sohbetlerözlü sözleryazarlarmakalelervideolartefsir derslerikavram derslerimedaricus salikin

ZORLUKLARLA SINANMAK -2

09.05.2020
674
A+
A-

BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM

Âlemlerin Rabbi olan Allah’a hamd olsun. Salât ve selam Peygamberimiz Hz. Muhammed (s.a.v) in ailesinin, ashabının ve bütün inananların üzerine olsun. Ya Rabbi seni noksan sıfatlardan tenzih ederiz. Şüphesiz sen her şeyi en iyi bilen, her işi hikmetli olansın.

Allah(c.c) biraz korku ve açlıkla; mallardan, canlardan ve ürünlerden biraz noksanlaştırmak suretiyle imtihan edeceğini bildirdikten sonra, “sabredenleri müjdele” buyurmakta ve onların kendilerine bir musîbet dokunduğunda, “Biz Allah’ın kullarıyız ve biz O’na döneceğiz” dediklerini haber vermektedir. Böylece Allah, hem insanların musîbet ile karşılaşabileceklerini,  hem  de  musibetler  karşısında  nasıl  tavır  takınmaları gerektiğini bildirmektedir.

İlâhî imtihanın dışında, musibetlerin meydana gelmesinde 3 etken daha vardır: İlâhî irade, ilâhî takdir ve insanların davranışları.

 İlâhî İrade                                                                          

 “Kâinatı ve içindeki canlı ve cansız bütün varlıkları yaratan,  yaşatan,  düzene  koyan,  öldüren  ve  dirilten, insanları güldüren ve ağlatan Allah’tır.” (Necm, 43-44)

Doğumlar, ölümler, tabiat olayları, afetler ve musibetler kısaca iyi veya kötü, hayır veya şer her şey, O’nun izni ve iradesi ile meydana gelir. Dolayısıyla insanların canlarına ve mallarına zarar veren musibet ve afetler de, ancak Allah’ın izni ve takdiri ile olmaktadır.

Kuran’da bu konu ile ilgili pek çok ayet vardır.  Mesela Teğâbün suresinin 11. ayetinde,

“Size   isabet   eden   her türlü musîbet ancak Allah’ın izni  ile  olur”   buyrulmaktadır.

“Müslüman’ı üzen her şey musibettir.” Her türlü musîbet de ancak Allah’ın izni ile meydana gelmektedir. Allah  izin  vermese,  hiçbir  musîbet  meydana  gelmez. Kâinatta başıboşluk ve düzensizlik yoktur. “Hiçbir  şey,  O’nun  izni  olmadan  meydana  gelemez Bitkiler bitemez. Ağaçlar meyve veremez. Kâinatın düzeni devam edemez. Kimse kimseye zarar veremez.

Allah’ın  izni  olmadıkça,  insanlar  canlarını  bile  teslim edemezler.

Yüce Allah bu gerçeği şöyle bildirmektedir:

“Allah’ın izni olmadan hiç kimse ölmez. (Ölüm) belirli bir süreye göre yazılmıştır.” (Âl-i İmrân, 3/145)

“Allah,   eceli   geldiği   zaman   hiç kimseyi   (ölümünü)   asla   ertelemez.” (Münafikûn, 11)  ayetleri bu gerçeği dile getirmektedir.

İnsanın sağlığını, canını ve malını koruması, tehlikelerden sakınması, tedbirli olması, yaptığını iyi ve sağlam yapması  Allah’ın  bir  emridir.  Bütün  tedbirlere  rağmen  insan musibete maruz kalabilir. Böyle  bir durumda bunun bir imtihan olduğunu bilmeli ve mümin ona göre hareket etmelidir.

 İlâhî Takdir

Diğer  taraftan  insanın  başına  gelen  musibetler,  ilâhî takdirin birer sonucudur. Bu hususu Kuran’ın birçok ayetinde görmekteyiz. Nitekim Cenab-ı Allah şöyle buyurur:

“(Ey Peygamberim! İnsanlara) De ki: Bize ancak Allah’ın yazdığı   (takdir   ettiği)   şey   isabet eder.” (Tevbe, 9/51)

Bir başka ayette de şöyle buyurulur:

“Ne yeryüzünde ne de kendi canlarınızda meydana gelen hiçbir musîbet yoktur ki, biz onu yaratmadan önce bir kitapta yazılmış olmasın. Doğrusu bu, Allah’a kolaydır.” (Hadid, 22)

İşte görüldüğü üzere, bu ayetlerde; gerek yeryüzüne gerekse canlara isabet eden musibetlerin önceden bir Kitap’ta, ilmi ilâhînin nakşedildiği Levh-ı Mahfuz’da yazılı olduğu bildirilmektedir. Allah’ın ilmi, geçmişi de geleceği de kuşatmıştır. Doğumundan ölümüne kadar, ömür boyu insanların ne yapacaklarını da, kâinatta neler meydana geleceğini de bilir. Bu bilgisine göre, her şeyi önceden bir Kitap’ta yazmıştır. Her şeyin önceden bir Kitap’ta yazılmasının gerekçesini ise yüce Allah şöyle bildirmektedir:

“Elinizden  çıkana,  kaybettiğiniz  şeylere  üzülmeyesiniz  ve  Allah’ın  verdiği şeyler ile sevinip şımarmayasınız.” (Hadîd, 23)

Bu ayette Allah, açıkça musibetler karşısında insanların üzülmemelerini, feryadı ü figan etmemelerini istemektedir. Çünkü bütün olup bitenler Allah’ın izni ve takdiri ile olmuştur. İnsanın, “niçin bunlar oldu, niçin bunlar başıma geldi?”  diye isyan etmesinin, sonucu değiştirmesi söz konusu değildir.

“Musibetler, Allah’ın takdiri ile olmuştur”  deyip, sabırlı ve metanetli olmak gerekir. Sabırlı olmak; musîbet karşısında tedbir almamak, musibetlerden sonra gerekenleri yapmamak anlamına gelmez.

Mala ve cana zarar veren musibetlerin meydana gelmesinde ilâhî irade, takdir ve imtihanda insanların davranışlarının etkisi de var mıdır? Kur’ân ve hadislere baktığımızda, cevabın ‘evet’ olduğunu görüyoruz.

 İnsanların Kusurları

Musibetleri meydana gelmesinde insanların kusurlarının da bulunduğunu yüce Allah, birçok âyette bildirmektedir. Mesela:

“Başınıza    gelen    her hangi  bir  musîbet,  kendi ellerinizin   yaptığı   (işler, kusurlar)  yüzündendir. Allah yaptıklarınızın çoğunu affediyor (da bu yüzden size musîbet vermiyor).” (Şura, 30) ayeti, bu gerçeği açıkça ifade etmektedir. Peygamberimiz (s.a.s.);

“Bir kula isabet eden az veya çok felâketler ancak günahları sebebiyledir. Allah ise günahların çoğunu bağışlıyor”  buyurmuştur.

“Kim kötü bir amel işlerse, onunla cezalandırılır.’’  (Nisa, 4/123)  ayeti de, bu gerçeğe işaret etmektedir. Bu  ayet  ve  hadisler,  insanların  başına  gelen  musibetlerde insanların işledikleri hata, kusur ve kötü amellerin etkili olduğunu göstermektedir. Allah, zulümleri sebebiyle birçok toplumu  çeşitli Afetlerce cezalandırmış ve helak etmiştir. Kuran’da;  Nuh,  Hud,  Salih,  Lut,  İbrahim,  Şuayb  ve Musa  (a.s.)’ın  peygamber  gönderildiği  insanların  maruz kaldıkları felaketler anlatıldıktan sonra;

“Allah onlara  zulmetmedi,  fakat onlar kendi kendilerine   zulmediyorlardı”  buyrulmaktadır. (Nahl 33)

Allah’ı, ayetlerini ve peygamberlerini inkâr etmek, Allah’a ortak koşmak, münafıklık yapmak, Allah ve Peygamberin emir ve yasaklarına isyan etmek, ilâhi iradeye uymayan her türlü davranış zulümdür.

Musibetler,  insanların  imtihan  için  veya  maddî  veya manevî kusurları sebebiyle gelebileceği gibi, müminin manevî derecesini artırmak için de gelebilir. Yüce Allah Kur’an’da;

“İnsanların yaptığı amellere göre (Allah katında)  dereceleri vardır” buyurmaktadır.’’ (Enam,132) Müminler, bu derecelerine yaptıkları ibadetleriyle ulaşamazlarsa, Allah onlara bir musîbet verir, sabır ihsan eder, böylece hesapsız derecede sevap verir. Musîbet sebebiyle günahları bağışlanır. Bu şekilde, Allah katındaki manevî derecesine ulaşır. Bu konuda Peygamber (s.a.s.) şöyle buyurmuştur:

“Kul, Allah’ın kendisi için takdir ettiği dereceye ameli ile ulaşamazsa, Allah onun canına, malına veya çocuğuna bir musîbet  verir.  Sonra  da  ona  sabretme  gücü  ihsan  eder. Böylece onu, kendisi için takdir ettiği mertebeye ulaştırır.

Musibetler, müminlerin sevap kazanmalarına,   günahlarının   bağışlanmasına   ve manevî derecelerinin artmasına sebep olur. Bu ise ancak sabırla mümkündür.

Musibetlere  Sabredenlere  Allah’ın  Af  ve Mağfireti Vardır

“Musîbet”;  ansızın  gelen  belâ,  sıkıntı,  hoş  olmayan şeyler, hedefine isabet eden mermi gibi insana şiddetle dokunan hadise ve felâketlerdir.  Yüce Allah musibete maruz kaldığında, “biz Allah’ın kullarıyız ve O’na  döneceğiz” diyerek musibeti sabırla karşılayan, Allah’tan gelene razı olan kimseye af ve mağfiret va’d etmektedir. Müslüman,  musibetler karşısında sabredebilir,  söz, fiil ve davranışlarıyla isyana dalmazsa, bu musibetleri sebebi ile günahları bağışlanır. Peygamberimiz (s.a.s.):

“Müslüman’a, fenalık, hastalık, keder, hüzün, eza, can sıkıntısı ârız olmaz, hatta vücuduna bir diken batırılmaz ki, Allah bu musibetler sebebiyle onun hatalarını ve günahlarını bağışlamış olmasın. Sözü ile bu gerçeği dile getirmiştir.

Bu itibarla mümin, musibetler karşısında bağırıp çağırmaz, isyana dalmaz, musibetlerden ibret alır, maddî ve  manevî  hatalarını  düzeltir, günahlarına pişman olur ve  Allah’a  yönelir. Kaybettiklerine üzülmemeye  çalışır, ruhen ve moralman çökmez, daha iyisini Allah’tan ister ve bu uğurda çalışır. Müminlerin maruz kaldıkları musibetler ise bir hayırdır.  Çünkü musibetleri  sebebiyle  günahları  bağışlanır, hesapsız  derecede  sevap  verilir  (Zümer,  10)  ve  manevî derecesi artar.

Musibetleri  sabırla  karşılayıp,  Allah’ın  takdirine  rıza gösterebilen   kimseleri   yüce   Allah,   “hidayete   erenler” hakikat yolunu bulanlar olarak nitelemektedir. Kur’an’da sabredenlerin dışında; “İman  edip  imanına  şirk  karıştırmayan”  (En’âm, 82) “Allah’a ve âhiret gününe iman edip namazlarını kılan, zekâtlarını veren, Sadece Allah’tan  korkan,”  (Tevbe, 18) kimseleri, muhtedîler olarak nitelemiştir. Kur’ân’da   ihtida   ve   muhtedî   kelimelerinin   geçtiği ayetler, îman eden kimselerin hidayete ermiş olduğunu ifade etmektedir. İhtidâ, mümin insanın niteliğidir. “Allah kimi doğru yola iletirse, işte muhtedî olan / doğru yolu bulan odur…” (A’râf, 178)

Sonuç olarak, her türlü musîbet, ancak Allah’ın izni ve takdiri ile meydana gelmektedir. Ancak musibetlerin meydana gelmesinde ya insanların maddî veya manevî kusurları vardır ya da Allah, kullarını zorluklarla sınamaktadır ve imtihan etmektedir. Şirk,  küfür,  isyan  ve  zulümleri  sebebiyle  Allah,  geçmişte pek çok  insanı cezalandırmış, afet, felaket ve musibetlere maruz bırakmış ve helâk etmiştir.

Bizlerinde bunlardan ders alması hayat yolunu hür iradesiyle Kur’an ve Sünnet çizgisinde çizmiş olmasıdır. Asıl olan mesele budur.

Rabbim bu fani dünyada bizlere ahirette fayda sağlayacak amellerde bulunmayı nasip eyle… ÂMİN.

 

Yazarın Diğer Yazıları
Yorumlar

  1. Yunus dedi ki:

    Allah razı olsun kardeşim içimdeki yaralarıma ilaç oldu bu ayet ve hadizler😢😢😢