sohbetlerözlü sözleryazarlarmakalelervideolartefsir derslerikavram derslerimedaricus salikin

VEHBE ZUHAYLİ’NİN (RH.A) BAKIŞ AÇISIYLA BAKARA SURESİ 248. VE 252. AYETLER

VEHBE ZUHAYLİ’NİN (RH.A) BAKIŞ AÇISIYLA BAKARA SURESİ 248. VE 252. AYETLER
23.03.2025
5
A+
A-

Talut’un Hükümdarlığı, Büyük Bir Kalabalığın Kü­çük Bir Topluluk Önünde Bozguna Uğraması

 

248- Ve peygamberleri onlara dedi ki: “Onun hükümdarlığının alâmeti size o Tâbût’un gelmesi olacaktır. İçinde Rabbinizden bir sekînet ve Musa ile Harun’un aile halkının terikesinden arta kalanlar vardır. Melekler onu yüklenerek getireceklerdir. Eğer iman etmiş kimseler iseniz elbette bunda si­zin için bir ayet vardır.

249-  Talût ordusuyla ayrıldığı zaman: “Allah sizi bir nehirle imtihan edecek­tir. Kim ondan içerse benden değildir. Eliyle bir avuç alanlar dışında, kim onu tatmazsa o bendendir.” dedi. Fa­kat içlerinden pek azı dışında içtiler. Nihayet o yanındaki müminlerle bera­ber nehri geçtiklerinde: “Bugün bizim Calût’a ve ordusuna karşı dayanacak gücümüz yoktur” dediler. Allah’a ka­vuşacaklarını bilenler ise: “Nice az bir topluluk, daha çok bir topluluğu Al­lah’ın izniyle yenilgiye uğratmıştır. Al­lah sabredenlerle beraberdir.” dediler.

250-  Calût ve askerlerine karşı çıktık­ları zaman dediler ki: “Rabbimiz üzeri­mize sabır yağdır, ayaklarımıza sebat ver ve kâfirler topluluğuna karşı bize yardım et.”

251- Derken Allah’ın izniyle onları boz­guna uğrattılar. Davud da Calût’u öl­dürdü, Allah da ona hükümdarlığı ve hikmeti verdi, ona dilediği şeylerden öğretti. Eğer Allah insanlardan bir kıs­mını diğer bir kısmıyla önleyip savma-saydı, yeryüzü muhakkak fesada uğ­rardı. Fakat Allah, alemler üzerine bü­yük bir lütuf sahibidir.

252- Bunlar Allah’ın ayetleridir. Sana onları hak ile okuyoruz. Muhakkak sen gönderilmiş peygamberlerdensin.

 

Açıklaması

 

İsrailoğullarmın, peygamberlerine karşı işi zorlaştırmak, aşırılık ve maddî bir takım talepler ihtiva eden tavırları vardı. Bu tavırlardan birisi burada s:z konusu edilmektedir. Onlar kendilerine Talût’un hükümdar olarak seçilmesin; kabul etmemiş ve bu noktada inatlarını aşırıya götürmüşlerdi. Peygamberler: onlara şöyle dedi: Onun size hükümdar ve komutan olarak seçilişinin doğrjl–ğuna dair maddi bir delili de vardır. Bu delil Tabut’un geri dönmesidir Ti-bût’un onlar nezdinde dini bir kıymeti vardı). Bu -özellikle de siz bu Tâlûr’u sa­vaşlarınızda bir sembol, bir sancak ve bir koruyucu olarak önden götürc-îr–nüz sırada- sizin kalplerinizin huzur ve sükûnunu gerçekleştirir, vicdanlaz-^ı:-zı, ruhlarınızı rahatlatır. Yine bunda Musa ve Harun ailelerinin geriye bcr-k-tıkları bir takım hatıra eşyalar da vardır. Bunlar Tevrat levhalarının parçaİEr_ Musa’nın asası, Tevrat’tan bazı bölümler ve ilim adamlarının Hz. Musa zj& Hr Harun’un tabilerinden miras aldıkları bir takım şeyler vardır.

Peygamberin onlara: Muhakkak Allah size Tâlût’u bir hükümdar :iL^ni göndermiştir, diye söylemiş olması, ancak vahiy ile olabilecek bir iştir ~—-*-r bunlar peygamberlerinden Allah yolunda savaşacak bir hükümdar tsyrr «il­mesini istemişler, Peygamber de onlara Allah’ın böyle bir hükümdarı ksaüsn-ne gönderdiğini bildirmiştir.

“Melekler şerefini artırmak ve ona ikramda bulunmak üzere Tabdî”^ Ti-lût’a taşıyıp getireceklerdir. Tabut’un gelişinde veya geri dönüşünde Allah’ın si­ze inayetinin bir delili, Talût’un size bir komutan seçildiğinin bir belgesi vardır Bundan maksat ise Talût’un sizin işlerinizi çekip çevirmesi düşmanların ıra karşı muzaffer olacağınızdır. Artık eğer Yüce Allah’a samimi olarak iman eden kimseler iseniz, onu desteklemek ve onun hükümdarlığına razı olmanız lazım­dır.”

İnsanlar Talût’un komutanlığı etrafında halkalamp toplandılar. O da genç­leri arasından yetmiş veya seksen bin kişi seçti. Hava oldukça sıcaktı. Savaş ko­nusundaki samimi niyetlerini bilmek üzere bir yolla onları sınamak istedi.

Şehirden çıktıklarında onlara şöyle dedi: -O sizi en iyi bilen olmakla bir­likte- düşmana doğru yol alırken karşımıza çıkacak bir nehir ile sizleri sulaya­caktır. O nehirden kim içerse bana uyan ve bana yardım eden kimselerden ol­mayacaktır. Kim onun tadına bakmazsa, o benimle birlikte olacaklardan ve be­nim yardımcılarımdandır. Aynı şekilde boğazını ıslatacak ve bir parça susuzlu­ğunu giderecek kadar bir avuç su içen de benimle beraber olacaktır.

Bu sınamanın sonucu şöyle oldu: Dinlerinde ihlâs sahibi pek az kimse dı­şında, hepsi o nehirden içtiler. Gerçekte hayır ise bu azıcık gruptaydı. Çünkü bunlar samimi imanları, sarsılmaz kararlılıkları sayesinde, sayıca pek çok olan bir kalabalığın yapamadıklarını yaparlar.

Tâlût kendisine itaat edip kendilerine yasak kıldığı şey hususunda muha­lefet etmeyen o samimi müminlerle birlikte nehri aştıktan sonra ordusundan bir kısmı -Calût ve askerlerinin çokluğunu, araç ve gereç itibariyle kendilerin­den üstünlüklerini görmeleri üzerine- şöyle dediler: “Bizim bu insanlara karşı savaşma gücümüz yoktur. Bunlar Calût ve askerleridir. Onlara galip gelme umudu şöyle dursun, biz onlara güç yetiremeyiz.” Rablerinin huzuruna çıkacak­larını, ahirette amellerinin karşılıklarını göreceklerini bilen, buna inanan ya Allah yolunda şehadet ya da düşmana karşı muzaffer olmak şeklindeki iki güzel sonuçtan birisini bekleyen sayıca az müminler ise onlara şu şekilde cevap ver­mişlerdi: “Düşmanların çokluğu sizi aldatmasın. Sayıca pek az nice topluluk vardır ki, imanının kuvveti ve Allah’ın iradesi ile sayıca çok olan toplulukları yenik düşürmüştür. Allah’ın desteği ve yardımı sabredenlerle beraberdir.”

Talût ve beraberinde bulunan müminler topluluğu Filistinli düşmanları olan Calût ve askerlerine karşı çıkıp onların sayıca pek çok, silahça oldukça güçlü olduklarını görünce Yüce Allah’a sığınıp dua etmeye koyuldular. Tıpkı sı­kıntı zamanlarından mihnetin zorluğu esnasında, Allah’tan başka sığınacak bir yer bulamayan, korkuya kapılmış, zor şartlar altındaki mümin gibi. Duala­rında şöyle diyorlardı: “Rabbimiz üzerimize sabır yağdır. Ayaklarımıza sebat ver ve kâfirler topluluğuna karşı bize yardım et!” Yani Sen bize sabretmeyi il­ham et. Savaş esnasında ruhlarımıza sebat ver. Kâfirlere karşı bize gerçek bir zafer ihsan eyle. O kâfirler puta taparlar. Dünyayı severler ve kalpleri batıl dü­şüncelerle dolup taşar.

Allah onların duasını kabul buyurdu. Sayıca az olan topluluk Allah’ın iz­niyle, kalabalık olan topluluğu bozguna uğrattı. Güçlü genç bir delikanlı olan Hz. Davud ise, Filistinlilerin güçlü kuvvetli Calût’unu teke tek dövüşmede öl­dürdü. Ona sapanı ile bir atış yaptı, attığı taş başına isabet etti, onu yere dü­şürdü. Daha sonra ona yaklaştı, kılıcını aldı, başını kendi kılıcıyla kopardı. Bu başı getirip Talût’ım önüne t>*ı» lwwj£akle Calût’un askerten t» :ca uyan­lar bozguna uğradı.

Bunun sonucunda DaTtui »m—mr- t-üinda ün kazandı. larmkse^lların^z mülkünü miras olarak aldı. Alsa» 4m «u :<eygamberlik verdL Oma Zanur- er­dirdi, ona zırh yapma sanatum, kam mmnmı   im bilimlerini ve

güzel bir şekilde sona erdirme Myâşgajm. meretti. Nitekim Yüce AJhû. «ctjs he-yurmaktadır: “Onun mülkümü dr gma^kmua.—* Ona hikmeti ve hakkı mammamm. ayırıcı sözü verdik.” (Sâd, 3&’2Oı Omâtam. bl:-i bir arada hem hnlnîTnrianryit Imiıt peygamberlik kimseye verilmanaBL. Çmmc*. geçmişte İsrailoğulları’nutt jmr «jl-kümdarı ve bir peygamberi olurim. Mu. jjb'”« i’dan önceki peygamber hükümdar ise Talût’tu; vefat erakbm. mm zer ikisi de hem hükümdartık- jiebıl peygamberlik Hz. Davud’a verüdi.

Daha sonra Yüce Allah, savasn •nimetini açıklamaktadır. Kz Adem’in çocukları birbirleriyle çarpıştıklarındır ca yana savaş her devıroe toplumsal bir gerçektir. Habil, Kabil’i öldünnâsnir Savaşın bir takım zarar ve tehlikeleri olduğu gibi bir takım fayda ve hayn-Lair z^. vardır. Şayet Yüce Allah adalet, ıs­lah ve hayır ehli vasıtasıyla, azgın,’-‘*- v« kirolük sahibi kimseleri bertaraf et­memiş, bir cemaatı ötekine musalkî ‘t-rT-js-rnıg olsaydı, fesad ehh galip gelir, yeryüzü fesada boğulur, anarşi geafck ar hal alır, zulüm egemen olur. Allah’ı anmak için yapılmış ibadet yerlen yıkirr-SL. Fakat Yüce Allah bütün insanlar üzerinde büyük lütuf sahibidir, onlara karş pek merhametlidir. Yüce Allah za­lime, o zalimi helak edecek kimseleri iDisaıîLi-: eder. Batıl ehlini hak ordusu ile bertaraf eder. İşte bu, O’nun lütuf ve raisanarcrıır: tecellisidir. Bir diğer zalim or­taya çıktığı vakit şanı Yüce Allah uyçıan inr 12.—anda insanları o zalimin elin­den kurtaracak bir kimseyi gönderir, işti re sekide Yüce Allah peygamberleri­ni gayb ile zafere ulaştırır, onlara yaninsac ıtzr Dilediği nihai sonucu belirle­yecek anda da bu peygamberin yardımGÛarsaa îestek verir.

Ya Muhammed! İşte bunlar, sana akams^rraz Allah’ın ayetleridir, sana öğrettiğimiz geçmişlere dair kıssalardır re ses. ztzzları bilmiyordun. Çünkü sen ümmî bir peygambersin. Böylelikle banlar secen peygamberliğinin doğruluğu­na, risaletinin sıhhatine bir delildir. Sema çaçcsşr: olan kimseler bu belgelerle ikna olsunlar ve çağlar boyunca gelecek riLar: ber^r. nesiller de bu risaletini tas­dik etsinler. Bu kıssalar her dönemde msanîarr: yararlanabileceği bir ibret ve bir öğüttür. Nitekim Yüce Allah şöyle bnynrmıaki&iir: ‘Gerçekten onların kıssa­larında kâmil akıl sahipleri için bir ibret r«xrccr Si. oydurulan bir söz değildir. Fakat kendisinden önce olanı doğrulayıcı z*e her .teyzr, bir açıklamasıdır, iman edecek bir topluluk için de bir hidayet ve bir rakrnetar.” Yusuf, 12/111). [1][99]

 

Talût ve Calût Kıssası[2][100]:

 

İsrailoğulları Hz. Musa’dan sonra Filistin’e gelenilerinden itibaren 356 yıl boyunca hükümdarsız kalmışlardır. Bu dönem zarfında Araplardan olan Amalikalılar gibi Medyen halkı, Filistinliler ve onların dışında kalan bir takım top­lulukların hücumlarına maruz kaldılar. Kimi zaman kendileri galip geliyor, ki­mi zaman mağlup oluyorlardı.

Kâhin Ali dönemindeki 4. yüzyıl ortalarında İbranîler Gazze yakınlarında Üşdûd sakinleri olan Filistinlilerle savaştılar. Filistinliler onları yenik düşürdü ve onlardan “Ahid Tabûtu”nu aldılar. Bu ise Tevrat’ın yani şeriatın bulunduğu sandık idi. Bu iş onlara oldukça ağır geldi. Çünkü onlar ancak bu Tabut ile za­fere kavuşacaklarına inanıyorlardı.

İsrailoğulları hakimleri arasında Samuel adında bir peygamber vardı, er-Râme şehrinde soylularından bir topluluk, o peygambere gelerek başlarına bir hükümdar tayin etmesini istedi. Bu hükümdar kendilerini zelil düşüren, uzun bir süredir kendilerini kahredip duran düşmanlarına karşı savaşlarında komu­tanlık edecekti. Ancak üzerlerine savaş farz kılındığı takdirde, karakterlerinin zayıf olduğunu bildiğinden dolayı, bu dileklerini pek samimi bulmadı. Fakat onlar savaşı gerektiren sebeplerin ortada olduğunu belirterek cevap verdiler: Bunlar ise düşmanlarının kendilerini yurtlarından çıkarmaları ve çocuklarını esir almalarıydı.

Talût’u onlara hükümdar yaptı. Talut, Tevrat’ın Samuel bölümünde adı Kays oğlu Şâvil olarak geçmekte olup Bünyamin oğullanndandı. Yakışıklı bir gençti. Bilgili ve İsrailoğulları’nın en uzun boylusuydu. Bir grup onun hüküm­darlığını benimseyip kabul etti, diğerleri ise red etti. Sebep onun fakir bir ço­ban olmasıydı.

Samuel, Talût’un yetkinliği, hükümdarlığa ve yöneticiliğe liyakati konu­sunda güzel bir seçim olduğu hususunda onları ikna etmeye gayret etti. Hü­kümdarlığının maddi delilinin de Filistinlilerin kendilerinden almış olduğu Ta-bût’un tekrar kendilerine dönmesi ve meleklerin bu Tabût’u onun şerefini yük­seltmek için ve ona iltifat olsun diye evine kadar taşıyacağım belirtti. Bunun üzerine onun hükümdarlığını kabul ettiler.

Talût da orduyu kurmaya başladı, Filistinlilerle (Amalikalılarla) savaş­mak üzere asker toplamaya koyuldu. Filistinliler Calût’un komutası altında idiler. İsrailoğulları gençleri arasından yetmiş veya seksen bin kişi seçildi ve onlarla birlikte düşmana karşı savaşmak üzere yola çıkıldı.

Fakat komutan Talût’un basireti, onları yakından tanıması, samimiyet “ve sebatları hususunda şüphe etmesi, yolda giderken ve sıcak bir zamanda onları Filistin ile Ürdün arasındaki nehirden su içmek ile sınamaya itti. Böylelikle ço­ğunluğun kendisine isyan ettiği ve azınlığın da itaat ettiği ortaya çıktı. Bu azınlık olan müminlerle birlikte yoluna devam etti ve nehri aşıp karşı kıyıya vardı. Ancak onların bir kısmı Calût’un büyük ordusunu görünce; bugün bizim Calût’a ve askerlerine karşı duracak gücümüz yoktur, dediler. Diğerleri ise on­lara: Azınlık olanların Allah’ın izniyle kalabalıkları yenmesine çokça rastlanıl­mıştır, diye cevap verdiler.

Savaşta hazır bulunanlardan birisi de henüz koyun otlatan yaşça küçük bir genç olan Yessi oğlu Davud idi. Savaşabilecek birisi değildi. Babası onu Ta-lût ile birlikte bulunan üç kardeşine dair haberleri getirsin diye göndermişti. Calût’un teke tek çarpışmak üzere er istediğini gördü, herkes ondan korkuyor­du. Davud bu Filistinli ile çarpışana ne mükâfat verileceğini sordu. Ona; hü­kümdarın onu zengin edeceği, kızını ona vereceği ve babasının ailesini de bir hanedan haline getireceğini söyleyerek cevap verdiler.

Bunun üzerine Davud, Talût’un yanına Amalikalılarm komutanı Calût ile tek tek çarpışmak üzere izin istemeye gitti. Talût, Davud’a izin vermek isteme­di, bu işten onu sakındırmaya çalıştı, ancak o şu cevabı verdi: Ben babamın ko­yunlarından birisini alıp giden arslanı öldürdüm. Onunla beraber bir de ayı vardı, onu da öldürdüm. Daha sonra asasını ve torbasında bulunan keskin sivri beş tane taşını alıp öne geçti. Beraberinde sapanı da vardı. Calût ile konuştuk­tan sonra Davud ona bir taş attı; bu taş ahuna isabet etti ve onu yere yıktı. Ar­kasından yanına yaklaştı, kılıcını aldı, kendi kılıcıyla kafasını kesti ve böyle­likle Filistinliler bozguna uğradı. Hükümdar ona kızı Mikal’ı verdi ve askerle­rine komutan olarak tayin etti. [3][101]

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.