VEHBE ZUHAYLİ (RH.A)’İN BAKIŞ AÇISIYLA ARAF SURESİ 175. VE 177. AYET-İ KERİMELER
Bel’am Bin Bâûra Gibi Sapık Yalancıların Kıssası
175- Sen onlara ayetlerimizi verdiğimiz o kimsenin haberini oku. O, bunlardan sıyrılıp çıkmış, derken şeytan onu peşine takmış da azgınlardan olmuştu.
176- Eğer biz dileseydik onu bunlar sebebiyle yükseltirdik. Fakat o yere mıhlandı ve hevasına uydu. Artık onun durumu o köpeğin durumuna benzer ki, üstüne varsan da dilini sarkıtıp solur, kendi haline bıraksan da dilini uzatıp solur. İşte ayetlerimizi yalanlayan toplulukların hali budur. Artık sen kıssayı anlat. Belki iyice düşünürler.
177- Ayetlerimizi yalanlayarak kendilerine zulmetmekte olanların hali ne kötüdür.
Açıklaması
Ey Peygamber! Ayetlerimizi kendisine öğrettiğimiz, fakat önemsemeyerek onlarla amel etmeyen, onlardan uzak kalan, kendisine şeytana arkadaş olduğu, vesvese verdiği, onu dinlediği, dünyaya meyli, hevasına ve şeytana uyduğundan dolayı kâfir sapıklardan olduğu o kimsenin haberini yahudilere oku.
O, İsrailoğulları içinden bir âlimdi. Kenanîlerden olduğu da söylenmiştir. İbni Abbas’tan onun Yemenli Bel’am b. Bâûrâ olduğu, kendisine Allah’ın kitaplarından bir kısmının ilminin verildiği, fakat onlardan uzaklaştığı, Allah’ın ayetlerini inkâr ettiği rivayet olunmuştur.
Musa (a.s.), o adamın içinde bulunduğu şehre gitti ve oranın kâfir olan halkıyla savaştı. O şehir halkı, o adamdan, Musa ve kavmi aleyhine dua etmesini istedi. Duası makbul kimseydi. İsm-i A’zam’ı biliyordu. İlk anda dua etmekten sakındı. Israrla istediler, bunun üzerine o da, onun aleyhine dua etti. Duası kabul olundu, onun duası sebebiyle Musa ve İsrailoğulları çöle düştü. [1][92] Malik b. Dinar şöyle demiştir: O adam, İsrailoğulları âlimlerindendi. Duası makbul bir kimseydi. Musibet anlarında ona müracaat ederlerdi. Allah’ın peygamberi Musa (a.s.), onu Allah’a davet etmek üzere Medyen kiralına gönderdi. Medyen kiralı ona bir miktar arazi verdi. Bunun üzerine o da Musa (a.s.)’m dinini bırakarak, kiralın dinine tabi oldu. [2][93]
Eğer biz dileseydik, onu bunlar sebebiyle yükseltirdik. Ona, onu hidayete ve ayetlerle amele muvaffak kılmak suretiyle, iyi âlimlerin derecelerinden büyük bir derece verirdik.
Fakat o, dünyaya meyletti. Onu istedi, onun lezzetlerine önem verdi, hevasına uydu. Gayretini ahiret nimetine yöneltmedi. Ayetlerimiz üzerinde durmadı, Ruhî kemâl merdiveninde yükselmedi. Allah’ın kendisine olan nimetine hürmet etmedi.
Zillet, hakirlik ve alçaklıkta onun durumu, kovulup taşlansa da, kovulma-yıp kendi haline bırakılsa da, soluyan köpek gibi oldu. Bu hal, köpeğin en kötü halidir. İşte Allah’ın ayetlerini bilmekten uzaklaşan o kimsenin hali de böyledir.
Bu garip hal, Allah’ın ayetlerini yalanlayan, onlara karşı kibirlenen, o yüzden kendilerine öğüdün fayda vermediği kimselerin halidir. Onlar, Resulullah’m sıfatını Tevrat’ta okuyan, onun gelmesinin yakın olduğunu insanlara müjdeleyen, ondan yardım uman, onunla fetih bekleyen, fakat Peygamber (s.a.)’in gelmesinden sonra da onu inkâr eden yahudilerdir.
Ey Peygamber! İşte ayetlerimizi yalanlayan kimselerin haline benzeyen o adamın kıssalarını anlat. Belki de, Bel’am’ın halini ve Allah’ın ona olan nimetini -Allah ona ism-i a’zamı öğretmişti de ism-i a’zamla istendiğinde Allah, onu verir, dua edildiğinde o duaya icabet ederdi- Rabbine itaat yolunda kullanmayı-şı, aksine Allah ordusu aleyhine dua etmesi sebebiyle, Allah’ın rahmetinden uzaklaştırıp sapıklığa düşürdüğünü bilen İsrailoğulları düşünürler de, onun gibi olmaktan sakınırlar. Çünkü Allah, onlara Muhammed (s.a.)’in sıfatını bildirdi. Dolayısıyla onlar, herkesten daha çok ona uymak, yardım etmek, ona destek olmak zorundadırlar.
Allah’ın ayetlerini yalanlayan kavmin durumu ne kötüdür. Allah’ın ayetleri hakkında düşünüp taşınmaktan yüz çevirenlerin, yemek içmek ve şehvetten başka düşünceleri olmayan köpeklere benzemeleri ne kötü bir sıfattır. Onlar bu yüz çevirmeleriyle, yalanlarıyla kendi kendilerine zulmettiler. Onlara Allah zulmetmedi.
Bu kötü örnek sünnette de geçer. Sahih’de ve Kütüb-ü Sitte’de İbni Ab-bas’tan Peygamber (s.a.)’in şöyle buyurduğu kaydedilmiştir: “Bizim kötü örneğimiz yok: Hibesine dönen, kusmuğuna dönen köpek gibidir.” [3][94]