VEHBE ZUHAYLİ (RH.A)’İN BAKIŞ AÇISIYLA ARAF SURESİ 187. VE 188. AYET-İ KERİMELER
Kıyametin İlmi Allah Katındadır
187- Sana saatten sorarlar. De ki: “Onun ilmi ancak Rabbimin yanında- <*ır” ^nun vaktini kendisinden başkası açıklayamaz. Göklerde ve yerde ağır basmıştır. O, size ancak ansızın gelir. Sanki sen onu biliyormuşsun gibi sana onu sorarlar. De ki: “Onun ilmi ancak Allah’ın katındadır. Fakat insanların
Açıklaması
Ey Muhammed! Sana kıyametin ne zaman kopacağını soruyorlar? Başka bir ayette de Yüce Allah: “İnsanlar sana kıyametten sorarlar” (Ahzab, 33/63) buyuruyor. Ayette istikrara işaret eden [ve “kopma” şeklinde çevirdiğimiz] “mürsa” kelimesinin kullanılması, kıyametin kopması; âlemin hareketinin sona ermesine, yerin ömrünün tükenmesine işarettir.
Onlara de ki: Kıyametin ilmi, sadece Allah’a aittir. Yaratıklardan hiç kimse onu bilemez. Onu, belirlenen vaktinde ancak Allah açığa çıkarır. Onu, mu-karreb bir melek, yahut mürsel bir nebî de olsa, hiç kimse bilemez. Nitekim Allah şöyle buyurur: “Kıyameti bilmek Allah’a havale edilir. Onun bilgisi olmadan meyveler kabuklarından çıkmaz” (Fussilet, 41/47). Yine başka bir ayette de şöyle buyurur: “Kıyamet saati hakkındaki bilgi, O’nun yanındadır. Yağmuru O indirir” (Lokman, 31/34). Kıyamet gibi genel saat ve ecel gibi özel saat konusundaki tüm bilgi Allah’ın kendine özgü kıldığı gayb bilgilerindendir. Bu suretle, bilgiden etkilenmeyen sahih bir imtihan ve insanlarda devamlı bir bekleme durumu meydana gelir.
“Rabbimin yanındadır” sözünde Rabba ait olan bir şeyin mahlûka ait olamayacağına, peygamberin görevinin onun gerçekleşeceği konusunda uyarmak olduğuna, insanların bir karışıklık ve rahatsızlık içine girmemeleri için ki zamanını bilseler, rahatsız olurlardı- zamanının bildirilmediğine işaret vardır.
Onun için Allahu Teâlâ: “Göklerde ve yerde ağır basmıştır” buyuruyor. Yani onun ilmi, göktekilere ve yerdekilere gizlidir. Mukarreb meleklerden ve mür-sel nebilerden hiçbiri, onun ne zaman gerçekleşeceğini bilmemektedir. Onun için, ilmi gizli olan her şey, kalbe ağır gelir. Hasen el-Basrî ve diğer bazı âlimlerden rivayet olunduğuna göre, onun gelmesi, göklerdekilere ve yerdekilere ağır gelir. Onlar, onun ne zaman vuku bulacağını bilmemekte, daima vukuunu beklemekte, onun vukuundan korkmaktadırlar, demektir.
Allahu Teâlâ, insanlar dünya işleriyle meşgulken, hiç beklemedikleri bir zamanda kıyametin birdenbire ve aniden kopmasını takdir buyurmuştur.
Buharî’nin Ebû Hüreyre’den rivayet ettiğine göre, Resulullah (s.a.) şöyle buyurmuştur: “Güneş batıdan doğmadıkça kıyamet kopmaz. O batıdan doğduğunda, insanlar onu görür ve hepsi de iman ederler. Fakat işte bu, imanın; daha önce iman etmediği veya imanında hayır kazanmadığı için hiçbir nefse fayda vermediği zamandır. Şüphesiz kıyamet kopacaktır. Hem de alım-satım için, satıcı ile müşteri aralarında elbise açacaklar, alış-veriş tamamlanmadan ansızın kıyamet kopacak da, o elbisenin dürülmesi mümkün olmayacaktır. Yine kıyamet, sağmal devesinin sütünü sağıp gelen kişiye sütü içmek nasib olmadan kopacaktır. Yine kişi havuzunu sıvayıp tamir edecek, fakat kıyamet ansızın kopacak da havuzun suyunu kullanmak nasib olmayacak. Kıyamet mutlaka kopacak, hem de yemek yemekte olan kişi lokmasını ağzına götürecek, kıyamet ansızın koparak yemek nasib olmayacak.”
“Sanki sen onu biliyormuşsun gibi, sana onu sorarlar.” Sanki sen hep onu soruyormuşsun, zamanına çok önem veriyormuşsun, onu biliyormuşsun gibi.. Onlara şöyle de: Ben onu bilmiyorum. Onun ilmi, göklerin ve yerin gaybını bilen Allah katındadır.
“Onun ilmi Allah katındadır” şeklindeki cevabın, sorudan sonra yeniden tekrarlanması, bir tekrar değil, pekiştirmedir. Burada Allah lafzı ile ifade olunması, Allahu Teâlâ’nın, kıyametin ne zaman kopacağını sadece kendinin bildiğine işarettir. Yukarıdaki ayette ise, Rab lafzıyla ifade olunması, kıyametin, onun Rabliği ile ilgili işlerden olduğuna tenbih içindir.
“Sanki sen onu biliyormuşsun” sözünün tefsiri hakkında İbni Abbas’ın şöyle dediği naklolunmuştur: O, onların niyetlerini bilmekte, sorularından sevinmektedir. Sanki, seninle onların arasında bir sevgi var. Sanki sen onların bir arkadaşısın. Çünkü onlar, seninle aramızda bir akrabalık var, kıyametin kopma zamanını bize açıkla demişlerdi.
Fakat insanların pek çoğu, sadece Allah’ın, kıyametin vaktini bildiğini, kıyametin bilgisinin O’na ait olduğunu bilmiyorlardı. Onun gizlenmesindeki sırrı, yahut onun vaktini halkın bilmeyiş sebebini ancak az kimse biliyordu. Onlar da Kur”an’a ve Peygamber (s.a.)’in haber verdiği şeylere inanan kimselerdi. Nitekim Buharî ve Müslim’in Hz. Ömer’den rivayet ettiği hadiste, Cibril (a.s.)
Efendimize kıyametten sorduğu zaman, o şöyle buyurmuşlardır: “Kendisine sorulan, sorandan daha fazla şey bilmiyor”. Yani ben ve sen, bunu bilmemekte aynı durumdayız. Fakat Peygamber (s.a.), kıyametin vukuunun yakın olduğunu söyledi. Nitekim, Tirmizi’nin Enes’ten merfu olarak naklettiği ve sahih dediği hadiste Peygamber (s.a.) şöyle buyurmuştur: “Ben kıyametle yanyana gönderildim.” Resulullah, bunu söylerken iki parmağını -şehadet parmağı ile orta parmağını- yanyana getirmiştir.
Razî şöyle der: Kıyametin insanlardan gizli tutulmasının sebebi, hep onun korkusunu taşımaları içindir. Bu hal, insanı itaata daha çok çeker, masiyetten daha çok alıkoyar. [1][98]
Âlûsî de şöyle der: Yüce Allah, hikmet-i teşriiyyesi onu gerektirdiği için kıyametin zamanını gizledi. Çünkü bu, itaata daha çok teşvik edici, masiyetten daha çok men edicidir. Nitekim, insanın eceli de öyledir. [2][99]
Kadir gecesinin ve icabet saatinin gizlenmesindeki sır da, insanları onu aramaya ve daha uzun süre onun için amel etmeye, istikamet, dua ve ibadet hali üzere kalmaya teşvik etmek içindir. [3][100]
Bütün İşler Allah’ın Elindedir. Gaybı Bilmek Allah’a Aittir. Peygamberliğin Hakikati
188- De ki: “Ben kendim için, Allah’ın dilediğinden başka, ne bir faydaya, ne de bir%arara Jukiedir değilim Eğer ben gaybı bilseydim, elbette hayrı çoğaltırdım ve bana hiçbir fenalık dokunmazdı. Ben ancak azabın habercisi ve iman edecek bir kavmi müjdeleyici-yim.”
Açıklaması
Allahu Teâlâ peygamberine, işleri kendisine havale etmesini, kendisinin gelecek olan gaybı bilmediğini, ancak Allah’ın bildirdiği şeyi bildiğini söylemesini emretmiştir. Nitekim Cenab-ı Hak başka bir ayette şöyle buyurur: “O gaybı bilendir. Kendi gaybına hiçbir kimseyi göstermez. Ancak razı olduğu elçilere gösterir” (Cin, 72/26-27).
Ey peygamber! İnsanlara de ki: Ben, kendim ve başkası için herhangi bir menfaat sağlayamam. Kendimden ve başkasından bir zararı uzaklaştıramam. Ancak Allah’ın dilemesi ve kudreti müstesna. O bana ilham eder ve beni başarılı kılarsa olur..
Bu, bir kulluk ifadesidir ve gaybları bilme iddiasından uzak olmayı ifade eder. Gerçekte peygamberlik makamı kıyamet saatini ve daha başka gaybî şeyleri bilmeyi gerektirmez. Gaybı, sadece Allah bilir. Peygamberlik vazifesi, vahyi tebliğ etmek, ta’lim ve irşaddır. Bunun dışındaki şeylerde, peygamber de diğer insanlar gibidir: “De ki: “Ben de ancak sizin gibi bir beşerim” (Kehf, 18/110).
Eğer gaybı bilseydim, mal gibi yararlı şeyleri edinirdim. Bana kötü şeyler isabet etmezdi. Kötü şeylerden, daha olmadan sakınır, zararlı şaylerden daha gerçekleşmeden çekinirdim. Benim insanlardan üstün bir tarafım yok. Ancak bana Allah’tan korkutmakla ve müjdelemekle ilgili şeyler vahyolunuyor. Ben, korkutmakla ve müjdelemekle vazifelendirilmiş bir kulum. Azaptan korkutucu ve müminlere cennetleri müjedeleyiciyim. Nitekim Cenab-ı Hak şöyle buyurur: “Biz onu (Kur’an’ı) kendi dilinle kolaylaştırdık ki, müttakileri onunla müjdeleyesin, inat edenleri de korkutasın” (Meryem, 19/97).
Müminler için korkutucu ve müjdeleyici oluşum; onlar, korkutmaktan ve müjdelemekten fayda gördükleri içindir. [4][101]