sohbetlerözlü sözleryazarlarmakalelervideolartefsir derslerikavram derslerimedaricus salikin

YENİ TOPLUMUN DAYANDIĞI TEMELLER (ESASLAR) | Siyer Programı – 29. Bölüm

YENİ TOPLUMUN DAYANDIĞI TEMELLER (ESASLAR) | Siyer Programı – 29. Bölüm
A+
A-

YENİ TOPLUMUN DAYANDIĞI TEMELLER (ESASLAR)

1- Mescid İnşaası

               Resûlullah (sav.)’in Medino’ye hicreti, o zamanki dünyada, ilk İslâm Yurdu’mın (Dâr-ı İslam) oluşmasını amaçlıyordu. Bu hicret olayı bir bakıma, Hz. Peygamber’in başkanlığında, İlk İslâm Devle-ti’nin ortaya çıkışını haber vermek demekti.

               Bunun için Resûlullah’ın başlattığı ilk iş, şübhesiz ki bu yeni devlet için önemli olan temel kaynakları kurmak olmuştur. Bu te­mel dayanaklar aşağıdaki sıralanan şekilde üç faaliyet alanında ken­dini göstermiştir.

               1-Mescidin yapımı.

               2- Umumi olarak, tüm müslürnanlar arasında; hususi olarak da. Muhacirlerle Ensâr ucasında oluşturulan kardeşlik.

               3- Müslümanların kendi aralarındaki yaşama düzeninin sı­nırlarını belirleyen; genel bir şekilde gayr-i müslimlerle, hususi bir şekilde yahudilerie aralarındaki münâsebetleri açıklayan bir ana­yasa hazırlanması.

               Şimdi biz, İlk önce mescidin yapımından söz etmekle işe başla­yacağız.

               Bundan önceki konuda demiştik ki; Flosûlullah’ın devesi, En-sâr’dan iki yetim çocuğa âit olan, hurma kurutma yeri olarak kul­lanılan bir arsaya çökmüştü. Medine’ye hicretten önce Es’ad bin Zürare burasını namazgâh edinmiş ve arkadaşlarına orada namaz kıldırıyordu. Resûlullah (s.a.v.) da bu arsa üzerinde mescidin yapıl­masını emretmiş ve o iki yetim çocuğu – bu iki çocuk, Es’ad bin Zü: rare’nin vesayetinde idiler- çağırtarak bu arsayı satın almak istedL-ğini bildirmişti. Onlar da: -Ey Allah’ın elçisi, biz orayı sana hibe edi­yoruz» demişlerdi. Resûlullah (s.u.v.) onların bu teklifini kabul etme­yerek, o arsayı onlardan on dinara su tın aldı[1][1]».

               Mescidin arsasının içinde dikenli ağaçlarla hurnıa ağaçları ve müşriklere âit eski mezarlar bulunmaktaydı. Hesûlullah (s.a.v,)’m-emri üzere; kabirler açılarak” kemikler başka bir yere nakledildi. Ve hurma ağaçlarıyla diğer dikenli ağaçlar köklerinden kesildi. Bu ağaçlar mescidin kıble tarafına dizildi. Mescidin kıble tarafından geriye doğru uzunluğu 100 zira’ olarak ölçüldü. Hor iki tarafta, ‘er zira’ veya daha eksik olarak belirlendi. Sonra mescidi kerpiç İle inşâ. eltiler. Hesûlullah mescidin yapıntında nshabıyla birlikte ça­lışıyor, bizzat kendisi onlurla birlikte taş taşıyordu.

               Mescidin kıblesini Beytü’l-Makdis’e (MoscLd-i Aksu’ya) doğru kurdu. Direklerini hurma gövdelerinden, tavanını ise hurma dalla­rından yaptı. Ona: -Mescidin üzerine tavan yapalım mı?» diye so­rulunca, o da: -Musa’nın gölgeliği gibi bir gölgelik yeter, (yûni ka­laslarla ve üzeri de otlarla örtülebilir.) İş bundan daha da âcildir[2][2] buyurdu. Mescidin tabanı kum ve çakıl ile döşenmiş olaralt bı­rakıldı.

               Resûlullah (s.a.v.) nerdo namaz vakti girerse, hemen oracıkta namazını kılardı. Hattâ davar ağıllarında bile kıldığı olurdu. Son­ra Resûlullah (s.a.v.) mescidin yapılmasını emretti ve Neccör oğulları takımına adam gönderdi. Bunun üzerine onlar da geldiler. Rasûlullalı onlara: -Ey Neccar oğulları, şu duvar ile çevrilmiş arsa­nızın kıymetini bana söyleyin- buyurdu. Onlar da: -hayır, vallahi olmaz, biz onun bedelini ancak Allah’tan isleriz» dediler. Enes di­yor ki: O çevrili bahçenin içinde şu söyleyeceklerim vardı: Müşrik­lerin kabirleri vardı. Sonra oyuk ve tümsek, bakılmamış harap yer­leri vardı. Bir de hurma ağaçları vardı. Hz. Peygamber (s.a.v.) em­retti. Müşriklerin kabirleri açılıp kemikleri başka yere nakledildi. Sonra harap yerler tesviye edildi. Hurma ağaçlan diplerinden ke­sildi. Hurma ağaçlarının gövdelerini direk olarak mescidin kıble ta­rafına (Mescid-i Aksâ’ya doğru) sıra ile dizdiler ve kapının yan sövelerlni taştan ördüler. Ashabı Kiram, recez[3][3]ler söyleyerek, taş ta­şımaya başladılar. Rasûlullah (s.a.v.) onlarla birlikte recez söyleye­rek: «ahiret hayatından başka hayır (denecek bir şey yok.) Öy­le ise, Ensâr İle Muhacirine çok mağfiret et[4][4]» buyurdu.

               Resûlullah’ın mescidi, herhangi bir değişiklik veya ilâve yapıl­maksızın bu şekil üzere Uz. Ebû Bekir’in hilâfeti dönemine kadar devam etti. Sonra Hz. Ömer (r.a.), onda birtakım güzel değişiklikler yaptı. Fakat o, Hz. Peygamber döneminde olduğu gibi yine ker­piç ve hurma kerestüsi ile yaptı. Ayrıca direklerini yeniIedİ. Ondan sonra da Hz. Peygamber’in mescidinde, Hz. Osman (r.a.) bir kısım değişiklikler yaptı. O da, mescide daha büyük bir ilâve ekledi. Du­varlarım nakışlı taşlarla ve Itircç harcı ile yeniden ördü[5][5].

Dersler ve İbretler

               Biz şu anlattığımız olaylardan birçuk önemli delil ve İşaretler elde ediyoruz ki, unlan aşağıya şu şekilde özetleyebiliriz:

               1- İslam Toplumunda ve İslâm Devletinde Mescidin Önemi:

               Şübhesiz ki Rasûlullah. Medine’ye varışıyla ve oraya yerleşme­siyle sağlam ve birbirine kenetlenmiş bir islâmi toplumu kurmaya yöneldi. Bu toplum Medinei Münevvere’de toplanmış olan Muha­cirlerle Ensar’dun oluşmaktaydı. Resulullah’ın bu uğurda attığı ilk adım, hemen mescid yapmak olmuştu.

               Aslında bunda, ne şaşılacak, ne de hayrete düşülecek bir du­rum var. Çünkü mescid yapmak Islami toplumun kuruluşunda en önemli ve başta gelen noktadır. Bunun için Müslüman bir toplum ancak islamın nizam, akide ve âdabına  -sağlamlık ve birbirine kenetlenmiş- vasfını kazanabilir. Ancak bunların tümü de mescid ruhundan ve ilhamından kaynaklanır.

               Mıikikulun mublumanlaiın arasında, kardeşlik ve sevgi bağının yaygınlaşması, Ulûm ııi/.aııııuıiı ve âd’âbutııı geriikİiM’indmıdîr. Ama bu bağıu yaygınlaşması yulnızca mescidde Kumul derucesino ulaşır. Müslümanlar uralarınduki inal, makam vo itibar faiklarından sıy-rılaruk, her gün Allah’ın evihdü yâni nıcsciddo buhrli vakitlerde bîraraya gelmedikleri surece aralarında kardeşlik ve dostluk ruhunun uluşınusı mümkün değildir.

Yinu nıuüluınanların arasındaki çeşitli İşlertlo ve durumlarda, adalet ve oşitlik ruhunun yaygınlaşması islâm Nizamının ve ûdttbı-nın gcrogidii”. FukaL; nıüMunianlar, her guıı, kulblrri, bir olan Allah’a buzlanmış olarak, ubûdiyyctin zirvefijindc durup, ilablerinin huzu­rundu aynı s,u(sürece, bu ruhun yaygın lıalo gel­mesi mümkün delildir. Her müblünıau, ibâdulu iştirak vu ibâdutte toplunma olayı ohnadun. Aliah’u ibâdet etmiş, ruUû’ yapmış ve sec­deye kapanmış olarak evine dönerse; adâlot ve eşil ligin anlamı, ben­cilliğin, kendini üstün gorınonin ve enaniyetin unlaınlarına ustun, gelmeyecektir.

Müslümanlann dağınıklıklarının, köklü bir vahdet potasında erimesi, İslâm’ın nizamının ve âdabının gereklerindendir. Onları bu birlik üzere toplayacak olan Allah’ın ipidir ki; o da, onun hükmü v© şeriatıdır. İslâm toplumunun her köşesinde, müslümanlann sım­sıkı sarılmaları için Allah’ın hükmünü ve şeriatını öğrenmek mak­sadıyla, içinde toplandıkları mescıdler yapılmadığı sürece, müslü­manlann birliği bozulur, hemerfce şehvet’ve arzulan, onlann arasına ayrılık tohumları eker.

İslâm toplumunda ve müslümanlann bu yeni devletinde ana maksadlan gerçekleştirmek için. herşeyden önce Resulullah Is.a.v.). mescidin yapımına girişti…

2- Çocuklardan ve yetimlerden rüşd çağına ulaşmamış kişilerle muamelenin hükmü:

Hanelilerden bazı fakihler, bu hadisi, bulûğa ermemiş küçüklerln yapacaktan tasarrufun sahih olacağına delil gösterdiler. Buna delâlet yönü de şudur. Resulullah ts.a.v.) bu arsayı pazarlık ettik­ten sonra iki yetim çocuktan satın aldı. Eğer onların tasarrufları sahih olmasaydı; elbetteki Resulullah (s.a.v.) onlardan satın almaz­dı. Ancak rüşd çağına ulaşmamış çocukların yapacakları tasarru­fun sahih olmadığı kanaatini taşıyan hukukçular -ki onlar fuka-hânın cumhurudur- Cenâb-ı Hakk’ın şu âyetini delil olarak ileri sürmüşlerdir. Meâlen şöyledir: -Yetimin malına, rüşdüne erinceye kadar ona en güzel olanından başka bir surette yaklaşmayın…»(En’-âm sûresi. 152). Arsanın satın alınması hadisinde ise iki şekilde cevab ileri sürülür:

  1. a) lbn Uyeyne’nin rivayeti şöyledir: Resulullah (s.a.v.) o iki ye­timin amcası ile konuştu ve onun vasıtası ile de satın aldı. İki ye­tim, amcasının evinde kalıyorlar ve onun kefaletinde bulunuyorlardı. Bu duruma göre. Hanefİlerin sahib olduğu kanaat için bunda her­hangi bir delil bulunmamaktadır.
  2. b) Resulullah bu gibi işlerde, özel olarak bir’velayeti bulun­maktadır. Resulullah ts.a.v.) da ınüslünıanlardan bir fert olması vas­fıyla değil de, tüm müslümanlann umumi velisi olması hasebiyle, bu araziyi o iki yelimden satın almıştır.

3- İzleri kaybolmuş mezarlaruı açılıp, kemiklerinin başka bir yere naklinin cevazı ve bu yerin temizlenip arazisi tesviye edildiği vakit, mescid olarak kullanılması:

İmam Nevevl bu hadisi açıklarken şöyle diyor: -Bu hadlsde İzle­ri kaybolmuş kabirlerin, açılıp, kemiklerinin başka bir yere nakledil­mesi hususunda cevaz vardır. Aynı yerdeki kan ve irinle karışık toprak izâle edildiği takdirde; bu arazide namaz kılmak da eftiz olur.

Arazisi ıslah edildiği zaman, o yeri mescid olarak kullanmak da caizdir. Nitekim bu hadîs-i şerif, içinde ölülerin defnedildiği ve ka­birlerin düzlenip izlerinin kaybolduğu arazinin, sahibinin mülkiyeti üzere baki kalıp vakıf yapmadığı takdirde, kendinden sonra miras olarak kaldığı halde, satılmasının caiz olduğuna delâlet etmekte­dir[6][6]. Siyret uleması, arsanın içinde bulunan bu kabirlerden bahse­derken, o kabirlerin eski ve izleri kaybolmuş müşrik mezarları ol­duğunu söylemektedirler. Zaten,o kabirlerin içinde kan ve irinin bu­lunması tasavvur edilemez. Bununla beraber, yine onlar Peygamberi­mizin emri üzere açılıp kemikleri başka bir yere nakledilmişti ve onların içinde bulunan artıklar yok edilmişti…

Ben derim ki; izleri kaybolmuş mezarların açılmasının ve ke­miklerinin başka bir yere naklinin caiz oluşu ve yerlerini mescid olarak kullanma keyfiyet: arazisi vakıf olmadığı takdirdedir. Eğer arazisi vakıf ise, o yeri vakfedildigi gayen’n dışında başka bir şeye çevirmek caiz olmaz.

4- Mescidlerin «Teşyid»i, süslenmesi ve nakışlanmasının hükmü:

Teşyid kelimesi, mesc’din binasını, yapının sağlamlığım, tava­nın ve sütunların dayanıklılığını artırdığından dolayı; taş ve ben­zer; şeylerle yapmak demektir. -Nakş ve Zuhrûfe» ise, çeşitli süs­leme türlerinden olan binanın aslının dışında kalan şeylere denil­mektedir. Bütün âlimler, Hz. Peygamber’in mescidi yenilenirken, Hz. Ömer ve Hz. Osman’ın yaptığı şeyleri delil kabul ederek, teşyidi caiz görüp müstahsen kabul etmişlerdir. Her ne kadar bu, Resû-lullah’ın yapmadığı birşey olsa da caizdir. Ancak o, mefhûmu mu­halife delâlet etmez. Yâni mescidi taşla yapmaya ve sağlamlaştır­maya mâni bir hal değildir. Çünkü mescidlerin yapımını meşru bulan hikmeti ihlâl etme anlamında, mescidi sağlamlaştırma ve taşla yapmanın bir alâkası yoktur. Bilâkis bunda Allah’ın farzlarına ih­timam ve koruma vardır. Yine âlimler, Cenâb-ı Hakk’m -Allah’ın mescidierini ancak Allah’a ve âhiret gününe iman eden kimseler i’mâr eder (Tevbe: 18) âyetini bu hususa delil göstermişlerdir. Âyette ge­çen i’mar etme, ancak binayı teşy’d ve takviye ile bir de mescidi ko­rumakla olur…

Nakş ve süslemeye gelince; bütün âlimler, bunları kerih gör­müşlerdir. Bu konuda onlar, mekruh ve haram diyenler olmak üzere, iki kısma ayrılmışlardır. Ancak mekruh olduğunu da, haram ol­duğunu da söyleyen âlimleri mescidlerin yapımı için vakfedilen mal­ları, nakış ve süslemeye harcamanın haram olduğu üzerinde ittifak etmişlerdir. Ama süsleme ve nakşa sarfedilen mal bizzat cami­nin banisi (yaptıran) tarafından harcanıyorsa, bu konuda da yine ihtilâf olunmuştur. Zerkeşi. İmam el-13eğavi’den naklen şöyle diyor: «Mescidin süslemesi, vakıf gelirinden olursa caiz olmaz. Eğer onu kayyım yaparsa, kendi kesesinden ödemesi gerekir. Şayet mesci­din süslemesi İşini, herhangi bir adanı kendi malıyla yaparsa, bu da, mekruh olur. Çünkü bu nakışlar ve süsler namaz kılanın kalbini meş­gul eder[7][7]».

Teşyidin umumi, nnkş ve süslemenin hususi oluşu ve arasında­ki fark açıkça ortadadır. Daha önce de söylediğimiz gibi, mescid yapmayı meşru kılan, hikmete ters düşen bir mânânın veya niteli­ğin, teşyid ile alâkası yoktur. Ama nakşvo süsleme her ikisi de hik­mete ters düşen bir mâna ve nitelik ile alâkalıdır. Çünkü onlar na­maz kılanın kalbini huşu ve âhireti düşünmekten’alıkoyup dünya­nın birtakım görüntüleriyle meşgul ederler. Hâlbuki mescide gir­mekten maksad, dünyevi düşüncelerden uzaklaşmak, aklı, dünya ziy­netini ve ihtişamım düşünmekten alıkoymaktır.

Uz. Ömer (r.a.), Peygamberimizin Mescidini yeniden yapmayı emrettiği zaman: -Halkı yağmurdan, yağıştan muhafaza ediniz. Mes­cidi sarıya, kırmızıya boyamaktan menediniz. sakınınız. Sonra hal­kı fitneye düşürürsünüz- diye buyurarak, bu konuya dikkat çekmiş­tir”.[8][8]

Âlimler mescidin kıble tararına Kur’an’daıı âyet yazmanın ya­sak olan nakşa girip girmediği hususunda ihtilâfa düşmüşlerdir. Zer­keşi, l’lâmü’s Sûcİd adlı kitabında şunları söylüyor:

«İmanı Mâlik, mescidin kıble tarafına Kur’an’dan âyet veya uay-ka birşey yazmanın mekruh olduğunu söylemiştir. Hâlbuki bazı Alim­ler bunu caiz görmüşlerdir. Fakat İmam Mûlîk’c; llz. Osman’ın, Mes-c!d-i Ncbevi’de böyle yaptığı rivayet edildiği zaman bunu hoş gör­müş ve bumla bir beis yoktur[9][9]» buyurmuştur.

Şu yukarıda zikrettiğimiz düşüncelerden, bugün ınescidlerin teş yid ve tamirine önem veren kişilerden birçoğunun dayandığı hatâ nın büyüklüğü ortaya çıkıyor. Çünkü o kişiler tüm gayretlerini nıes-cidlerin süs ve nakşındaki tekniğe ve oşitli ihtişam görüntülerini artırmaya smTediyutiur. Uuttâ o ınosciülerc giren kişiler, nerdeyse Allah’a karşı kul olum mu verdiği tovûnıı bir mânâ duyumıyacak. Ancak onlar; urubesk, .süslemecilikteki incelikler ve mi’mûri hondesedeki tekniğin üstünlüğü ile iftihar etmekten ötürü mescidin li-sân-ı hâl ile konuştuğunu hissedecek…

Bu oyunun, saf müslümanlarda doğurduğu kötü sonuçlardan bi­ri de; fakirlerin, dünyevî düşkünlüklerinden kurtulup başka bir yöne yönelmemeleri olmuştur. Hakikaten mescidlerde; fakir kişiyi, fakirliğine sabrettirecek, onu dünya ve dünyanın aldatıcı süslerin­den çıkarıp, âhirete ve âhiretin üstünlüğüne götürecrk şeyler bu­lunması gerekirdi. Durum aksi olduğu için, tersine fakirler bu mes-cidlerde; haram kılınan dünyanın aldatıcüığım kendi I pn ne hatırla­tacak fakirliğin zillet ve güçlüğünü kendilerine hissettirecek peyleri bulmuş oluyorlar…

Aman Allahım! Müslümanların, İslâm’ın hakikatimi olan ya­bancılıkları ve uzak kalışları ile; dışı din, içi her tü^V. arzu ve aşırı isteklerin bulunduğu dünya olan; yalancı görüntülerle meşgul ol­maları ne kötü bir şeydir!. [10][10]

[1][1] Bu olayı Buhftrl. Salıllı’lnde: 4/250; İbn Su’cl, Tabakafımla: 2/4; Zerkezl, l’la-inu’s-Sacld fi Alıkftml’l-Mcsftcld: 223’de ve dlfcer müellifler de rivayet etmiş­lerdir… Yalnız uuharinln rivayetinde, Ilcsûlııllah’m on dinara salın aldığı Kadest bulunmamaktadır. Hm Haccr, Felhu’l-Bari’de, Kesûlullah’ın mescidin arsasını o İki çocuk) an on dinara, Musa bin Ukbe’nin yanında satın aldığı ri­vayetini nakletmektedir. Vâkıdf, arsa um parasını Uz. EUû Bekir’in Ödediğini İlâve etmektedir.

[2][2] lbn Sa’d. Tabakat: 2/5.

[3][3] Recez: Yansı veya Üçte bit i kısaltılmış beyitlere denir. »

[4][4] Buhari: 1/111.

[5][5] Zerkeşî. i’lAınU’s-Sâeld: 224-225.

Dr. M. Said Ramazan El-Bûti, Fıkhu’s Siyre, Gonca Yayınevi: 203-205.

[6][6] Zerkeşi, İ’lâmü’s-Sâcid: 236.

[7][7] Bu. ŞiUtî’nİıı KijrUçlUHlı. Muslalıatu binâen, ilimdiler ve ülckller buna ceva. vermiştir…

[8][8] Zerkeşl. JhaınU’s-SiiıMd: 337.

[9][9] a.g.c, s. 337.

[10][10] Dr. M. Said Ramazan El-Bûti, Fıkhu’s Siyre, Gonca Yayınevi: 205-209.

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.