MARİFETULLAH İLE DAVANA SARIL
BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM
Hamd Kalplerimizi marifet nuruyla aydınlatan Allah’a mahsustur. Ulûhiyet semasında celâliyle yüce olan O’dur. Salât ve Selam âlemlere hidayet ışığı olan Efendimiz Muhammed (sav)’e onun âline, ashabına ve tüm müminlerin üzerine olsun
İslam davası, yalnızca bir toplumsal düzen tasarısı yahut ideolojik bir mücadele değildir. O, insanın varlık sebebiyle doğrudan irtibatlı bir hakikattir. Bir müminin bu davayı kavrayış derecesi, Rabbini tanıma derecesi ile doğrudan bağlantılıdır. Bu yüzden İslam davası, kalbi marifetullah ile beslenmeyen bir bilinçle taşındığında sığ, ama Allah’ı tanıyan bir kalple taşındığında sarsılmaz bir güç haline gelir.
Marifetullah, Allah Teâlâ’yı sadece teorik bir bilgi olarak bilmek değil, O’nun kudretini, rahmetini, adaletini ve celâlini kalpte idrak etmektir. İnsan Rabbini tanıdıkça, O’nun iradesini yeryüzünde hâkim kılma gayesini daha büyük bir şuurla benimser. Çünkü bilir ki İslam davası, insanın kendi arzusunun değil, Allah’ın muradının davasıdır.
İslam davasının şuurunu kazanmak, evvela bireyin kalbinde başlar. Bir mümin Rabbini tanıyınca, kendi hayatında kulluğu ikame eder. Ardından bu kulluk bilinci ailesine, çevresine ve topluma yansır. Dava şuuru, bireysel bir maneviyatla sınırlı kalmaz; toplumsal adalet, merhamet ve hakkaniyetin ötesine uzanır.
Bu şuur, insanı kendi dar çıkarlarının ötesine taşır. Zira Allah’ı tanıyan kimse bilir ki, İslam davası yalnızca bir topluluğun değil, bütün insanlığın kurtuluş davasıdır.
Marifetullah olmadan dava kuru bir slogana dönüşür. Fakat marifetullah ile beslenen dava, aşkın ve gayretin harmanlandığı bir yolculuğa dönüşür. İşte bu noktada mümin, yalnızca bir toplumsal görev değil, ilahî bir emanet taşıdığının farkına varır. İslam davası ile marifetullah arasındaki bağ, müminin kimliğini ve gayesini belirleyen en derin bağdır. Allah’ı tanımak, davayı sahiplendirmekte; dava için gayret etmek ise Allah’ı daha derinden tanımaya vesile olmaktadır. Bu iki hakikat birbirini besler ve müminin kalbinde sürekli bir uyanışa sebep olur.
Bugün Müslümanların en çok ihtiyaç duyduğu şey, işte bu dava şuurudur. İlim öğrenmek, gayret etmek, topluma hizmet etmek; hepsi marifetullahla bütünleştiğinde gerçek değerini bulur. Zira dava şuuru, insanı pasif bir seyirci olmaktan çıkarır; onu Allah’ın rızasını merkeze alan bir şahsiyet haline getirir.
Kur’an’ın defalarca tekrarladığı şu gerçek, dava şuurunun özüdür: “Allah’a kul olun, O’na hiçbir şeyi ortak koşmayın.” (Nisâ 36). Bu hakikati içselleştiren kalp, artık suskun kalamaz, uyuşuk kalamaz, gaflette kalamaz. Çünkü o kalp uyanmıştır.
Bugün ümmetin ihtiyacı, işte bu uyanıştır: Rabbini tanıyan, davasını bilen, şuurunu kaybetmeyen müminler..
Selam ve Dua ile