Hamd Alemleri yoktan var eden, kayıtsız şartsız hakimiyet sahibi aziz, cabbar, kahhar olan Allah c.c.’ya aittir.Salat ve Selam alemlere Rahmet olarak gönderilmiş, hatemul enbiya Hz. Muhammed s.a.v’e aline, ashabına ve tüm müminlererede selam olsun.
Lugatta; kadri yüce, güçlü, izetli, kahreden, üstün gelen, şerefli, yüce, galebe çalan gibi manalara gelir. Yüce Allah’ın sıfatı olarak el-Aziz; en güçlü, kuvvetli, üstün gelen, daima galip olan, asla aciz olmayan, şerefli, kahhar, melik ve ulvi değerde olandır. Mutlak galibiyetin yegane sahibidir. İzzet sahibi, mağlup edilmesi imkansız olan, her şeye galip olandır. Aziz adı izzetten türemiştir. Anlamı güçlü bir mevkide bulunma anlamına da gelmektedir.
Alimler 3 manada açıklamışlardır.
Kuvvet izzeti: O’nun el-Kavî ve el-Metîn isimleri bu anlama delâlet eder. Bu, öyle büyük bir sıfattır ki, yaratıkların kuvveti ne kadar büyük olursa olsun böyle bir sıfat onlara nisbet edilemez.
Allah Teâlâ bu konuda şöyle buyurmaktadır:
“Allah herşey üzerinde iktidar sahibidir.” Kehf 45
Allah azizdir. Yani Azamet, büyüklük ve kuvvet sahibidir. Şanı pek yücedir. Şu alemde kendine büyüklük verilen mahluklar Allah ın aziz ismine aynadırlar. O yüksek dağlara, engin denizlere, denizlerde ki fırtınalara, uçsuz bucaksız çöllere, aylara, güneşlere, yıldızlara kulak verseniz hep bir ağızdan yâ aziz, yâ aziz, yâ aziz diyerek tesbih ettiklerini işitirsiniz.
İmkansızlık İzzeti: Allah Teâlâ zatıyla her şeyden müstağnidir. Hiç kimseye muhtaç değildir. Hiçbir kulun O’na verebileceği bir zarar da yoktur, fayda da yoktur. Zarar veren de O’dur, fayda veren de ihsan eden de O’dur, engelleyen de…
Üstünlük ve galibiyet izzeti: Varlıkların tamamı Allah’ın egemenliği altındadır, O’nun azametine boyun eğmişler ve O’nun iradesine bağlanmışlardır. Bütün mahlukatın mukadderatı O’nun elindedir. Her hareket ve tasarruf sahibi ancak O’nun gücü, kuvveti ve izni sayesinde hareket edip tasarruf edebilir. O’nun dilediği şeyler olur, dilemediği şeyler olmaz. Güç ve kuvvet ancak O’nunla vardır.
Kur’an’da Allah’ın “aziz” sıfatı ile birlikte Kuvvetli, Cebbar, Muntakim, Kahhar gibi sıfatları pek nadir olarak ve zalimlerin, asilerin azabla korkutulduğu yerlerde kullanılmıştır. Dolayısıyla bu kullanımlardan, Allah’ın mutlak iktidar sahibi olduğu anlamı çıkar. Ancak bu gibi yerlerin dışında Aziz sıfatı yanında, Hakîm, Alîm, Rahîm, Gafûr, Vehhâb, Hamîd gibi başka sıfatlar da kullanılmıştır.
Bu neye delalet eder, bu kadar güçlü ve kuvvet sahibi olan Zat nasıl ilimsiz merhametsiz, affetmeyen, kötü vasıfları bulunan biri olabilir?
Zulüm ve insafsızlık varsa şayet, bunun temelinde yatan neden, başkaları üzerinde iktidar sahibi olan insanların, Allah’ın yukarıda zikredilen güzel sıfatlarına haiz olmayışlarıdır.
Kuvvet ve iktidar sahibi olan bir kimsede, bu güzel sıfatlar ne kadar az bulunuyorsa, bu kimsenin idaresinde zulüm ve fesadın derecesi de o kadar yüksek olur.
Dolayısıyla Kur’an’da nerede Allah’ın “Azîz” sıfatı zikredilmişse hemen onun yanında Hakîm, Alîm, Rahîm, Gafûr, Hamîd, Vehhâb sıfatları eklenmiştir. Böylece insanlar, kendilerini yaratan Allah’ın mutlak iktidar sahibi olduğunu, yeryüzünden gökyüzüne kadar tüm kâinatta O’nun emirlerinin geçerli olduğunu ve O’na karşı koymaya kimsenin gücünün yetemeyeceğini anlasınlar. O hakîmdir; her emri bir hikmete dayalıdır, Alîmdir; her şeyi bilir, dolayısıyla emirlerinde yanılma ihtimali yoktur. Rahîmdir; kuvvetini merhametsizce kullanmaz. Gafûrdur; yarattıklarına hoş görülü davranır ve affedicidir. Vehhâbtır; emri altındakilere cimri değil, cömert davranır. Hamîddir; tüm mükemmel sıfatlara haizdir ve hem de bunlara lâyık olan da sadece O’dur.
Kur’an’ın bu açıklamalarında şunu anlıyoruz “Hakimiyet”, hakimiyet sahibinin, sınırsız yetki ve gücü elinde bulundurmasını gerektirir. Hiçbir güç sahibinin gücü , iktidarı , kendisinden değildir. Sahibi ve vereni Aziz Allah tır. Bu sebeple kimse O ‘nun hükmünden başka hüküm aramamalı onun emrinden başka emir tanımamalı değiştirmeye yok saymaya kalkmamalıdır.
.Ayrıca böylesine sınırsız bir iktidar sahibi, kusur ve noksandan beri, ilim ve hikmette mükemmel olmalıdır. Aksi takdirde bu sınırsız iktidar, ahmak, cahil, merhametsiz ve kötü vasıflara sahip bir kimsenin elinde bulunursa, ortada zulüm ve fesaddan başka bir şey olmaz.
Bugün insanlar yöneticilerini kesin iktidar sahibi farzederek, onları her türlü noksandan münezzeh kabul etmek zorunda kalmışlardır. Ancak hiç bir kulun hatasız ve sınırsız, mutlak bir yetki sahibi olamayacağı apaçık ortadadır. Çünkü insan, insan kaldığı müddetçe bencillik, heva, heves, korku, taassub, muhabbet, nefret vb. zaaflardan tamamen arınamaz. İşte bu gerçeği dikkate alırsak Kur’an’da öne sürülen yönetim sisteminin en doğru ve en mantıklı olduğunu hemen kavrarız. Kur’an, aziz olan Allah’tan başkasının, mutlak iktidar sahibi olamayacağını, Allah’ın ise Hakîm, Alîm, Rahîm, Gafûr, Hamîd, Vehhâb ve her türlü kusur ve noksandan münezzeh olduğunu söyler. ( mevdudi tefsiri)
FATIR 10
Her kim izzet istiyorsa bilsin ki izzet tamamıyla Allah’ındır. O’na hoş kelimeler yükselir, onu da salih amel yükseltir. Kötülükler kuranlara gelince, onlara şiddetli bir azab vardır. Onların tuzakları hep darmadağın olur.
Her kim izzet istiyorsa, zillet ve hakaretten kurtulup şerefli, haysiyetli, kuvvetli olmak arzu ediyorsa bilsin ki, izzet tamamı ile Allah’ındır. Dünyada da Allah’ındır; ahirette de Allah’ındır; dolayısıyla izzet isteyen şuna buna tapmakla kendisini zelil etmemeli, hepsini
geçip Allah’a yükselmelidir. Fakat O’na hoş kelimeler yükselir. Onu da salih amel yükseltir.
Hadiste yer almıştır ki, Allah Teâlâ bir sözü amelsiz kabul buyurmaz, sözü, ameli, niyeti de ancak sünnete uygun olmakla kabul buyurur. Kısacası izzeti elde etmek sözlü ve fiilî itaat ile olur; yoksa gurur riya ve tembellik, şeytanlık ve kötülüklerle değil. (ELMALILI tefsiri)
MUNAFIKUN 8
“Şeref ancak Allah’ın, O’nun peygamberinin ve müminlerindir. Fakat münafıklar bunu bilmezler.” Burada yüce Allah Peygamberini ve mü’minleri kendisi ile birlikte anıyor ve kendisine özgü olan şereften onlara da bahşediyor. Hiç kuşkusuz bu, olağanüstü derece sahip bir bağıştır ve ancak ulu Allah bu bağışta bulunabilir. Yüce Allah’ın peygamberini ve mü’minleri yanına alıp “işte biz! ve işte şereflilerin bayrağı. En üstün saf budur” demesinden daha büyük, daha onurlandırıcı bir bağış var mıdır?
Elbette ulu Allah doğru söylüyor. Allah üstünlüğü, şerefi imanın ikizi olarak mü’minin kalbine yerleştirmiştir. Bu üstünlük, bu şeref Allah’ın üstünlüğünden, şerefinden kaynaklanır. Bu şeref yıpranmaz ve bu üstünlük zayıflamaz. Bu şerefe, bu üstünlüğe sahip bulunan bükülmez, ezilmez imanı sarsılmadıkça en zor anlarda bile mü’minin kalbi gevşemez. iman oraya yerleşip kökleşince şeref ve üstünlükte beraberinde yerleşir, kökleşir. (Seyyid kutub tefsiri)