VEHBE ZUHAYLİ (RH.A)’İN BAKIŞ AÇISIYLA ARAF SURESİ 94. VE 95. AYET-İ KERİMELER
Allah’ın, Milletleri Helak Etmeden Önce Darlığa Sokması, Bolluğa Çıkarması Konusundaki Kanunu
- Biz hangi memlekete bir peygam- ber gönderdiysek halkını, yalvarıp ya- karsınlar diye mutlaka fakirlikle, şid- de* Ve hastahkla y^aladık.
- Sonra bu sıkıntının yerini iyilikle değiştirdik. Nihayet çoğaldılar. «Baba- larımıza da şiddet ve genişlik dokun- muştur” dediler. Bunun üzerine biz de onları, kendileri farkında olmadan ansızın tutup yakalayıverdik.
Açıklaması
Allahu Teâlâ, peygamberler ya da başka zamanlardaki, sapık milletleri ve ümmetleri cezalandırmada izlediği kanunundan haberdar ediyor. O da, ümmetlere durumlarını değiştirmeleri gerektiğini duyurma, küfür ve sapıklıktan iman ve hidayete yönelmeleri gerektiğini haber vermedir.
Ayetin manası şöyle olur: Biz, bir kavme bir peygamber gönderdiğimizde, onlar onu yalanladıkları zaman, onlara azap etmekte acele etmeyiz. Onlara süre veririz ve durumlarını değiştirmelerini hatırlatırız. Onları cezalandırmaya, başlarına hoşlanmadıkları ve zorlandıkları şeylerden biraz indirmekle başlarız: Kötü bir maddî duruma ve fakirliğe, sonra da hastalığa ya da, ilk önce hastalığa sonra da fakirliğe maruz bırakırız ki, başlarına gelen bu hali kaldırması için Cenab-ı Hakk’a sığınsınlar ve dua etsinler.
“Sonra bu sıkıntının yerini iyilikle değiştirdik.” Sonra durumu, musibetten bolluğa,fakirlikten zenginliğe, hastalıktan sağlık ve afiyete çevirdik ki, buna şükretsinler. Oysa sıkıntı, sahibini üzen her şey, iyilik ise, yaratılış ve aklın güzel gördüğü şeydir.
“Nihayet çoğaldılar.” Yani malları, çoluk çocukları arttı. Çünkü bolluk, genellikle neslin çoğalmasına sebep olur.
“Babalarımıza da şiddet ve genişlik dokunmuştur, dediler.” Onları, Allah’a yalvarıp dua etsinler diye, darlık ve sonra da bollukla imtihan ettik. Ne bu fayda verdi, ne o. Olanlardan ibret almayarak, kendilerine geçmişte atalarına isabet eden darlık ve sıkıntının, sonra da bolluğun isabet ettiğini söylediler. Allahu Teâlâ’nın, insanoğlunda mutluluk ve mutsuzluk nedenlerini hazırlamadaki kanunlarını anlayamadılar. Müminlerin durumu tersinedir. Bolluk halinde Allah’a şükrederler, darlık nalinde ise sabrederler. Nitekim es-Sahihayn’ da geçen bir hadiste şöyle buyurulur: “Müminin işi imrenilecek bir haldir. Allah’ın onun için takdir ettiği her şey hayırdır. Zarara uğradığında sabreder ve bu onun için hayır olur. Sevinç verici bir şey isabet ettiğinde de şükreder ki, bu da onun için hayır olur.”O halde mümin, Allahu Teâlâ’nm kendisini mübtela kıldığı darlık ve bolluktan uyanır, ders alır. Nitekim, Müslim, Tirmizî, İbni Mace ve Ahmed’in rivayet ettiği hadiste şöyle buyurulur: “Belâ, mümini günahlarından temizler, öyle gider. Münafığın örneği ise, sahibinin niçin bağladığı, niçin salıverdiği bilinmeyen eşeğin örneğidir.”
Belâdan kurtulmak için, kötü halin iyi hale çevrilmesi gerekir. Nitekim Cenab-ı Hak şöyle buyurur: “Allah bir kavmi, özlerindekini değiştirip bozmadıkça onun halini değiştirip bozmaz” (Ra’d, 13/11).
Zamanın olay ve değişikliklerinden ibret almayanların sonu ise, Allahu Teâlâ’nm zikrettiği gibidir: “Bunun üzerine’biz de onları, kendileri farkında olmadan ansızın tutup yakalayıverdik.” Yani daha fazla zarara uğramaları için, onları ansızın cezalandırdık. Nitekim Cenab-ı Hak, başka bir ayette şöyle buyurur: “Bunlar kendilerine hatırlatılanı unutunca, üzerlerine her şeyin kapılarını açtık. Tâ ki verilenler yüzünden ferahladılar. O vakit de onları ansızın tutup yakalayıverdik. Artık o anda onlar ümitsiz kahverdiler” (En’am, 6/44). Ahmet ve Beyhakî’nin, Aişe’den rivayet ettiği hadiste de şöyle buyrulur: “Ani ölüm, mümin için rahmet, kâfir için bir pişmanlık, üzülmedir.”
O halde mümin veya kâfir, bütün insanların, başkalarının başına gelenlerden ibret alması gerekir. Allah’a inanan kimse zamana aldanmaz. Musibetler ve belalar, onun için bir terbiye, günahlardan temizlenme olur. Kâfire bir kötülük dokununca, ümitsizliğe düşer. Bir iyilik ve nimete kavuşunca şımarır, kibirlenir, taşkınlık yapar. Sonunda helak olur. [1][50]