VEHBE ZUHAYLİ’NİN (RH.A) BAKIŞ AÇISIYLA AL-İ İMRAN SURESİ 84. VE 85. AYETLER

Bütün Peygamberlere İman Ve İslâm Dininin Kabulü
84 – 85- De ki: «Allah’a iman ettik. Bize indirilene, İbrahim’e, İsmail’e, İshak’a, Ya-kub’a ve oğullarına (esbata) indirilenlere; Musa’ya, İsa’ya ve peygamberlere Rablerinden verilenlere de (iman ettik). Onlardan hiç biri arasında ayrım yapmayız. Biz O’na teslim olmuşlarız. Kim İslâm’dan başka bir din ararsa, ondan asla kabul olunmaz ve o ahiret-te zarara ıığr«y«iıl«rH»m«lı»*.>’
Nüzul Sebebi
- ayetin nüzul sebebi ile ilgili olarak Mücahid ve es-Süddî der ki: Bu ayet-i kerime el-Hulâs b. Suveyd’in kardeşi el-Hâris b. Suveyd hakkında nazil olmuştur. Bu kişi Ensardandı. Kendisi on iki kişi ile birlikte İslâm’dan döndü ve Mekke’ye kâfir olarak vardılar. Bunun üzerine bu ayet-i kerime nazil oldu. Daha sonra kardeşine haber gönderip tevbe etmek istediğini belirtti. İbni Ab-bas der ki: Ve bu ayetlerin nüzulünden sonra İslâm’a girdi. [1][67]
Açıklaması
Ya Muhammed de ki: “Ben ve benim ümmetim, Allah’ın varlığına, vahdaniyetine ve O’nun mutlak egemenlik ve hakimiyetine iman ettik.” Bu Allah’ın rasulüne, kendisi hakkında ve ümmeti hakkında iman ettiklerine dair haber vermesini belirten bir emirdir. Bundan dolayı “de ki” buyruğunda zamir tek, “iman ettik” buyruğunda ise çoğul gelmiştir. Bu şekilde hükümdarların konuştuğu gibi kendisinden çoğul zamiri ile söz etmesi -Zamahşeri’nin belirttiği gibi-peygamberlerinin kadrinin Allah tarafından yükseltilmesi kasdıyla olması da mümkündür.
Bizler, bize indirilen Kur’an-ı Kerim’e iman ettiğimiz gibi, Allah’ın İbrahim’e, İsmail’e, Yakub’a ve onun soyundan gelen esbata (çocuklarına, torunlarına) indirdiği vahyi ve Kitablanda tasdik etmiş bulunuyoruz. Çünkü Allah tarafından indirilen buyrukların özü birdir. Nitekim Yüce Allah şöyle buyurmaktadır: “Biz Nuh’a ve ondan sonraki peygamberlere vahyettiğimiz gibi sana da vah-yettik.” (Nisa, 4/163). Ayrıca bizler Musa’ya verilen Tevrat’ı, İsa’ya verilen İncil’i ve sair mucizeleri de tasdik ediyoruz. Özellikle bu peygamberlerin söz konusu edilmeleri, onlara uyan Yahudi ve Hristiyanlara Kur’an-ı Kerim’in yönteminde imanın genel kapsamlı olduğunu açıklamak içindir.
Bizler aynı şekilde sair peygamberlere -Davud, Süleyman, Salih, Hud, Ey-yub ve buna benzer diğer peygamberlere- verilen risaletleri de tasdik ediyoruz.
Allah’a iman, kitaplara imandan önce söz konusu edilmiştir. Çünkü imanın kaynağı ve temeli odur. Bize indirilen Kur’an-ı Kerim’in, diğer kitaplardan nüzul itibariyle en son gelmiş olmakla birlikte, öne alınmasının sebebi, geçmişe dair bilgileri öğrenmenin yolunun oradan geçtiğinden dolayıdır. Diğer taraftan Kur’an-ı Kerim diğer semavî kitaplar hakkında hüküm vericidir ve çünkü o ebediyete kadar kalacak ilâhî kitaptır. Onun dışındaki kitaplar ise kayboldular, değiştirildiler, tahrife uğratıldılar.
Allah’a ve Hz. Muhammed (s.a.)’in peygamberliğine iman emri genel ve kapsamlı bir emirdir. Herhangi bir dine tabi olanlar bu konuda ötekilerden farklı değildirler. Allah’ın dininde tasdik ve inkâr bakımından peygamberler arasında ayırım gözetilmez. Bizler bu konuda Yahudi ve Hristiyanlar gibi değiliz. Onlar gibi bir kısmına iman edip bir kısmını inkâr etmeyiz. Aksine hepsinin, her bir peygamberin Yüce Allah tarafından gönderilmiş olduğuna iman ederiz. Biz Allah’a kendimizi teslim etmiş, itaatle O’na bağlı olan kimseleriz.
İman emrinden sonra İslâm’a girme emrinin verildiğini görüyoruz. Çünkü Allah’ın varlığına iman -ki Allah’ı tasdik etmek demektir- asıldır. Salih amel ondan çıkar. İslâm ise Allah’ı tevhid etmek, ibadeti yalnızca O’na halis kılmak, O’nun şeriat ve düzenine boyun eğmek demektir. Bu da asıl olan itikada bağlı olarak ortaya çıkar.
Her kim İslâm’dan başka -ki tevhid ve Allah’a teslim olmaktır- bir din arayacak olursa, katiyetle ondan kabul olunmaz ve böyle bir kimse mutlak hüsrana düşen kimselerdendir. Çünkü o, Allah’ın tescil buyurduğu yoldan başka bir yola sapmış ve Allah’ı tevhid etmek, O’nun emirlerine bağlanmak şeklindeki selim fıtratın özünü yitirmiş, kaybetmiştir. Nitekim Yüce Allah şöyle buyurmaktadır: “De ki: Gerçek hüsrana uğrayanlar kendi öz nefislerini ve akrabalarını kaybedenlerdir. Hiç şüphesiz bu apaçık hüsranın ta kendisidir.” (Zümer, 39/15).
Hz. Peygamber de Ahmed ve Müslim’in Hz. Aişe’den rivayet ettikleri sahih hadisinde şöyle buyurmaktadır: “Her kim bizim bu dinimiz üzere olmayan bir amel işlerse o reddolunur.” Yine Hz. Peygamber, Ebu Yala, Taberanî ve Bey-hakî’nin el-Esved’den naklettiklerine göre şöyle buyurmuşlardır: “Her bir doğan fitrat üzere doğar. Sonra onun anne babası onu Yahudi, Hristiyan veya Me-cusi yaparlar.” [2][68]