sevgide kadına duyulan sevgide olduğu gibi aşırılığın olmayışındandır.
Eğer erkeğin kadına bağlılığı orta yollu ise ve bundan kasıt iffetini koruyup çokça çocuk sahibi olmak ise, bu istenen ve teşvik edilen bir şeydir, şer’an da menduptur. Çünkü Resulullah (s.a.) şöyle buyurmuştur: “Dünya tümüyle bir metadır. Dünya metaının hayırlısı ise saliha kadındır.”[3][14] Bir rivayette ise şöyle denilmektedir: “Dünya bir metadır. Dünya metaının hayırlısı ise saliha kadındır. Ona baktığı zaman onu sevindirir, ona emrettiği zaman ona itaat eder. Yanında hazır olmadığı zaman da hem kendi iffetinde hem de malında onu korur.” Resulullah (s.a.) kadına karşı makul bir sevgi beslemeyi yasaklamayarak şöyle buyurmuştur: “Bana dünyanızdan kadın ve hoş koku sevdirildi. Namaz ise gözümün bebeği yapıldı. ” [4][15]
2- Çocuklar:
Bunlar, insanın kendi sulbünden gelen çocuklardır. Çocuklar insanın ciğerinin parçası, gözünün nurudur. Bununla birlikte sakınmayı gerektiren bir fitnedirler. Yüce Allah şöyle buyurmaktadır: “Sizin mallarınız ve çocuklarınız bir fitnedir.” (Teğâbün, 64/15) Çocukların fitne olması ise, kişinin onlar için mal toplamakla sınanması demektir.
Çocuklara ve zevcelere sevgi beslemenin sebebi birdir: Bu ise insan türünün kalıcılığı, geriye güzel bir iz, nam ve şan bırakma arzusudur.
Ayet-i kerimede “oğullar” tabiri kullanılmakla birlikte bu, kızları da kapsar. Çünkü âdeten erkek çocuğa karşı duyulan sevgi, kız çocuğa duyulan sevgiden daha güçlüdür. Ayrıca namın insanlar arasında kalması oğullar yoluyla olmaktadır. Diğer taraftan kız, akrabalarından ayrılmakta, bir başka aileye katılmaktadır. Ayrıca babasına destek olması ve ihtiyaç halinde babasını koruyup gözetmesi erkek çocuktan beklenir. Diğer taraftan kızların karşı karşıya kalabilecekleri tehlikeler erkeklerden daha çoktur. [5][16]
3- Yığın Yığın Altın Ve Gümüş:
Bundan kasıt pek çok maldır. Çünkü Araplar “el-kanâtîr=kantarlar” ile pek çok malı anlatmak isterler. (Ayet-i kerimedeki) el-mukantara kelimesi de tekit içindir. Mala karşı sevgi insanlarda yer etmiş bir melekedir. Çünkü mal ihtiyaçların karşılanmasının, arzuların yerine getirilmesinin aracıdır.
Sünnet-i seniyyede şöyle bir rivayet gelmiştir: “Ademoğlunun bir vadi dolusu malı olsa, onlara ikincisini katmaya çalışır. İki vadisi olsa üçüncüsünü katmaya çalışır. Ademoğlunun karnını ise topraktan başkası doldurmaz. Allah tevbe edenin de tevbesini kabul eder.” [6][17]
Mal bizatihi mal olduğundan dolayı yerilmez. Çünkü mal Allah’ın bir nimetidir. Onun yerilme sebebi tuğyana, büyüklenmeye ve fasıklığa götürmesi-dir. Yüce Allah’ın şu buyruğunda olduğu gibi: “Çünkü insan kendisini ihtiyacı yokmuş gördü diye gerçekten azar.” (Alak, 96/6-7). Eğer Müslüman maundaki Allah’ın ve insanların haklarını öder, nimete şükreder, malıyla akrabalık bağını gözetir, malını Allah yolunda infak ederse bu hayırlı olur, mutluluk ve Allah’a yaklaşmak için bir sebep teşkil eder. Daha önce kaydettiğimiz hadis-i şerifte şöyle denilmektedir: “Salih (helâlden elde edilmiş) mal, salih kimseye ne güzel yakışır.” [7][18]
4- Salma Güzel Atlar:
Yani işaretlenmiş yahut meralarda otlayan veya varlıklıların, beylerin beslediği soylu ve güzel cins atlar insanların birbirlerine karşı kendisiyle övündükleri ve bu konuda birbirleriyle yarıştıkları metalardır. Eğer bunlar şerre, Allah’tan uzaklaşmaya, Allah’ın buyurduğu görevleri ihmal etmeye sebep teşkil ederse yerilir. Şayet Allah yolunda Yüce Allah’ın şu buyruğu ile amel etmek üzere cihad için kullanılacak olursa da övülür: “Siz de onlara karşı gücünüzün yettiği kadar güç ve (cihad için) bağlanıp beslenen atlar hazırlayın.” (Enfal, 8/60). İlim adamları, “Atlara karşı duyulan üç türlü sevgi”den söz eden hadis-i şerife dayanarak şöyle derler: Kimi zaman atlar sahipleri tarafından Allah yolunda hazırlık olmak üzere bağlanıp beslenir. Bu maksatla yapanlar sevap alırlar. Kimi zaman Müslümanlara karşı övünmek kasdıyla bağlanıp beslenir; bu gibi atlar sahipleri için günah sebebidir. Kimi zaman da atlar iffetini korumak, neslini muhafaza etmek için olup Allah’ın bu atlardaki hakkı da unutulmaz. Bu şekilde at bağlayıp beslemek de sahibi için bir sitr (kötülükten korunma)dir. [8][19]
5- Davarlar:
Pek yakın zamana kadar davarlar insanların servetlerinin temelini teşkil ediyordu, geçimleri onlarla oluyordu. Bunlarla övünür, bunların çokluğu ile birbirleriyle yarışırlardı. Eğer davarların sahibi onları geçim kasdıyla saklarsa yapılan bu iş bir hayır olur, şayet övünmek ve riyakârlık kasdıyla saklarsa bu da kötü olur. [9][20]
6- Ekin ve Bitkiler:
Bu tip tarım ürünleri, çölde olsun şehirde olsun hayatın sürdürülmesi için lüzumludur. Buna duyulan ihtiyaç daha önce geçen bütün türlere duyulan ihtiyaçtan daha fazladır. Bunların sahibi bunlarla kullara faydalı olma kasdını güderse ecir alır. Eğer malını daha çok çoğaltmak, azıp şımarmak kasdını güderse bu sefer bu, onun için kötü olur.
Arkasından Yüce Allah arzu duyulan bu altı grubu genel olarak nitelendirmektedir. Bunun sebebi ise dünyada kendilerinden faydalanılan bir meta olmalarıdır. Güzel akıbet, yani ahiret hayatında güzel dönüş Allah nezdindedir. O bakımdan mümine düşen arzulanan ve sevilen bu şeylere aldanmamaktır. Mümin dünya hayatında geçim için mücerred bir araç haline getirmekle bunlara gereken itinayı (o çerçevede) gösterir ve bunlar onu ahirete doğru yolculuğunda dinî görevlerden alıkoymaz. Mümin her iki yurdun mutluluğu için çalışır. Nitekim yüce Allah şöyle buyurmaktadır: “Rabbimiz, bize dünyada da bir güzellik ver, ahirette de bir iyilik ver ve bizi o ateş azabından koru.” (Bakara, 2/201). [10][21]
Dünyadan Ve Dünyanın Çekiciliklerinden Daha Hayırlı Olan Cennetler
15- De ki: “Size bunlardan daha hayırlısını haber vereyim mi? Takva sahipleri için Rableri nezdinde altında ırmaklar akan cennetler vardır. Orada ebedî kalıcıdırlar. Onlar için temizlenmiş zevceler ve Allah’tan bir rıza da vardır. Allah kullarını hakkıyla görendir.”
16- Onlar ki, “Rabbimiz, biz iman ettik. Günahlarımızı bize bağışla ve bizi ateşin azabından koru” diyenler;
17- Sabredenler, doğru olanlar, itaat edenler, infak edenler, seher vakitlerinde mağfiret dileyenlerdir.
Açıklaması
Onlara de ki, ya Muhammedi Kendilerine karşı arzu duyulan sözü geçen bütün bu türlerden daha hayırlısını size bildireyim mi? Burada dikkatlerin çekilmesi ve verilecek cevaba şevk uyandınlması için takrir! istifham kullanılmıştır. Daha sonra soruya cevap verilmektedir: Takva sahipleri için altından ırmaklar akan cennetler vardır. Orada ebediyyen kalacaklardır. Eksikliklerden, hayasızlıktan, ayhali ve lohusalık gibi türlü rahatsızlıklardan tertemiz kılınmış zevceler vardır. Maddî ve bedenî olarak hissedilecek bu sonsuz nimet cennettir. Aynı zamanda onlar için ruhanî bir nimet de vardır ki, o da hiç bir noksanlığı bulunmayan Allah’ın rızasıdır. Bu, her türlü nimet ve maddî lezzetten daha büyük, daha kıymetlidir. Burada öncelikle kalınacak yer olan cennetlerden söz edildi. Daha sonra cennette hasıl olacak arınmış, temiz kılınmış zevceler ile tam bir ünsiyet söz konusu oldu. Arkasından da her şeyden daha büyük olan Allah’ın onlardan razı olması hususu zikredildi. Bütün bunlarla bedenî lezzet ve Allah’ın ondan razı olacağı belirtilerek ruhanî sevinç gerçekleşmektedir.
“Takva sahipleri için Rableri nezdinde altında ırmaklar akan cennetler vardır” buyruğu sorunun cevabıdır ve yeni bir söz başlangıcıdır. Bunda arzu duyulan şeylerden daha hayırlı olanlar açıklanmaktadır. Bu arzu duyulan şeyler ister yaratılmış sebepleri olan gerçek yer ve maksatlarında kullanılsınlar -ki bunlar insanların ihtiyaçlarının karşılanmasıdır- isterse de kötülükte kullanılarak şer ve fesat ile birlikte kullanılsınlar. Bu soru, “Ben sana alim yahut da pazarda doğru sözlü bir taciri göstereyim mi? O filan kişidir” demeye benzer.
Hem maddî mükâfat olan cennet ve zevceleri hem ruhî mükâfat olan Allah rızasını ihtiva eden bu ayet-i kerime, Yüce Allah’ın şu buyruğuna benzemektedir: “Allah iman eden erkeklere de iman eden kadınlara da içlerinde ebediyyen kalmak üzere altından ırmaklar akan cennetler vaad etmiştir. Bir de Adn cennetlerinde hoş meskenler. Allah’ın rızası ise (hepsinden) daha büyüktür. İşte bu en büyük kurtuluştur.” (Tövbe, 9/72); “… Ahirette ise çetin bir azap da vardır, Allah’tan bir mağfiret ve bir rıza da. Dünya hayatı ise bir aldanış metaından başka bir şey değildir. (Hadîd, 57/20).
Daha sonra ayet-i kerimede, “Allah kullarını hakkıyla görendir” yani onların durumlarından, gizledikleri sırlarından haberdar olandır buyrulmaktadır. O bakımdan her bir kişiye hayır ya da şer türünden ne kazandıysa ona göre karşılığı verilecektir. Bu buyrukta her bir insanın takva açısından kendi kendisini hesaba çekmesi gerektiğine bir işaret vardır. Takva görünürdeki şeylerle olmaz. Takva sahibi, Allah’ın kendisinin takvalı olduğunu bildiği kimsedir. Bu buyruk aynı zamanda hem bir vaad hem de bir tehdittir. Burada takva sahiplerini de zikretmekte ve onların bazı niteliklerini söz konusu etmektedir.
Yüce Allah takva sahiplerinin niteliklerini aşağıda ifâde edildiği şekilde beyan etmektedir. Takva sahipleri der ki: Rabbimiz, gerçekten bizler Peygamberlerine indirdiklerine sarsılmaz ve kalpte kökleşmiş bir iman ile inandık. Bütün amellerimiz bu imanın etkisiyle olmaktadır. Günahlarımızı ört, bizden cehennem azabmı uzaklaştır. Şüphesiz ki sen mağfireti bol Gafur, merhameti çok Rahîm’sin.
Aynı zamanda onlar itaatleri eda, masiyetleri terk etmek hususunda direnen sabırlı kimselerdir. Allah’ın kaza ve kaderine razıdırlar. Şüphe yok ki sabır iradeyi güçlendirir. İnsanı heva, arzu ve münkerler işleyerek ayağının kaymasından korur.
Aynı zamanda onlar imanlarında, sözlerinde, fiillerinde sadık olanlardır. Övülmeye değer ve üstün bir ahlâk ile bunu ortaya koyarlar. Nitekim Yüce Allah şöyle buyurmaktadır: “O sıdk ile gelen ve onu tasdik eden (ler var ya) onlar takva sahiplerinin ta kendileridir. Onlar için Rablerinin yanında diledikleri şeyler vardır. İşte bu ihsan edenlerin (iyilik yapanların) mükâfatıdır.” (Zümer, 39/33-34).
Bunlar aynı zamanda devamlı huşuyla itaat eden, Allah’a yalvarıp yaka-ran kimselerdir. Mallarını Allah yolunda farz ve müstehap olmak üzere infak ederler. Gecenin son vakitlerinde teheccüt kılarak seherlerde mağfiret dileyenler, Allah’tan affedilmeyi, kendilerinden razı olmayı isteyerek dua edenlerdir. Allah’tan mağfiret dilemek, istenen bir şeydir. Mağfiretle birlikte samimi bir tevbe ve dinî sınırlarına uygun bir amel gereklidir. Masiyeti sürdürmekle birlikte dille mağfiret dilemek yeterli değildir. Masiyetini sürdürmekle beraber günahından mağfiret dileyen bir kimse Rabbiyle alay eden kimse gibidir.
Mağfiret dilemek için en faziletli şekil Buharî’nin naklettiğine göre Peygamber (s.a.)’in ifadesi ile şöyledir: Peygamber (s.a.) buyurdu ki: Mağfiret dilemenin başı şu duadır:
“Allah’ım benim Rabbim sensin. Senden başka hiçbir ilâh yoktur. Beni sen yarattın, ben senin kulunum. Gücüm yettiğince sana olan ahdim üzereyim. Yaptıklarımın kötülüklerinden sana sığınırım. Senin benim üzerimdeki nimetlerini ve benim de işlediğim günahlarımı itiraf ediyorum. Günahları senden başka bağışlayacak kimse yoktur.” [11][22]