sohbetlerözlü sözleryazarlarmakalelervideolartefsir derslerikavram derslerimedaricus salikin

VEHBE ZUHAYLİ (RH.A)’İN BAKIŞ AÇISIYLA ARAF SURESİ 159. VE 160. AYET-İ KERİMELER

VEHBE ZUHAYLİ (RH.A)’İN BAKIŞ AÇISIYLA ARAF SURESİ 159. VE 160. AYET-İ KERİMELER
Aralık 3, 2025 09:57
40
A+
A-

Musa (A.S.)’Nın Kavminden Hakka Tabi Olanlar, Allah’ın Tih Çölünde İsrailoğulları’na Nimetleri

 

  1. Musa’nın kavminden de bir cema­at vardır ki, hakka irşad ederler ve onunla adalet yaparlar.
  2. Biz onları on ikiye, torunlara, üm­metlere ayırdık. Kavmi ondan su iste­dikleri zaman: “Asanı taşa vur” diye vahyettik de ondan on iki pınar kayna­yıp aktı. İnsanların her kısmı su içe­cekleri yeri iyice belledi ve onları üzerlerinde bulutla gölgelendirdik. Onlara kudret helvasıyla selva indir­dik. “Size rızık olarak verdiğimizin en temiz ve güzellerinden yiyin”. Onlar bize zulmettiler. Fakat kendi kendile­rine zulmediyorlardı.

 

Açıklaması

 

Allahu Teâlâ, İsrailoğulları’ndan bir cemaatın Hakk’a uyduğunu, onunla adaleti sağladıklarım haber vermektedir. Onlar, İsTailoğuUar\’wdaıa. mümin olanlar ve tevbe edenlerdir. Hem Hz. Musa’ya, hem de Hz. Muhammed’e inan­mışlardır. Onlar, nefislerini imanla kuvvetlendiren, insanları doğru yola davet eden, onları Allah’tan gelenlere yönelten ve aralarındaki hükümlerde hak ile muamele eden bir cemaattir. Hiç kimseye zulmetmezler. Nitekim Cenab-ı Hak şöyle buyurur: “Kitap Ehli’nin hepsi bir değillerdir. Onlardan bir zümre vardır ki, ayakta dikilir, gece saatlerinde secde ederek Allah’ın ayetlerini okurlar” (Al-i İmran, 3/113); “Muhakkak ehl-i kitaptan öyleleri vardır ki, Allah’a, size indirile­ne ve kendilerine indirilene korku ile iman ederler. Onlar, Allah’ın ayetlerine karşılık az bir pahayı satın almazlar. İşte onların Rableri katında mükâfatları vardır. Şüphesiz Allah, hesabını tez ve çabuk görücüdür” (Al-i İmran, 3/199); “Ehl-i Kitaptan öyle kimse vardır ki, ona bir kantar emanet versen, onu sana öder. Ve onlardan öyle kimse de vardır ki, ona emanet olarak tek bir altın versen, sen ayak diretip durmadıkça onu sana ödemez. Bunun sebebi, onların: “Ümmî-ler hakkında bize karşı bir yol yoktur” demeleridir. Onlar bildikleri halde, Al­lah’a karşı yalan söylerler” (Al-i İmran, 3/75).

Kısacası, İsrailoğulları’nın üç hali vardır:

1- Bu ayette bildirilen haber, Hz. Musa zamanındaki ve ondan sonraki İs­railoğulları’ndan mümin bir cemaate dairdir. Onlar üç gruptur:

  1. a) Peygamber devrinde yaşayıp ona iman edenler. Şu ayet-i kerimede onlara işaret olunur: “Kendilerine kitap verdiğimiz kimseler, onu nasıl okunma­sı gerekiyorsa öyle okurlar. İşte bunlar ona iman ederler” (Bakara, 2/121).
  2. b) Musa’ya iman etmiş, ondan sonraki peygamberlere uymuşlardır. Onlar, bu ayet-i kerimede zikredilenlerdir.
  3. c) Daha önceki ayet-i kerimede: “Allah’ın ayetlerini okurlar” diye zikredi­lenlerdir.

Bu, her ümmetin içinde, hak ve adalet ehli olan kimselerin varlığına işa­ret eder.

2- Allah, İsrailoğulları’nı oniki fırka veya kabileye, on iki ümmet ve cema­ata ayırmıştır. Onların her biri, maişet ve dünya işlerindeki özellikleriyle bir­birlerinden ayrılırlar.

3- Cenab-ı Hakkın nimetlerine karşı, bu kabilelerin halidir. Allah’ın ni­metleri şunlardır:

  1. a) Onlar, Hz. Musa’dan su istedikleri zaman, Cenab-ı Allah kendilerine yardım etti. Onlar çölde susayınca, su istediklerinde, Allah, Musa (a.s.)’a şöyle vahyetti: “Asanı taşa vur”. Bunun üzerine o da vurdu. Taştan on iki kabilenin sayısı kadar pınar fışkırdı. Her kabilenin özel pınarı vardı: “Her kısmı su içe­cekleri yeri iyice belledi”.

“İnbiâs” ve “inficâr” kelimeleri arasında fark vardır. Birincisi suyun az çık­ması, ikincisi, suyun çok çıkması demektir.

  1. b) Bulutun gölgelendirmesi. Çölde sıcaklık şiddetlenince, Allah kendisin­den bir rahmet olmak üzere, onları gölgelendiren bir bulut gönderdi.
  2. c) Bıldırcın eti ve kudret helvasının indirilmesi. Hiçbir meşakkat ve yor­gunluk olmaksızın onlara inen leziz bir yiyecekti.

“el-Menn”, kudret helvası demektir. Onlar için ekmek yerine geçiyordu. Sabahleyin ağaç yapraklan üzerinde ve başka yerlerde toplanan çiğ gibi tatlı bir şeydi.

“el-Selvâ” ise, onlar için et yerine geçiyordu. O, bıldırcından daha büyük bir kuştur. Sonra onlara: “Size verdiğimiz rızıkların temiz olanlarından yiyin”. buyruluyor. Onlar, size mahsus nimetlerdir. Size düşen de, ancak nimete şü­kürdür.

Onlar bu nimetlere nankörlük etmekle bize zulmetmediler, kendilerine zulmettiler, zarar verdiler. Çünkü bir mükellef, bir masiyete yöneldiği zaman, nefsini büyük bir azaba maruz kılar, dolayısıyla da ancak kendine zarar verir. Kendine zulmeden, başkasına daha zalim olur. [1][84]

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.