VEHBE ZUHAYLİ’NİN (RH.A) BAKIŞ AÇISIYLA BAKARA SURESİ 265. VE 266. AYETLER

Allah Rızası İçin Veya Başka Bir Maksatla İnfak
265- Allah’ın, rızasını arayarak ve nefislerinden bir sebat ile mallarını infak edenlerin hali de yüksek bir tepenin üstünde bulunan güzel bir bahçeye benzer. Ona bol bol yağmur isabet etmiş de meyvelerini iki kat vermiştir. Ona bol yağmur isabet etmese de bir çisinti (bulunurda yine ürün verir). Allah yaptıklarınızı çok iyi görendir.
266- Sizden herhangi biriniz ister mi ki hurma ve üzüm ağaçlarından bir bahçesi olsun, altından ırmaklar aksın, orada her türden meyveleri bulunsun ve (fakat) kendisine ihtiyarlık gelip çatsın. Güçsüz çocukları da olsun. Derken ona (o bahçeye) içinde ateş olan bir kasırga isabet etsin ve yanıversin. İşte Allah size düşünürsünüz diye ayetlerini böylece apaçık bildirir.
Açıklaması
Allah’ın buna karşılık en ileri derecede kendilerine mükâfat vereceğinden katiyetle emin olan yahut da nefislerine iman ve yakîn üzere [1][23] sebat vermek için canın yongası olan malı infak etmek üzere kendilerini alıştıranların nefse diğer ibadetlerden ve imandan daha da ağır gelen bir şey olan malı infak etme fiiliyle Allah’ın rızasını ve mağfiretini isteyenlerin bu infaklarının misali -ister az olsun ister çok olsun- toprağı oldukça verimli sık ağaçlı, bitkisi oldukça bol, güneş ve havadan gereği gibi yararlanabilen, bol yağmur alan ve verimini iki kat veren yüksekçe bir yerde bulunan bahçeye benzer. Bu bahçeye azıcık bir yağmur yağsa dahi, toprağının verimliliği, yerinin iyi olması, konumunun güzelliği dolayısıyla yine mahsûlünü verir.
Bahçenin “yüksekçe” diye nitelendirilmesi yüksekçe bir yerde bulunan ağaçların daha güzel, meyvelerinin daha iyi olmasından dolayıdır. “Nefislerinden bir sebat ile” buyruğu ise dışarıdan gelen herhangi bir etkiyle değil kendiliğinden yaptığını, bu kimsenin sahip olduğu yakînden dolayı yaptığı bu işin faydalı olduğuna kani olduğundan nefsin cimriliğine karşı mücahedesini ifade etmektedir. Nitekim Yüce Allah bir başka yerde, “Allah yolunda mallarıyla, canlarıyla cihad edenler…” (Enfal, 8/72) buyurmaktadır.
Bu benzetmenin anlamı şudur: Allah için ve O’nun yolunda infak edip de malı infak hususunda nefsine sebat vermeyi ve hayır işlemeyi kasteden yahut sevap elde edeceğinden emin olarak elverdiğince cömertlik eden bir kimse, eğer çokça hayır elde ederse çok infak eder, az infak ederse gücüne göre hayır elde eder. Onun iyiliği daimidir, kesilmez. Her iki durumda da iyilik yapar ve her durumda da bu infakının meyvesini bulur. O -ister az yağmur alsın, ister çok yağmur alsın- mutlak olarak meyve veren, güzel mahsul getiren, her zaman için verimi bol toprağı güzel bir arazi gibidir.
Kullarının amellerinden hiç bir şey Allah’a gizli kalmaz. O ihlâslı olana da riyakâra da lâyık olduğu karşılığı verir.
Bu birinci misal, Rahman olan Allah için, O’nun rızasını arayarak malını infak eden kimseye aittir. İkinci misal ise, bunun tam aksine şeytanın ve nevasının yolunda yahut Allah’tan başkası için infak edenin misalidir. Bu misal inkâr (konum reddedilerek) ve nefiy ile başlamaktadır. Çünkü ihlâs sahibi bir müminin böyle bir maksada sahip olmaması gerekmektedir. Yani bu misal Allah’ın rızasını aramaksızın güzel işler işleyene dairdir. Kıyamet günü geldi mi bu kimse bu işlerinin boşa çıktığını, darmadağın olduğunu görür. O vakit böyle kişi, her türlü meyvesi bulunan güzel bir bahçeye sahip kimsenin güçsüz, takatsiz çocukları varken yaşlanıp geçimleri de hayatları da bu bahçeye bağlı olduğu halde fırtınalarla bu bahçesi telef olmuş kimsenin duyduğu acüarı duyacaktır.
Buharî bu ayet-i kerimenin tefsiri hakkında şöyle demektedir: Bir gün Ömer b. el-Hattab Peygamber (s.a.)’in ashabına, “Size göre şu “Sizden herhangi biriniz ister mi ki…” ayeti kimin hakkında nazil olmuştur?” dedi. Onlar, “Allah daha iyi bilir” dediler. Hz. Ömer kızdı ve dedi ki: “Biliyoruz veya bilmiyoruz deyiniz.” Bunun üzerine İbni Abbas (r.anhuma) dedi ki: “Benim içimde buna dair bir kanaat var ey müminlerin emiri.” Hz. Ömer, “Ey kardeşimin oğlu, söyle ve kendini küçük görme” dedi. İbni Abbas dedi ki: “Bu belli bir amele verilmiş bir misaldir.” Hz. Ömer, “Hangi amele?” diye sordu. İbni Abbas dedi ki: “Allah’a itaat ederek amel eden zengin bir kimsenin ameline. Sonra Allah ona şeytanı gönderir, masiyetlerle amel eder ve nihayet o bütün amellerini batırır, gider.” [2][24]
Hasan-ı Basrî de der ki: Bu, Allah’a yemin ederim ki insanlar arasından pek az kimsenin akledip anladığı bir misaldir: Yaşlı bir ihtiyar, bedeni zayıf, küçük çocukları pek çok. Bahçeye son derece ihtiyacı var. İşte bu sırada gelen fırtına onu kasıp kavurdu. Allah’a yemin ederim, sizden herhangi bir kimsenin ameline en çok ihtiyacı olduğu vakit, dünyadan ilişkisi kesildiği vakittir.[3][25]
Verilen bu misalin açıklanmasına gelince: Ey Allah’tan başkası için infak eden kişi, ister misin ki içinde hurma, üzüm ve türlü meyve ağaçlarıyla dolu bir bahçen olsun. Bu bahçeyi içinden akan ırmaklar sulasın. Bütün emellerini ona bağlamışsın. Küçük çocuklarınla birlikte ondan faydalanmayı ummaktasın. Diğer taraftan sen kazanç sağlayamayacak kadar yaşlanmışsın, onlar da küçük oldukları için hiç bir kazanç sağlayamaz durumdadırlar. Sen onlar gibi, onlar da senin gibi; bu bahçeden başka gelir kaynağınız yok. Daha sonra ya aşırı sıcağıyla veya kavurucu soğuğu ile esen sam rüzgarı [4][26] bu bahçeyi yaksın ve meyvelerini yok etsin.
İşte riyakârlık olsun diye yahut başa kararak ve eziyetle malını infak ettiğin takdirde durumun böyle olacaktır. Kıyamet gününde bunun herhangi bir faydasını göremeyeceksin. Acı ve pişmanlıktan başka amelinin bir neticesini elde edemeyeceksin. Sen halbuki o korkunç günde amelinin vereceği sonuçlara ve yaptığın infakların sevabına son derece muhtaç olacaksın. Çünkü riyakârlığın fırtınası ile başa kakmak ve eziyet zahiren hayır, fakat gerçekte ve bâtında ise kötüdür ve bütün amellerini yok etmiştir.
İşte Allah, bu açık seçik ayetlerini, şeriatının belgelerini, sırlarını, amaçlarını ve faydalarını size açıklamaktadır. Bunlar üzerinde düşünesiniz, ihtiva ettiği misaller, anlamlar ve ibretlerden öğüt alasınız; bunlardan gözetilen maksada uygun hareket edesiniz, yaptığınız infakların yalnızca Allah rızası için halis olma maksadını gözetesiniz; infakmıza herhangi bir riyakârlık, başa kakma ve eziyet katmayasınız diye. Nitekim Yüce Allah şöyle buyurmaktadır: “İşte biz bu misalleri insanlara veriyoruz. Onlara ancak alimler akıl erdirir.” (Ankebut, 29/53).
Yüce Allah’ın, “Düşünürsünüz diye” buyruğu, akıbetler hakkında düşünüp de ihlâslı bir şekilde, Allah’ın rızasına uygun infakta bulunup sırf hayır yapmak üzere nefsinize sebat vermek kasdıyla infak edesiniz, diye demektir. [5][27]