VEHBE ZUHAYLİ’NİN (RH.A) BAKIŞ AÇISIYLA BAKARA SURESİ 163. VE 164. AYETLER

Allah’ın Vahdaniyeti, Rahmeti Ve Kudretinin Tecellileri
163- İlâhınız tek bir ilâhtır. O’ndan başka hiç bir ilâh yoktur. O Rahman’dır, Rahîm’dir.
164- Muhakkak göklerin ve yerin yaratılışında, gece ile gündüzün değişmesinde, insanlar için faydalı şeylerle denizlerde akıp giden gemilerde, Allah’ın gökten indirip ölümünden sonra onunla yeryüzünü dirilttiği suda ve orada her türlü hayvanatı üretip yaymasında, rüzgârları estirişinde ve gökle yer arasında müsahhar kılınmış bulutlarda aklını kullanan bir topluluk için ayetler vardır.
Nüzul Sebebi
Atâ dedi ki: Medine’de Resulullah (s.a.)’ın üzerine: “İlâhınız tek bir ilâhtır. Ondan başka ilâh yoktur, O, Rahmân’dır, Rahîm’dir.” buyruğu nazil oldu. Mekke’de bulunan Kureyş kâfirleri ise: Bütün insanlara tek bir ilâh nasıl yetebilir? dediler. Bunun üzerine Yüce Allah: “Muhakkak göklerin ve yerin yaratılışında… aklını kullanan bir topluluk için nice ayetler vardır.” buyruğunu indirdi.
Ebu’d-Duhâ da dedi ki: şu: “İlâhınız tek bir ilâhtır.” buyruğu nazil olunca müşrikler, hayretle: Tek bir ilâh mı! diye sordular. Eğer doğru söylüyor ise bize bir ayet (mucize, delil, belge) getirsin. Bunun üzerine Yüce Allah, “Muhakkak göklerin ve yerin yaratılışında…” ayetini -sonuna kadar- inzal buyurdu.” [1][15]
Açıklaması
Şanı Yüce Allah Allah’ın vahdaniyetini kesin deliller ile ispat etmek suretiyle rahmetinin tecellilerini, kudretinin delillerini sayarak hayrın, O’na, yalnızca O’na sığınmakta olduğunu beyan ederek, küfür hastalıklarını tedavi etmeyi irade buyurdu ve dedi ki:
Gerçekten ibadete lâyık olan ilâhınız, varlık aleminde ondan başka ilâh bulunmayan Allah’tır. Rahmeti her şeyi kuşatan, fayda ve hayrı elinde bulunduran, zararı ve kötülüğü defetmeye kadir olan Allah’tır. O bakımdan O’na hiç bir şeyi ortak koşmayınız. Gerek yaratmada Allah’ın ortaklan bulunduğuna inanmak veya fiillerinde O’na yardım edenin bulunduğuna inanmak suretiyle ulûhiyette şirkten; gerekse de yaratmayı ve tedbiri Allah ile birlikte başkasına isnad etmek suretiyle ya da ibadet, helâl ve haram gibi serî hükümlerin O’ndan başkasından alınması suretiyle Rubûbiyette O’na şirk koşmaktan uzak durunuz. Nitekim Yüce Allah bu tür Rubûbiyet şirkine örnek olmak üzere şöyle buyurmaktadır: “Onlar Allah’tan başka hahamlarını ve rahiplerini Rabler edindiler…” (Tevbe, 9/31)
Yüce Allah’ın, “O’ndan başka hiç bir ilâh yoktur.” buyruğu O’nun dışındaki ilâhları reddetmek suretiyle Allah’ın vahdaniyetini vurgulamakta ve Yüce Allah’ın varlığını ispat etmektedir. “O Rahmân’dır, Rahîm’dir” buyruğunun anlamı da şudur: Aslıyla, fiirûuyla, bütün nimetlerin mutlak sahibi O’dur. Bu nitelikteki O’ndan başka kimse yoktur. Onun dışındaki her şey ya nimettir veya nimete mazhar olandır.
Yüce Allah’ın burada diğer sıfatları arasından özellikle vahdaniyet ve rahmeti zikretmesi, hakkı gizleyen kâfirlere azabından korunmak için Allah’tan başka bir sığınaklarının olmadığını hatırlatmak, tevbe etmeye onları teşvik etmek ve lütfundan ümitlerini kesmemeyi hatırlatmak içindir.
Daha sonra Yüce Allah bizzat bu kâinattaki vahdaniyetinin, kudret ve rahmetinin delillerini irad ederek gökleri, yeri ve orada bulunan âlemleri, galaksileri altlarından onları destekleyen direkleri olmaksızın ve üstlerinden askılar bulunmaksızın yaratanın kendisi olduğunu beyan etmektedir. Bunlar hem güzellikleri itibariyle eşsiz, hem düzenleri itibariyle oldukça hassastır. Oralarda bulunan her bir şey, belli bir vadeye kadar yörüngesinde akıp gitmektedir. Çekim diye adlandırılan bir hüküm gereğince aralarındaki ilişkiler son derece sağlamdır. Göğün yıldızlan ve ayı aydınlatmak, ayların hesabını tesbit etmek içindir. Oradaki güneş de hem aydınlatmak, hem canlılara, bitkilere ısı vermek içindir. Yüce Allah bir başka yerde şöyle buyurmaktadır: “Güneşi ışık, ayı nur yapan, yılların sayısını ve hesabı bilmeniz için ona konaklar tayn eden O’dur.” (Yunus, 10/5); “Karanın ve denizin karanlıklarında kendileriyle yol bulaşınız diye faydanız için yıldızları yaratan O’dur…” (En’am, 6/97).
Rahat ve huzurlu bir hayata elverişli bir ortam olarak yeri yaratan O’dur. Bu yeri türlü hazinelerle, çeşitli menfaatlerle doldurmuştur. İnsanın faydası için müsahhar kılmıştır. Orada cansız varlıkları, madenleri, nehir ve ırmakları, hayvanları ve bitkileri yaratmıştır. Her bir mahluk için bir gaye ve bir hikmet tesbit etmiştir. Orada bulunanları boşuboşuna yaratmış değildir. Orada bulunan herbir şey için yaşamanın, rızkını elde etmenin, varlığını südrümenin, hayatı süresince kalmanın araçlarını, yollarını kolaylaştırmıştır. Yüce Allah şöyle buyurmaktadır: “Kesinlikle inananlar için yeryüzünde ayetler vardır.” (Zâriyât, 51/20).
Göklerin ve yerlerin yaratılışında bulunan azamet, kudret ve göz kamaştı-ncıhktan ayrı olarak, bunlar bütün insanlara ilâhî rahmetin tecellilerindendir.
İnsan üzerindeki nimetin tamamlanması, rahmet ile donatılması, asil, rahat ve huzurlu bir yaşayışın yollarının kolaylaştırılması için Yüce Allah gece ile gündüzün ard arda gelmesini takdir buyurmuş, enlem ve boylamlar sebebiyle dört mevsimde uzunluk ve kısalık, sıcaklık ve soğukluk itibariyle aralarında farklılık takdir buyurmuştur. Bölge ve ülkelere göre bunlar değişiklik gösterir. Nitekim bu husus bir çok ayette dile getirilmiş bulunmaktadır. “Öğüt ve ibret almak veya şükretmek isteyenler için gece ve gündüzü birbirinin ardınca getiren O’dur.” (Furkan, 25/62); “Biz gece ile gündüzü iki ayet kıldık. Gece ayetini silip gündüz ayetini gösterici kıldık. Rabbinizin lütfundan arayasınız, yılların sayısını ve hesabı bilesiniz diye. İşte Biz her şeyi etraflıca açıkladık.” (İsrâ, 17/12).
Allah insana yolculuk yapmayı, eşyayı, ticaret mallarını, oldukça ağır yükler, ülkeler arasında yelkenliler, buharlılar ve yüzbinlerce ton yük taşıyan atom enerjisiyle çalışan gemiler vasıtası ile taşımayı kolaylaştırmıştır. Bunlar savaşta da barışta da oldukça belirleyici bir rol oynarlar. Bunların Allah’ın vahdaniyetine delil oluşları, bu gemilerin yapımı, yük taşımaları ve planlamalarının incelenmesiyle ortaya çıkar. Suyun tabiatını tanımak, yer çekimi kanununu bilmek, havanın, buharın, elektriğin tabiatını bilmek gibi. Bu gibi şeyleri ise ancak bu güç ve enerjileri keşfeden, bunları insanların hizmetine sunan uzman ilim adamları idrak edebilir. İşte bunlar, bu harikulade düzeni yoktan var eden kudreti her şeyi kuşatan Allah’ın yarattıkları cümlesindendir. Nitekim Yüce Allah şöyle buyurmaktadır: “Denizde dağlar gibi akıp giden gemiler de O’nun ayetlerindendir. Eğer dilerse rüzgarı durdurur da o gemiler de (denizin) sırtı üstünde kalakalırlar di. Şüphesiz ki bunda çokça sabreden ve pek çok şükreden herkes için ayetler vardır.” (Şûra, 42/32-33).
Kur*an-ı Kerim Yüce Allah’ın, “İnsanlar için faydalı şeylerle” diye buyurmak suretiyle, oldukça veciz (özlü) bir şekilde denizin faydalarını dile getirmektedir. Yani yolculuklarında, ticaretlerinde, bir bölgeden bir diğerine değişik maksatlar için gidip durmalarında çeşitli faydalar vardır. Böylelikle kendi aralarında üretim, sanayi, gıda maddeleri, değişik türden elbiseler, ilaçlar ve buna benzer şeylerin karşılıklı olarak mübadelesini, alışverişini yapabilmektedirler.
Yüce Allah ölümünden sonra yeryüzünü diriltmek ve böylelikle insana ve hayvana da nimette bulunmak üzere gökten yağmur indirmiştir. Şu hayatın kaynağıdır. Nitekim Yüce Allah şöyle buyurmaktadır: ‘Ve her canlı şeyi sudan yarattık.” (Enbiyâ, 21 ’30) Bir başka yerde de şöyle buyurmaktadır: ‘Ve sen yeryüzünü kuru ve hareketsiz görürsün. Biz onun üzerine suyu indirdiğimizde onun sarsıldığ-nı, kabardığını ve iıer çeşit göz kamaştırıcı güzel bitkiden bitirdiğini görürsün.” (Hacc, 22/5) O bakımdan yağmurun indirilmesi ilâhî bir rahmet ve lütuftur.
Yağmurun kaynağı, denizler üzerindeki hava tabakasının ısınması yoluyla su buharının yükselmesidir. Daha sonra bu su zerrecikleri yoğunlaşmakta, bulut haline gelmekte, arkasından bunların arasından yağmur düşmektedir. Bu da rüzgarların bulutları yürütmesi ile olur. Bütün bunlar ise elbetteki Aziz ve Celil olan Allah’ın iradesi ile gerçekleşmektedir. Nitekim Yüce Allah şöyle buyurmaktadır: “Rüzgarları gönderen Allah’tır. Bu rüzgarlar bir bulut kaldırırlar da gökte dilediği şekilde onu yayar, (bazan da) parça parça eder. Yağmurun onların arasından çıktığını görürsün.” (Rûm, 30/48); “Rahmetinin önünden rüzgarları müjdeci olmak üzere gönderen O’dur. Nilıayet bunlar ağır ağır bulutları kaldırınca Biz onları ölmüş bir yere sürer ve oraya su indiririz. Ve derken su ile her türlü meyveden çıkarmış oluruz…” (A’râf, 7/57).
Yüce Allah’ın kudret ve vahdaniyetinin delillerinden birisi de rüzgarları yönlendirmesi, ilâhî irade, meşiet ve son derece sağlam ve hikmetli düzene göre bunları evirip çevirmesidir. Bu rüzgarlar değişik yönlerden, değişik maksatlar için esmektedir. Bitki ve ağaçlan aşılamak gibi. Nitekim Yüce Allah şöyle buyurmaktadır: “Ve biz rüzgarları aşılayıcılar olarak gönderdik.” (Hicr, 15/22). Kimi zaman rüzgarlar kısır olur, kimi zaman azab için olur: “…O içinde çok acıklı bir azab bulunan bir rüzgardır. O Rabbinin emriyle her şeyi tahrib eder. Onların meskenlerinden başka bir şey görülmez oluverdi. Günahkârlar topluluğunu işte böyle cezalandırırız.” (Ahkâf, 46/24-25).
Muayyen bir düzene, sonsuz bir hikmete, hayret verici bir takdire uygun olarak değişik bölgelerde yağmuru indirmek için önce bulutun yoğunlaşması, hava boşluğunda bir araya gelip toylanması, sonra da emre boyun eğdirilmesi ve dağıtılması da ilâhî kudretin tecellilerindendir.
Bütün bu tecelliler, gizli sırları ve hayret verici incelikleri idrak etmek üzere aklını kulanan, düşünen ve ibretle bakan kimseler için ibretler ve öğütler topluluğudur. Bu gibi kimseler bunları yoktan var eden yaratıcının kudretine, her şeyi düzenleyip idare eden mutlak ilâhın vahdaniyetine ve Allah’ın her şeyi kuşatan rahmetine delil olarak değerlendirir. Bütün bu tecelliler eksiksiz bir hikmetin ifadesidir. Allah’ın varlığına delalet eden, O’nun tek bir ilâh, her şeyin ilâhı ve her şeyin yaratıcısı olduğuna delâlet eden kâinatın eksiksizliği Allah’ın vahdaniyetinin açık belgeleridir. Bu ayet-i kerime Âl-i İmran süresindeki şu ayetlere benzemektedir: “Muhakkak göklerin ve yerin yaratılışında, gece ile gündüzün birbiri ardınca gelişinde, elbette olgun akıl sahipleri için deliller vardır. Onlar ki ayakta iken, otururken, yanları üstünde yatarken daima Allah’ı zikreder, göklerin ve yerin yaratılışını düşünürler. Rabbimiz, Sen bunları boşuna yaratmadın ve Sen münezzehsin. Artık bizi ateş azabından koru.” (Âl-i Imran, 3/91-93). Yüce Allah’ın “Rabbimiz” buyruğu ise düşünen ve öğüt alan müminler için bir övgüdür.
Yüce Allah zatına, sıfatlarına, şeriat ve kaderine delalet eden yaratıklarından ibret almayanları yererek şöyle buyurmaktadır: “Göklerde ve yerde nice ayetler vardır ki, bunlardan yüz çevirici olarak (düşünmeksizin) üzerlerinden geçer giderler. (Zaten) onların çoğu şirk koşmaksızın Allah’a iman etmezler.” Yusuf, 10/105-106). Burada açıklamakta olduğumuz: “Muhakkak göklerin ve yerin yaratılışında…” ayeti ile ilgili olarak hadis-i nebevide şöyle buyurulmak-tadır: “Bu ayet-i kerimeyi okuyup da onu bir kenara atan kimselerin vay haline!” Bu hadiste anlatılan bu ayetten gerekli şekilde ibret almayan, üzerinde düşünmeyen ve ona gereken önemi vermeksizin geçip giden kimseye yazıklar olsun, demektir. [2][16]