VEHBE ZUHAYLİ’NİN (RH.A) BAKIŞ AÇISIYLA BAKARA SURESİ 17. VE 20. AYETLER
Münafıkların Durumlarını Anlatan Misaller
17- Onların misali bir ateş yakanın misali gibidir. O etrafını aydınlatınca, Allah nurlarını giderir. Kendilerini karanlıklar içinde görmeyecek halde ter-keder.
18- Sağırdırlar, dilsizdirler, kördürler. Artık onlar dönmezler.
19- Yahut içinde karanlıklar, gök gürültüsü ve şimşek ile gökten boşanan yağmur gibidir. Ölüm korkusu ile yıldırımlardan parmaklarını kulaklarına tıkarlar. Allah kâfirleri çepeçevre kuşatandır.
20- O şimşek neredeyse gözlerini kapıp alıverecek. Onları aydınlattıkça da (ışığı) içinde yürürler. Onları karanlıkta bırakınca, dikilip kalırlar. Allah dilese onların işitmelerini ve görmelerini giderir. Şüphesiz Allah herşeye gücü yetendir.
Nüzul Sebebi
Taberi, İbni Abbas, İbni Mes’ûd ve başkalarından 19. ayet-i kerimenin nü-zülu hakkında şunları rivayet etmektedir: Dediler ki: Medine halkından münafıklardan iki kişi, Resulullah (s.a.)’dan kaçıp müşriklere sığındılar. Yüce Allah’ın sözünü ettiği bu yağmur onlara isabet etti. Bu yağmurla birlikte şiddetli gök gürültüsü, yıldırımlar ve şimşekler de vardı. Yıldırımlar, etraflarını aydınlattı mı yıldırım kulaklarına girer de kendilerini öldürür korkusuyla parmaklarını kulaklarına tıkıyorlardı. Şimşek çaktığı vakit ışığında yürüyorlardı. Çakmadığı vakit de etraflarını göremiyorlar, yerlerinde kalakalıyorlardı. Bunun üzerine şöyle demeye koyuldular: Keşke sabahı beklesek de Muhammed’e gitsek, ellerimizi ellerine koysak. Sabah olunca yanma gittiler. İslâm’a girdiler ve ellerini onun ellerine koydular, güzel bir şekilde İslâm’a bağlandılar. İşte Yüce Allah, kaçıp giden bu iki münafıkın durumunu Medine’de bulunan diğer münafıklara bir misal olarak verdi.
Münafıklar Peygamber (s.a.)’in meclisinde hazır bulunduklarında Peygamber (s.a.)’in sözleri dolayısiyla haklarında bir hüküm nazil olur yahut onlardan herhangi bir şekilde söz edilir de öldürülürler korkusuyla parmaklarını kulaklarına tıkıyorlardı. Tıpkı bu iki münafığın parmaklarını kulaklarına koydukları, şimşek etraflarını aydınlattığında’da yürüdükleri gibi. Malları artıp dünyaya çocukları gelince, ganimet veya bir fetih elde ettikleri vakit böyle davranırlar ve “Muhammed’in dini doğru bir dindir” derlerdi. Şimşek yollarını aydınlattığında yollarına devam edip yürüyen, etrafları karardığında da dikilip kalan bu iki münafık gibi mallan telef olup çocukları ölüp başlarına belalar geldiğinde de: “İşte bu Muhammedin dini yüzündendir” deyip kafir olarak gerisin geri irtidat ediyorlardı.[1][12]
Açıklaması
Yüce Allah bu ayet-i kerimelerde durumlarını açıklamak, onların kötü işlerini, kötü fiillerini beyan etmek, onları ibretli bir şekilde cezalandırmak, gizlediklerini açığa çıkartıp rüsvay etmek üzere münafıkların durumuna dair iki misal vermektedir. Çünkü münafıklar insanlık için bir fitnedir, ümmet içerisinde bir hastalıktır. Misaller vermek ise birtakım hususları açıklamak, gizli ve ancak düşünülerek anlaşılan şeyleri açık ve hissedilir olarak açığa çıkartmak için Kur’an’ın izlediği bir yöntemdir. Bu iki misal münafıkların huzursuz, şaşkın ve tutarsız durumlarını, işlerinin içyüzlerinin çabucak açığa çıkışını tablo-laştıran iki örnektir:
Birinci misal: Onların işlerinin çabucak açığa çıkışını canlandırmaktadır: Şöyleki münafıkların sadece kısa bir süre için müslüman olduklarını söylemeleri, kendilerinin ve çocuklarının güvenliklerini sağlama halleri, tıpkı kendisinden yararlanmak için ateş yakan kimselerin haline benzer. Bu ateş çevrelerinde bulunan yerleri ve eşyayı aydınlatıp kısa bir süre çevrelerini görmelerini sağladıktan sonra Yüce Allah bu ateşi şiddetli yağan bir yağmur yahut şiddetli esen bir rüzgar ile söndürüverir. Böylelikle onların hiçbirşey görmeyecek hale gelmelerini sağlar; gecenin, üstüste yığılmış bulutların ve ateşin sönmesinin sebep olduğu karanlıkların içerisinde bırakır. Çünkü artık aydınlık ortadan kalkmıştır.
Münafıklar ise duygu ve hislerini işlemez hale getirmişlerdir. Onlar işitmenin sağladığı faydayı, akıllarını işletmediklerinden dolayı öğüt verenin öğüdünü, doğru yol gösterenin irşadını işitemezler. İşitseler bile anlayamazlar. O bakımdan onlar hakkı işitemeyen hakka karşı sağır kimseler gibidirler. Aynı zamanda onlar konuşma ve tartışmadan da yararlanamazlar. Herhangi bir meseleye karşı delil, herhangi bir meseleye dair açıklama istemezler. Onlar sanki konuşmayan dilsizler gibidirler. Onlar görmenin sağladığı faydayı da işlemez hale getirmişlerdir. O bakımdan başlarına gelen türlü fitneler ile ümmetlerin maruz kaldığı hallerden ibret almazlar. Sanki onlar hidâyeti göremeyen körler gibidir. Onlar hiçbir zaman bulundukları sapıklık hallerinden vazgeçip hidayete yönelmezler. O bakımdan sen de onlar için üzülme, tasalanma!
İkinci misal: Onların şaşkınlıklarını, huzursuzluklarını ve fırsatçılıklarını dile getirmektedir. Kur’an-ı Kerim, onlara ilâhî irşadlarda bulunmuştur. Ancak onlar bunlardan yüz çevirmişlerdir. Onların bu durumları, karanlık bir gecede, gök gürültüleri ve çakan şimşeklerle beraber şiddetle yağan bir yağmura tutulan topluluğa benzer. İşte bu kapkaranlık atmosfer içerisinde kurtuluş yolunu araştırırlar ve ufukta gördükleri tek aydınlığa umut bağlarlar; yani apaçık ayetlerin getirdiği hakka uymayı kararlaştırırlar. Fakat aradan fazla zaman geçmeden karanlıklara düşer yine huzursuzluğa, çalkantıya yuvarlanırlar. Eğer Allah dilese gök gürültüsünün gürültüsüyle kulaklarını sağır eder. Gözleri kör ediveren şimşeğin parıltısıyla onları kör eder. Fakat bir hikmet ve bir maslahat dolayısıyla o bunu murad etmez. Çünkü onlara bir mühlet vermek, doğruya dönsünler diye fırsat tanımak istemektedir.
Özetle; nifak kısa bir süre için bazan münafık kimsenin yolu aydınlatabilir. Ancak ateşin sönmesi gibi bu da çabucak sönüverir. Bu ise münafıklığın sürekliliğine son verir, devamını önler. Münafık herhangi bir amacını gerçekleştirmek ve basit maddî bir kazanç elde etmek amacıyla münafıklığına umut bağlayabilir. Fakat kısa bir müddet içinde bu umutlar darmadağın olur gider. Münafıklar böylece huzursuzluk ve çalkantı içerisinde kalırlar. Çünkü bir ayetin nüzûlu ile gösterdikleri zahirî sevinç, müminlerle birlikte cihad etmeleri istendiği zaman ortadan kalkar. Kısacası iyi günlerinde müslümanlara destek vermek ve onların mutluluğunu zahiren paylaşmak, ibtilâ ve imtihan dönemlerinde ise nankörlük edip müslümanlara sırt çevirmek münafıkların misali ve tavrıdır. [2][13]