VEHBE ZUHAYLİ’NİN (RH.A) BAKIŞ AÇISIYLA BAKARA SURESİ 267. VE 269. AYETLER

Malın Kötüsünden Değil İyisinden İnfak Etmek
267- Ey iman edenler! JCngnuHılrlnnTiı. zın en güzellerinden ve sizin için yerden çıkardığımız şeylerden î^fab edin» Arasından göz yummaksızın alıcısı olamayacağınız adi şeyleri vermeye yel-tenmeyin. Bilin ki Allah Ganî’dir, Ha-mîd’dir.
Nüzul Sebebi
Hâkim, Tirmizî, İbni Mace ve başkalarının rivayetine göre el-Berâ b. Azîb şöyle demiştir: Bu ayet-i kerime biz Ensar topluluğu hakkında nazil oldu. Bizim hurmalarımız vardı. Müminler hurma ağaçlarından çokluk veya azlık miktarına göre bir şeyler getirirdi. Hayır yapmayı arzulamayan insanlar ise henüz olgunlaşmamış hurma salkımlarını yahut kırılmış salkımları getirir ve bunları (mescidin bir yerine) asardı.[1][28] Bunun üzerine Yüce Allah, Ey iman edenler, kazandıklarınızın en güzellerinden… infak edin. “buyruğunu indirdi.
Ebu Davud, Nesaî ve Hakim’de Sehl b. Huneyften şöyle dediğini rivayet etmektedir: Bazı insanlar mahsullerinden en kötülerini seçiyor ve bunları sadaka diye veriyorlardı. Bunun üzerine, “Arasından… alıcısı olmayacağınız adi şeyleri vermeye yellenmeyin” ayeti nazil oldu.
Yine Hakim, Cabir’den şöyle dediğini rivayet etmektedir: Resulullah (s.a.) fıtır sadakası olarak bir sâ’ hurma verilmesini emretti. Adamın birisi adi bir hurma getirdi. Bunun üzerine Kur’an-ı Kerim’den, “Ey iman edenler, kazandıklarınızın en güzellerinden… infak edin” ayeti nazil oldu.
İbni Ebî Hatim de İbni Abbas’tan şöyle dediğini rivayet etmektedir: Resulullah (s.a.)’ın ashabı ucuz yiyecekleri satın alıyor, bunları sadaka olarak veriyorlardı. Bunun üzerine de Yüce Allah bu ayet-i kerimeyi indirdi. [2][29]
Açıklaması
Ey iman vasfına sahip olanlar! Ben sizlere malların temiz ve kaliteli olanını infak etmenizi emrediyorum. İster nakit, ister davar, ister tahıl, ister ekin, ister ticarî mal ve madenler, hazineler ve (cahiliye devrinde gömülmüş olan) ri-kazlar gibi başkaları olsun. Bu Yüce Allah’ın şu buyruğunu andırmaktadır: “Siz sevdiğiniz şeylerden infak etmedikçe iyiliğe (birre) kavuşamazsınız.” (Âl-i İmran, 3/92). Mallarınızın adi ve kalitesiz olanını seçip infak etmenizi de yasaklıyorum. Çünkü muhakkak Allah hoş ve temizdir. Ancak hoş ve temiz olanı kabul eder. Sizin hoşlanmayacağınız şeyleri kabul etmez. Ayet-i kerimede geçen “adî (el-habîs)” kelimesi iki anlamda kullanılır: Birincisi Buharî ile Müslim tarafından rivayet edilen hadis-i şerifte geçtiği gibi, faydasız demektir: “Tıpkı körüğün demirin faydasız kirlerini (hubs) giderdiği gibi.” İkincisi ise insan nefsinin kabul etmediği şey. İşte, “Adi şeyleri vermeye yeltenmeyin” ayetinde kastedilen de budur.
Adi ve bayağı olan şeyleri sadaka olarak vermek nasıl hoşunuza gider? Halbuki sizler herhangi bir şeyi görmezlikten gelmek kasdıyla gözünü yumup da ondaki kusuru görmeyen kişinin göstereceği kabilden bir kolaylık ve bir
hoşgörü ile olmadıkça kendiniz için öyle bir şeye razı olmazsınız. Alacağınız olan bir kimse hakkınızdan daha aşağısını getirecek olsa, bunu hakkınızdan daha aşağısına razı olmadıkça, tam hakkınız verilmiş hesabıyla almazsınız. Peki, kendiniz için razı olmadığınız bir şeye benim için nasıl razı olursunuz? Benim üzerinizdeki hakkım, mallarınızın en temiz ve en nefis olanlarmdandır.
Bilin ki muhakkak Allah -her ne kadar size hoş ve temiz olanı ve sadaka vermeyi emretti ise de- buna ihtiyacı yoktur. İnfakınıza muhtaç değildir. O, bütün yaratıklarına ihtiyacı olmayandır. O’nun size bu emri vermesi sizin menfaatinizedir; zengin ile fakir arasında eşitliği gerçekleştirmek, infak ettiğiniz şeylerde sizi sınamak içindir. O bakımdan adi olanları vermekle O’na yaklaşmaya kalkışmayın. Aynı şekilde O, bütün fiilleri, buyrukları, şeriatı, kaderi ve nimetleri dolayısıyla hamde ve şükre lâyık olandır. Allah’ın nimet olarak ihsan ettiği şeylerin hoş ve temiz olanlarını infak etmek ise, O’nun celâline yakışan hamdin bir parçasıdır. [3][30]
Şeytanın Fakirlikle Korkutması Ve Kur’an-I Kerimin Sağlıklı Bir Şekilde Anlaşılması
268- Şeytan sizi fakirlikle korkutur ve size ^»hş&’yı (cimriliği) emreder. Allah ise size kendi katından bir mağfiret ve bif lütuf vaad edivor-Allah Vâsi’dir.
269- Hikmeti dilediğine verir. Kime hikmet verilirse gerçekten ona pek çok hayır ve özlü akı1 sahiplerinden başkası da iyice düşünemez.
Açıklaması
Şeytan eskiden beri insanın düşmanıdır. “İzzetin hakkı için hepsini muhakkak azdıracağım. Ancak aralarından ihlâsa erdirilmiş kulların müstesna.” (Sâd, 38/82-83) diye yemin eden bizzat odur. Şeytan insanlara vesvese verir ve sadaka verdikleri takdirde yahut da Allah yolunda infak ettiklerinde onları fakirlikle korkutur. Onlara, “İnfakınızın akabinde siz fakir düşeceksiniz” der ve cimriliğe, eli sıkılığa teşvikte bulunur.
Araplarda cimriye “el-fâhiş” denilir. O bakımdan ayet-i kerimedeki el-fah-şâ cimrilik anlamındadır. Vaad kelimesi ise hayır hakkında da kötülük hakkında da kullanılır. Nitekim Yüce Allah şöyle buyurmaktadır: “Ateş, onu Allah kâfirlere vaad etmiştir.” (Hac, 22/72). İşte bu korkutmaya vaad (ayet-i kerimede şeytanın fakirlikle korkutması) denilmesi, bunun gerçekleşeceğinin haber verilmesinin mübalağa yoluyla ifade edilmesi dolayısıyladır. Adeta bu fakirliğin gerçekleşmesi şeytanın iradesi ile olacakmış gibi ifade edilmektedir. Bununla birlikte şunu belirtelim ki vaad, haber verilen tarafından yapılacak şeylerin haber verilmesidir. Şeytan ise ben sizi fakir düşüreceğim dememektedir. Ancak, fakir düşersiniz diye korkutmaktadır.
Bu korkutmayı İbni Ebî Hâtim’in Abdullah b. Mes’ud’dan yaptığı şu rivayet açıklamaktadır: Abdullah b. Mes’ud dedi ki: Resulullah (s.a.) şöyle buyurdu: “Şüphesiz şeytanın da meleğin de Adem oğluna bir telkini vardır. Şeytanın telkini şer ile korkutmaktır, hakkı yalanlamaktır. Meleğin telkini ise hayır vaad etmektir, hakkı tasdik etmektir. Her kim bunu içinde hissederse bilsin ki o Allah’tandır. Bundan dolayı Allah’a hamdetsin. Her kim de öbür türlüsünü bulursa şeytandan Allah’a sığınsın.” Daha sonra Yüce Allah’ın, “Şeytan sizi fakirlikle korkutur ve size fahşâyı (cimriliği) emreder. Allah ise size kendi katından bir mağfiret ve bir bolluk vaad ediyor.” buyruğunu okudu. [4][31]
Yüce Allah ise şeytanın aldatmaları, vesveseleri ve fahşâyı (cimriliği) emretmesine karşılık, peygamberimiz aracılığı ile infak etmemiz dolayısıyla günahlarımızın bağışlanacağını ve dünya hayatında infak ettiğimizin yerine başkasını vereceğini vaad etmektedir. Bolluk (el-fadl), mal ve hayırdır. Allah ise rahmeti ve lütfü pek çok olandır. O bakımdan size vaad ettiğini gerçekleştirir. O ne infak ettiğinizi çok iyi bilendir. O bakımdan yaptıklarınızı en güzel şekliyle mükâfatlandıracaktır. Nitekim Yüce Allah şöyle buyurmaktadır: “Her ne
harcarsanız O, bunun yerine başkasını verir. O, rızık verenlerin en hayırlısıdır.” (Sebe’ 34/39). Buharî ve Müslim de Resulullah (s.a.)’ın şöyle buyurduğunu rivayet etmektedirler: “Kulların sabahı ettiği her gün mutlaka iki melek (dünya semasına) iner, onlardan birisi, “Allah’ım infak edene infak ettiğinin yerini tutacak olanı ver” der. Öteki de, “Allahım cimrilik edenin malını da telef et” der.” Yani birincisine Allah rızık edinmenin sebeplerini kolaylaştırarak infakımn yerine verir, ötekinin ise malını giderir.
Allah hikmeti kullarından dilediğine verir. Hikmet sahih olan görüşe göre peygamberlik değildir. Cumhurun dediği gibi hikmet ilim, fıkıh ve Kur”an’dır. O bakımdan hikmet, özel olarak peygamberlik anlamına gelmez, peygamberlikten daha genel kapsamlıdır. Hikmetin en üst derecesi nübüvvettir. Risalet ondan da özeldir. Hikmet gerçekleri vehimlerden ayırt etme yolunu, vesveselerle ilhamı birbirine karıştırmamayı gösterir. Hikmetin aracı akıldır. Kur*an-ı Ke-rim’de yer alan hükümleri, sırlan bilip selim aklı ile ümmete sağladığı hayırla-rıyla, infak edene sağladığı pek çok sevaplarıyla infakın faydalarını idrak eden bir kimse, şeytanın vesveselerinden etkilenmez, Allah yolunda harcamakta ve infak etmekte tereddüt göstermez. İbni Mes’ud’dan şöyle dediği rivayet edilmektedir: Resulullah (s.a.)’ı şöyle buyururken dinledim: “İki şey dışında hiç bir şeyde kıskançlık yoktur. Bu iki şeyden (birisi) Allah’ın birisine bir mal vermesi ve bu malı hak yolda tüketecek gücü vermiş olması, (ikincisi de) birisine Allah’ın hikmet vermesi ve o kişinin bu hikmet gereğince hüküm vermesi ve onu başkasına öğretmesidir.” [5][32]
Allah kime ilim, özellikle de Kur’an-ı Kerim’i ve dini kavrayabilme meziyetini ihsan etmiş ve akim gösterdiği yola iletmiş ise, o kimse dünya ve ahirette hayra iletilmiş, işleri gerçek şekilleriyle idrak etmiş olur.
Şer*î hitabı ve ilâhî buyruğun anlamını kavrayan sağlıklı akıl sahibi kimseler dışındakiler ilimden öğüt ve ibret almazlar. Öğütten etkilenmez ve verilen öğütten yararlanmazlar. [6][33]