BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM
ZAMANIMIZ İŞGAL EDİLMİŞ
Hamd, sena ve övgülerin en güzeli, ezelde ve ebedde var olan, lütfuyla kâinatı ve bizleri yaratıp var eden, sayısız nimetlerle yaşatan ve rahmetiyle doğru yolu gösteren Allah (cc.)’a mahsustur.
Salat ve selam da, âlemlerin Rabbi tarafından sevilen, insanların ise tanıyıp, idrak edebilme nisbetînce sevebildikleri, efendimiz, önderimiz, rehberimiz Hz. Muhammed Mustafa(sav)ya, âline, ashabına ve onun yolunu izlemeye çalışan ümmetin üzerine olsun.
Allah Tealâ’nın kulları üzerindeki nimetleri sayılamayacak kadar çoktur. “O, Kendisinden isteyebileceğiniz her şeyi size verdi. ALLAH’IN NİMETİNİ SAYMAK İSTERSENİZ SAYAMAZSINIZ! Doğrusu insan çok zalim, çok nankördür.” (İbrahim, 34)
İmam Kurtubi (rha) bu ayet hakkında: “Eğer Allah’ın nimetini” nimetlerini “topluca saymak isteseniz dahi, siz onları sayamazsınız” saymaya gücünüz yetmez. Bunları tesbit etme imkânınız da olmaz. Çünkü bunlar pek çoktur. İşitmek, görmek, suretin en güzel şekilde yapılması ve buna benzer afiyet, nzık gibi sayılamayacak birçok nimetler. Bütün bu nimetler Allah’tandır. Peki, Allah’ın nimetini ne diye küfür ile inkâr ile karşılıyorsunuz? Neden bu nimetlerin yardımı ile Allah’a itaat etmiyorsunuz? “Gerçekten insan çok zulmedici, çok nankördür.
Resulullah (sav)’de bizlere bu konuda nasihatte bulunmuş ve şu beş nimete karşı hassas olmamız noktasında bizi uyarmıştır.
“Beş şey gelmeden evvel şu beş şeyi ganimet bilip değerlendir:
İhtiyarlık gelip çatmadan evvel gençliğin,
Hastalıktan evvel sıhhatin,
Fakir düşmeden evvel varlıklı olmanın,
Meşguliyetten evvel boş zamanın ve
Ölüm gelmeden evvel hayatın kıymetini bil, bunların hakkını ver!”
(Hâkim, Müstedrek)
Hayatın her alanına ait talimatlarıyla ümmetine dünya ve ahiret saadetinin yollarını gösteren Allah Rasulü (sav), beş nimet hususunda kendisine tabi olanları uyarıp onların bu konuda kazançlı olmalarını istemiştir.
Yukarıda zikredilen beş husus, Allah’ın insanlara bahşettiği nimetlerin en önemlilerindendir. Kur’ân ayetleri ve diğer hadis-i şeriflerde, bu konularda hesaba çekileceğimiz bildirilerek dikkatli olmamız ve bu nimetlerin her birini veriliş gayelerine uygun kullanmamız emredilmiştir.
Hadisteki ikinci ve dördüncü nimetler olan sağlık ve boş zaman hakkında da Peygamber Efendimiz (sav): “İki nimet vardır ki insanların çoğu bunlar hususunda gafildir, kıymetini takdir edip onları değerlendirmekten mahrumdur. Bu iki nimet, sağlık ve boş zamandır.” buyurmuşlardır. Günümüzde de üzerinde en fazla seminer verilen ve araştırma yapılan bu iki hususun birer nimet, ganimet olduğunu bilmek, onları değerlendirme yolunda ilk basamaktır.
Çağın adı ne olursa olsun âlemlere rahmet olarak gönderilenin mesajı her dem yeni ve tazedir. O mesaj “beş nimet” diyor bize, “beş nimetin kıymetini bil.” Tüketmek yerine, kıymet bilmek. Kıymet bulmak için…
Nimetin kıymetini en iyi kaybeden anlar. Gençliğin kıymetini ihtiyarlara, sıhhatin kıymetini hastalara, zenginliğin kıymetini yoksullara, boş zamanın kıymetini sorumluluklarına yetişemeyenlere sormak lazım. Böylece belki neyi tükettiğimizin farkına varabiliriz.
Önce nimetin ne olduğuna değinelim. Sözlüklerde “her türlü lütuf, iyilik, ihsan” demek olan nimet, kulun önüne Rabbi tarafından cömertçe serilen ilâhi sofranın adıdır.
Bunun karşılığında kuldan istenen şey, kendisine verilen nimeti yad edip, gerçek sahibine karşı şükür borcunu yerine getirmesi ve onlarla Rabbine yaklaşmaya yol aramasıdır.
Nimet bu yönüyle, verileni görmek, verene şükretmek, vermedi diye üzülmemektir.
Dünyadaki hiçbir nimet kalıcı değildir, bir gün elden çıkar gider. İhtiyarlık gençliğin, hastalık sıhhatin, fakirlik zenginliğin, meşguliyet boş vaktin ve nihayet ölüm hayatın sonudur.
Bu nimetlerden bazıları her ne kadar geçici olarak geri alınıp tekrar verilseler de, bazıları bir daha verilmemek üzere geri alınırlar. O bakımdan Sevgili Peygamberimiz s.a.v., bu beş nimetin eldeyken ganimet bilinmesini istemektedir bizden.
Vaktin boşu olur mu?
Vakit insanoğlunun olmazsa olmazıdır. Çünkü diğer nimetlerden istifade etmek onun devamlılığıyla mümkündür. Ancak, çoğumuz bu hakikati görecek basiretten mahrumuz. Zira dünya denen kor ateş adeta gözlerimizi kör etmiş, hakikati; zevklerin, oyalanmaların arkasına gizleyerek bizi aldatmıştır.
Bugün aklımızı kullanma yetkisini nasıl başkalarına vermişsek, maalesef zamanımızı da başkaları yönlendiriyor. Hayata İslami bir bakış açısıyla bakmak ve aklımızı ve zamanımızı bu yönde kullanmak bize çok zor geliyor. Çünkü üretilmiş ve önümüze sunulmuş şeyler, yeni bir şeyler üretmekten kolay gelir. Oysaki dünyalık mevki olarak birçok alanda başarı gösteren insanlar ilgili alanlarda akıllarını bu işe yormaları ve zamanlarını bu uğurda feda etmeleri onların başarılarındaki en önemli iki etkendir.
Her çağda İslam karşıtı olan firavunlar kendilerine taptırdığı insanları zaaflarına ve seviyelerine göre biçilmiş zaman dilimleriyle işgal etmiştir. İnsanların büyük bir çoğunluğu, hafta dilimleri ölçü alınarak işgale tabi tutulmuştur. Avamın ömrü haftadan ibarettir. Haftalık konuşur, haftalık düşünür, haftalık hesap yapar. Bakın dünya genelinde maçlar haftalara bölünmüş, filimler, diziler genellikle haftalara taksim edilmiştir. Ömür haftaya ayarlıdır. Bu hafta, gelecek hafta, geçen hafta. Bu hafta kaybedenler artık gelecek haftayı beklerler. Ümitler hafta hafta ertelenir ve bir sonraki haftaya aktarma yapılır. Öfkeler, ümitler ve heyecanlar hep haftalıktır. Sevinçler, üzüntüler, kederler ve sıkıntılar hep haftaya göre ayarlanmıştır. Kiminin hayatı mevsimlik, kiminin sezonluk, kiminin beş yıllıktır. Bütün planlarını, çalışmalarını, tatillerini yani kısacası hayatlarını bu minvalde düzenlerler. Bu hafta işler iyi gitmedi, bu ayki maaş yetmedi vs bi daha ki hafta işler iyi olsun diye, bi daha ki ayın maaşını beklemek gibi zamanımızı bunları beklemeye adadık ve beklerken aradaki zamanın çabuk geçmesi için zamanı öldürmek gibi bir cinayete bulaştık. Zamanın kıymeti bilinse bu söz insanların ağzında dolaşmazdı. Oysa ayeti kerimede:
Enbiya 1- İnsanların hesab (görme) zamanı yaklaştı. Onlar ise hâlâ gaflet içinde, yüz çevirip aldırmıyorlar.
İmam Kurtubi (rh.a) : Rivayet edildiğine göre Rasûlullah (sav)ın ashabından birisi bir duvar inşa etmekte idi. Bu sûrenin nazil olduğu gün bir başka kişi onun yanından geçti ve duvar inşa etmekte olan kişi: Bugün Kur’an’dan ne nazil oldu diye sorunca, diğeri: “İnsanların hesaba çekilecekleri vakit yaklaştı, onlar ise gaflet içerisinde yüz çeviricidirler” buyruğu indi, dedi. Duvar yapan kişi ellerindeki harcı silkeleyerek; Allah’a yemin ederim, hesap yaklaşmış bulunuyorken ebediyen bina yapmayacağım, dedi.
Biz binadan vazgeçecek güçte olmasak ta (evi olan kişi) ikinci bir evi yapmaktan ve boş işlerle meşgul olmaktan uzak durarak bu ayete binaen sahabeyi birazda olsa takip edebiliriz.
O halde Müslüman, payına düşen vakit nimetini son saniyesine kadar akıllıca harcamalıdır. Çünkü vaktin tasarrufu olmaz. Vakti herhangi bir meta gibi daha sonra kullanmak üzere biriktirmek mümkün olmadığı içindir ki dikkatlice harcamak, harcarken harcanmamak gerekir. Bu anlamda Müslüman için vakti israf etmek, ekmek ve suyu israf etmekten daha büyük öneme sahiptir. Çünkü ekmek ve suyu bulmak mümkündür. Ancak geçip giden zamanı yeniden yakalamak asla mümkün değildir.
Şu da bir hakikat ki, günümüzde boş vakti değerlendirmek adına öne sürülen meşgalelerin pek çoğu aslında vakti öldürmeye yönelik uğraşlardır. Bugün özellikle televizyon ve internetin insanların vaktini çaldığı apaçık ortadadır. Televizyon dizilerinin, internet üzerindeki sosyal paylaşım sitelerinin, başka pek çok zararının yanı sıra büyük zaman israfına sebep olduğu, ibadet ve taatten alıkoyduğu, hatta kimilerinin vakit namazlarını dahi kazaya bırakmalarına sebep olduğu herkesçe bilinen bir gerçektir.
Hâlbuki Müslüman kişi, bütün vaktini kendisine ve topluma fayda sağlayacak işlere adamalıdır. Vakit öldüren işlerle meşgul olmak, hele hele bir farzın kazaya bırakılmasına sebep olacak kadar kendini o işe kaptırmak Müslümanca bir tutum olmaktan tamamen uzaktır.
Ayrıca bilinmelidir ki Müslümanın sözlüğünde “boş vakit” diye bir kavram yoktur. Çünkü Cenab-ı Hak Kur’an-ı Kerim’de; “O halde boş kaldın mı, yine kalk (başka bir iş ve ibadetle) yorul.” (İnşirah, 7) diye emretmiştir. Vehbe Zuhali Tefsirul Munir adlı tefsirinde: “O halde boş kaldın mı hemen işe koyul.” Davet tebliğinden veya cihaddan ya da, dünya meşgaleleri ve alâkalarından boş kaldın mı, nefsini ibadetle yor, duada gayret sarfet, Allah’tan hacetini dile, niyet ve rağbetini Rabbin için halis tut. Bu da amel-i salih, hayır ve taatte ısrarda sürekliliğin istendiğine delildir. Çünkü vaktin değerlendirilmesi dinen istenmektedir. Allah kulun boş olmasını kerih görür.
Bu da gösteriyor ki bir Müslümanın bütün işlerden kendisini soyutlaması, tamamen âtıl bırakması beklenemez. Müslüman vaktini iyi değerlendiren insandır. Üretirken dinlenir, dinlenirken üretir.
TEKASÜR 8- Sonra, yemin olsun ki, o gün (size verilen) her nimetten sorulacaksınız.
ELHAMDULİLLAHİRABBİLALEMİN