sohbetlerözlü sözleryazarlarmakalelervideolartefsir derslerikavram derslerimedaricus salikin

VEHBE ZUHAYLİ’NİN (RH.A) BAKIŞ AÇISIYLA AL-İ İMRAN SURESİ 28. VE 30. AYETLER

VEHBE ZUHAYLİ’NİN (RH.A) BAKIŞ AÇISIYLA AL-İ İMRAN SURESİ 28. VE 30. AYETLER
11.04.2025
20
A+
A-

Kâfirleri Veli (Dost) Edinmekten Sakındırmak

 

28- Müminler müminleri bırakıp kâfirleri veli (dost) edinmesin. Kim bunu yaparsa Allah’a dostluğu kalmaz. Me­ğer ki onlardan gelecek bir zarardan korunmuş olasınız. Allah size kendi­sinden sakınmanızı emrediyor. Niha­yet dönüş Allah’adır.

29- De ki: “Göğüslerinizin içinde olanı gizleseniz de açıklasanız da Allah onu bilir. Göklerde ne var yerde ne varsa O bilir. Allah her şeye kadirdir.”

30- (Hatırlayın) O günü ki herkes (dün­yada) iyilik kabilinden ne işlediyse ha­zırlanmış bulacak ve kötülük kabilin­den ne işlediyse onunla kendisi arasın­da uzak bir mesafenin olmasını arzu edecek. Allah size kendisinden sakın­manızı emreder. Allah kullarına Ra­uf tur (onları pek çok esirgeyendir).

 

Nüzul Sebebi

 

  1. ayet-i kerimenin nüzulü ile ilgili olarak İbni Cerir et-Taberî, İbni Ab-bas’tan şöyle dediğini nakletmektedir: el-Haccac b. Amr Yahudilerden KaT> b. el-Eşref, İbni Ebil-Hukayk ile Kays b. Zeyd’in antlaşmalısı idi. Bunlar Ensar-dan bir grup kimse ile birlikte onları dinlerinden çevirmek üzere bir arada bu­lunurlardı. Rifaa b. el-Münzir, Abdullah b. Cübeyr, Said b. Hayseme Ensarttan olanlara, “Şu Yahudilerden uzak durunuz, onlarla birlikte olmaktan da sakını­nız. Sizi dininizden çevirmesinler” dedilerse de kabul etmediler. Yüce Allah da bunlar hakkında, “Müminler müminleri bırakıp kâfirleri veliler edinmesin…” ayetini inzal buyurdu.

Yani bu ayet-i kerime Yahudilerden bir takım kimseleri veli edinen mü­minlerden bir topluluk hakkında nazil olmuştur. Müminlerden bir başka toplu­luk onları, Yahudileri veli edinmekten yahut onlarla içli dışlı olup arkadaşlık etmekten sakındırdıysa da böyle bir öğüdü kabul etmediler; Yahudilerle birlik­te olmaya, onlarla içli dışlı olmaya devam ettiler. Yüce Allah da bu ayet-i keri­meyi inzal buyurdu.

Yine İbni Abbas’tan rivayet edildiğine göre, bu ayet-i kerime Bedir asha­bından ve Akabe Biati nakiblerinden Ubade b. es-Samit hakkında nazil olmuş­tur. Bu zatın Yahudilerden anlaşmalı olduğu kimseler vardı. Resulullah (s.a.) Ahzab (Hendek) günü savaşa çıkınca Ubade dedi ki: Ey Allah’ın peygamberi, benimle birlikte beş yüz Yahudi var, benimle beraber harbe çıkmalarını uygun görüyorum. Onlarla düşmana karşı güç kazanmış oluruz. Bunun üzerine Yüce Allah, “Müminler, müminleri bırakıp kâfirleri veliler edinmesin” buyruğunu in­dirdi. [1][33]

 

Açıklaması

 

Yüce Allah mümin kullarına kâfirleri dost edinmelerini yasaklamakta, bu şekilde davrananları da “Kim bunu yaparsa Allah ile hiç bir dostluğu kalmaz.” diye tehdit etmektedir. O halde akrabalık, dostluk, komşuluk ve buna benzer herhangi bir sebep dolayısıyla müminlerin kâfirleri veli edinmeleri, onları sır­larına muttali kılıp onlara sevgi beslemeleri, kâfirlerin menfaatlerini müminle­rin menfaatlerinden öne geçirmeleri -bu konuda özel bir maslahat olsa bile, ge­nel maslahat daha öncelikli ve gözetilmeye daha bir hak sahibi olduğundan do­layı- helâl değildir. Şayet bu dostluk ve antlaşma Müslümanların menfaatine ise bunda bir mahzur yoktur. Nitekim Peygamber (s.a.), müşrik olmakla birlik­te Hüzaahlarla andlaşmada bulunmuştur.

Farz olan, müminlerin birbirlerini veli (dost) edinmeleri, genel hususlarda ancak müminlere güvenmeleridir. İbni Abbas der ki: “Yüce Allah müminlere kâfirlere karşı yumuşak davranıp onları veli edinmeyi yasaklamaktadır.”

Yasak kılınan dost edinmenin anlamı ise, onlardan yardım istemek, onlar­la dayanışma içerisinde olmak, akrabalık veya sevgi dolayısıyla onlardan -din­lerinin batıl olduğuna inanmakla birlikte- yardım dilemektir. Çünkü bu şekilde onları dost edinmek, izledikleri yollarını güzel görmeye götürebilir. Onların kü­für ve inkârlarına razı olmak anlamında dost edinmek ise bir küfürdür. Çünkü küfre rıza da küfürdür.

Zahire göre ve hallerine razı olmamakla birlikte, dünyada güzel geçim an­lamında dost edinmek ise yasaklanmış değildir.

Müminleri bırakıp kâfirleri dost edinen, müminler dururken onları veli edinen kimse -meselâ, kâfirler lehine casusluk yapan kişi- Allah’ın dininden, hizbinden, yahut da Allah’ın velayetinden (himayesinde olmaktan) uzaktır. Ya­ni böyle bir kimse ile Allah arasında son derece uzak bir mesafe bulunur. Böyle birisi Allah’ın rahmetinden kovulur, o artık kâfirlerden olmuş olur ve Allah’ın dinine itaat eden bir kimse olmaktan çıkar. Nitekim Yüce Allah, “Kim bunu ya­parsa şüphesiz ki o da onlardandır.” (Maide, 5/51) diye buyurmaktadır. Yüce Allah’ın, “Kim bunu yaparsa…” buyruğu onları dost edinme hususuna işarettir. Bu da onları dost edinme hususunda işi sıkı tutmanın delilidir. Çünkü onları dost edinen kimsenin Allah ile herhangi bir ilişkisinin olması kabul edilme­mektedir.

Daha sonra Yüce Allah kâfirleri veli edinmenin caiz olduğu bir hali istisna etmektedir. Bu ise onlardan gelebilecek ve sakınılması gereken bir zarardan korkma halidir. Öldürülme korkusu gibi. Yani zararlarından sakınma hali yu­karda geçen genel yasaktan müstesnadır. O takdirde onları veli edinmek caiz­dir. Çünkü, “Kötülüklerin bertaraf edilmesi menfaatlerin sağlanmasından önce­liklidir.” Bir zararı önlemek için onları dost edinmek caiz olduğuna göre, İs­lâm’ın ve Müslümanların faydası için de caizdir ve böyle bir şey zaruret dolayı­sıyla söz konusu olur. Tıpkı zorlama halinde küfür sözünü söyleme ruhsatı gibi: “Kalbi iman ile mutmain olduğu halde zorlanan kimse müstesna.” (Nahl, 16/106).

Allah sizi cezalandırmakla korkutmaktadır. “Kendisinden” kelimesi bu tehdidin Yüce Allah’tan yapıldığına, bunu uygulamaya kadir olduğuna, hiç bir şeyin onu aciz bırakamadığma işarettir. Böyle bir ifade aykırı davranışa karşı yapılan oldukça ağır bir tehdittir.

Bütün insanların dönüşü Allah’adır. Amellerinin karşılığını verecek olan O’dur. Herkesi ameli ile hesaba çekecek, yaptığının karşılığını ona verecektir.

Daha sonra Yüce Allah ilminin yarattıklarını kuşattığını beyan etmekte­dir. Eğer sizler göğüslerinizdekini gizler, saklar yahut açığa vuracak olursanız muhakkak Allah onu bilir ve onun karşılığını verir. Göklerde ve yerde her şeyi O bilir. Kâfirlere meyletmek yahut uzak durmak da bunlar arasındadır.

Allah sizi cezalandırmaya kadir olandır. Onun yasaklarına karşı gelmeyi-niz. Çünkü açık ya da gizli olsun, onun bilmediği hiç bir masiyet yoktur.

Her bir nefsin dünyada hayır namına ne işlediğini önünde hazır bulacağı ahiret gününden sakınınız. Nefis o gün işlediklerinden dolayı sevinecek, nimet içerisinde olacaktır. Küçük ya da büyük her ne kötülük işlediyse onu da hazır bulacaktır ve bundan dolayı üzülüp pişman olacaktır. Kendisiyle bu işledikleri kötülükler arasında doğu ile batı arasındaki mesafe gibi alabildiğine uzak bir mesafenin olmasını arzulayacaktır.

Daha sonra yüce Allah, kendisinden sakınmayı bir defa daha vurgulamak­tadır. Allah’ın emirlerine aykırı işler işlemekten dolayı Allah size cezasından ve gazabından sakınmanızı emretmektedir. Size düşen hayrı kötülüğe tercih etmektir. Bu sakındırma ve tehdit sebebiyle Allah kullarına karşı çok şefkatli­dir (Raûftur). Çünkü nihayette karşılaşacakları akibeti onlara hatırlatarak uyarmış, görecekleri cezayı ve varacakları yeri bildirmiştir. Hasan-ı Basrî der ki: Onları kendisinden sakındırması, onlara eksiksiz ilim ve kudretini tanıtmış olmasının ve O’nun Rauf olduğunun bir tecellisidir. Çünkü bu hatırlatma ve tehditler onları o yüce zatı gereği gibi tanımalarına ve O’nun rızasını dilemeye, gazabından uzak durmaya sevk edecektir. [2][34]

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.