sohbetlerözlü sözleryazarlarmakalelervideolartefsir derslerikavram derslerimedaricus salikin

VEHBE ZUHAYLİ (RH.A)’İN BAKIŞ AÇISIYLA ENFAL SURESİ 41. VE 44. AYET-İ KERİMELER

VEHBE ZUHAYLİ (RH.A)’İN BAKIŞ AÇISIYLA ENFAL SURESİ 41. VE 44. AYET-İ KERİMELER
Aralık 26, 2025 09:57
8
A+
A-

Ganimetlerin Taksimi Keyfiyeti

 

41- Eğer Allah’a ve kulumuza, hak ile bâtılın ayrıldığı gün, iki ordunun biri-birleriyle karşılaştıkları gün indirdiği­mize inanmışsanız, bilin ki ganimet  olarak aldığınız herhangi bir şeyin  beşte biri Allah’ın, Rasulünün, hısımlarm’ yetimlerin, yoksulların ve yolcunundur. Allah, her şeye gücü yetendir.

 

Açıklaması

 

Bu ayet, Enfal sûresinin başındaki “sana enfalden soruyorlar” ayetinde kı­saca zikrolunan hükmün açıklaması mahiyetindedir. Bu ayette Cenab-ı Hak, onlar hakkında hüküm vermenin Allah’a ait olduğunu, Resulullah (s.a.)’in on­ları, Allah’ın kendisine emrettiği şekilde taksim edeceğini açıklamıştır. Bu ayette, sadece bu ümmete helâl kılman ganimet mallarının hükmü açıklanmış, onların beşte birlere ayrılacağı, bir beşte birin ayette zikrolunanlara taksim olunacağı zikrolunmuştur. Geriye kalan dört beşte bir de, sünnetin açıkladığı gibi, gazilere verilir: Savaşan askerlerden piyadeye bir pay, atlıya iki yahut üç pay verilmek üzere taksim olunur. Ayette beşte birin kimlere verileceği açık­lanmış, diğer beşte birlerin kimlere verileceğinden söz edilmemiştir. Kurtubî şöyle der: Allah ganimeti savaşanlara izafe etmiş, sonra beşte birinin, kitabın­da zikrettiği kimselere verileceğini belirlemiş, diğer dört beşte birin ise ne ya­pılacağını zikretmemiştir. Bu da, diğer beşte birin gazilerin olacağına işaret eder. Nitekim: “Ona anne babası varis olur, annesi mirasın üçte birini alır” aye­tinde, üçte ikinin kime verileceği hakkında herhangi bir açıklama yapılmadığı halde, üçte ikinin babaya ait olacağı hususunda ittifak edilmiştir. Burada da geriye kalan dört beşte birin gazilerin olacağı hususunda icma vardır.[1][19]

Açıklandığı gibi ganimet, müşriklerin mallarından müslümanların eline zorla geçen şeydir. Ayette altı sınıf zikrolunmaktadır. Ebu’l-Aliye’den şöyle dediği rivayet olunmuştur: Allah’ın payı Kabe’ye sarfolunur. Buna Allah’ın evlerinin ta­mirinin müslümanların görevi olduğu şeklinde cevap verilmiştir. Tercih edilen, ya da üzerinde ittifak olunan görüşe göre, ganimetlerin beşte biri beş sınıfa tak­sim olunur. “Beşte biri Allah’ındır” ayetinde Allah’ın adı, O’ndan yardım umudu ve tazim için, işlere O’nun ismiyle başlanacağını, her şeyin O’na havale edilece­ğini, O’nun dilediği gibi hükmedeceğini, dünya ve ahiretin O’nun mülkü olduğu­nu öğretmek için zikrolunmuştur. Geriye kalan beş sınıfı şöyle açıklayabiliriz:

1- Resulullah (s.a.)’in payı: Resulullah, kendine düşen payı istediği yere sarfeder. Ömer b. Abdülaziz, “Beşte biri Allah’ındır” ayetinin, Allah yolunda sarfedilir anlamını taşıdığını belirtmiş, İbnü’l-Arabi de, doğrusunun bu olduğu­nu söylemiştir.

2- Hısımların payı: Tercih edilen görüşe göre, bunlar Haşim ve Muttalib oğullarıdır. Bu, Şafiî, Ahmed b. Hanbel ve diğer bazı âlimlerin görüşüdür. Da­yandıkları delil, Buharî ve Nesaî’nin tahric ettikleri şu hadistir: “Peygamber (s.a.) hısımların payını, Haşimoğullarıyla Abdülmuttaliboğulları arasında tak­sim ettikten sonra: ‘Onlar, ne cahiliyye, ne de İslâm döneminde benden ayrıl­madılar. Haşimoğullarıyla Muttaliboğulları aynı şeydir1 buyurdu ve parmakla­rını birbirine geçirdi.” Buharî’nin söylediğine göre Leys şöyle demiştir: Bana Yunus şunu anlattı: Peygamber (s.a.), Abdü Şems ve Nevfel oğullarına bir şey vermedi. İbni İshak şöyle der: Abdü Şems, Haşim ve Muttalib ana bir kardeş­tirler. Anneleri Atika bintü Mürre’dir. Nevfel de, baba bir erkek kardeşleridir. Nesaî şöyle der: Peygamber (s.a.) hısımlarına -ki, onlar Haşim ve Muttaliboğul-larıdır- zengin-fakir gözetmeksizin taksim etti.

Olayın ayrıntılarını İbni Cerir et-Taberî, Nevfeloğulları’ndan Cübeyr b. Mut’im’den naklen şöyle tahric eder: Resulullah (s.a.) Hayber’den alman gani­metlerden hısımların payını, Haşim ve Muttaliboğulları’na pay edince, ben ve

Abdü Şomsoğullan’ndan Osman b. Affan (r.a) ResululM’a gidip: “Ey Allah’ın Rasûlü! Şu Haşimoğulları senin kardeşlerin, Allah seni onların arasından seç­tiği için, faziletlerini inkâr etmeyiz. Şu kardeşlerimiz Muttaliboğullan’nm ne fazileti var ki, onlara verip bize vermedin?” deyince: “Onlar cahiliyye dönemin­de de, İslâm döneminde de, bizden ayrılmadılar. Haşimoğullarıyla Muttalibo­ğulları aynı şeydir” buyurdu. Sonra da ellerini birbirine kenetledi. Resulul-lah(s.a)’m ganimetlerden onlara vermesi şu sebepten ileri geliyordu: Haşim ve Muttaliboğulları, Peygamber (s.a.)’i himaye ettikleri için Kureyş’in yazıp Ka­be’ye astığı boykot sayfası gereğince, boykota maruz kalmışlar, Abdü Şems ve Nevfeloğulları ise Hz. Peygamberi destekleme işine girmemişler, dolayısıyla boykota maruz kalmamışlardı. Abdü Şems oğlu Ümeyyeoğulları, Cahiliyye ve İslâm döneminde Haşimoğullarına düşmandılar.

Resulullah (s.a.)’in vefatından sonra, Şafiî’ye göre -ki onun bu görüşü aye­tin zahirine uygundur- ganimetler beş paya bölünür, Resulullah (s.a.)’in payı da cihad hazırlığı olmak üzere, silah ve at gibi şeylere sarfedilir. Peygamber (s.a)’in yakınlarına ayrılan pay, zengin fakir gözetilmeksizin erkeğe iki, kadı­na bir pay olmak üzere taksim olunur.

Geriye kalan da yetimlere,yoksullara ve yolculara dağıtılır.

Ebû Hanife’ye göre ise, Resulullah (s.a.)’in vefatından sonra, ona pay ayrıl­maz. Hısımların payı da böyledir. Bu sebeble, beşte bir, yetimler, muhtaç olan­lar ve yolcuhır olmak üzere üç sınıfa taksim olunur.

İmam Malik’e göre, beşte bir Beytü’1-male konur, imam onda tasarrufta serbest bırakılır. Ayette adı geçen sınıflara taksim etmeyi uygun görürse tak­sim eder,bazısına verip bazısına vermemeyi uygun görürse öyle yapar.

İmam Malik ve Malikîler, bu sınıfların âdeta örnek olarak zikredildiği, özelin zikredilerek genelin kasdedildiği, Şafiî ve Ebû Hanife ise, özelin zikredi­lip yine onun kasdedildiği görüşündedirler.

Malikîler, Resulullah’m hayatından şu haberleri delil gösterirler:

  1. a) Buharî’nin Sahih’inde rivayet olunduğuna göre, Resulullah (s.a.), Necd tarafına bir seriyye gönderdi. On iki deve ele geçirdiler. Birer birer ganimet olarak bölüştüler.
  2. b) Peygamber (s.a.) Bedir esirleri hakkında: “Mut’im b. Adiyy sağ olup şunlar hakkında benimle konuşsaydı, bunları ona bırakırdım” buyurmuştur.
  3. c) Resulullah (s.a.), Hevazin esirlerini geri verdi. Halbuki bunda beşte bir vardı.
  4. d) Peygamber (s.a.): “Allah’ın size ganimet olarak verdiği şeylerden benim hakkım ancak beşte birdir, o da size verilecektir” buyurmuştur.
  5. e) Buharî’nin Sahih’inden rivayet olunduğuna göre, Abdullah b. Mes’ud şöyle demiştir: Peygamber (s.a.) Huneyn günü, ganimet konusunda bazı insan­lara üstünlük tanıdı. Bu cümleden olarak Akra b. Habis’e ve Uyeyne b. Hısn’a yüzer deve verdi. Arap eşrafından bazılarını da tercih edip fazla verdi. Bunun üzerine biri: “Vallahi bu taksimde adil davranılmadı, ya da Allah’ın rızası gö­zetilmedi”, dedi. Ben de: Vallahi, bunu peygambere mutlaka söyleyeceğim de­dim ve haber verdim. Resulullah: “Allah, kardeşim Musa’ya merhamet etsin. O bundan daha çok eziyete maruz kaldı da, sabretti”, buyurdu (ıl

Nesaî, Ata’nm şöyle dediğini nakleder: Allah’a ait beşte birle, Resulullah (s.a.)’e ait beşte bir, aynı şeydir. Resulullah (s.a.), onu alıyor, ondan veriyor, onu dilediği yere sarfediyor, onunla dilediğini yapıyordu.

Bütün bu deliller, beşde bir payın dağıtımının imama bırakıldığına, ayette zikrolunan sarf yerlerinin bir açıklama mahiyetinde olup mutlaka oralara sar-fedilmesi gerektiği şeklinde olamayacağına işaret eder. Nitekim Kurtubî şöyle der: “Eğer bu, mutlaka o yerlere sarfedileceğini ifade etseydi, Resulullah (s.a.) bazan onu bunların dışındaki kimselere vermezdi.”

3- Yetimler: Bunlar, babaları ölen müslüman çocuklardır.

4- Yoksullar: Müslümanlardan ihtiyaç sahibi olanlardır.

5- Yolcu: Bir yolculuğa çıkıp da yolda kalanlardır.

Sonra Cenabı Hak: “Eğer Allah’a inanmışsanız…” buyuruyor. Yani Allah’a, ahiret gününe ve peygamberine indirdiğine inanmışsanız, ganimetler konusunda meşru kıldığımız beşte bir emrime uyun, ya da bilin ki ganimet olarak aldığınız şe­yin beşte biri, bu beş sınıfa sarfedilir. Ona tama etmeyin. Allah’a ve O’nun Rasûlü-ne indirdiğine samimi olarak inanmışsanız, geriye kalan dört beşte birle kanaat edin. Bedir Günü: Hak ile bâtılı birbirinden ayırdığımız, kâfirlere karşı müminlere yardım ettiğimiz, müslüman ve kâfir iki topluluğun Ramazanın 17’sinde karşılaştı­ğı, Resulullah (s.a.)’in hazır bulunduğu ilk savaştır. Allah buna ve bundan başka şeylere muktedirdir. Az olduğunuz halde, sizi zafere ulaştırmaya gücü yeter. Hiçbir şey O’nu, istediğini yapmaktan, peygambere vadini yerine getirmekten alıkoyamaz.

Ayette Allah’ın koyduğu sınırları aşmaktan sakındırma vardır. Sadece bil­mek yeterli değildir. Aksine bilmenin, inanç ve amelle birlikte olması gerekir. Allah’a, peygambere, ona indirilene ve ahiret gününe iman, eşyada tasarruf hakkının Allah’a ait olduğunu, taksim işini Rasûlüne bırakmasının O’nun yet­kisinde olduğunu, dolayısıyla beşte biri bu sınıflar arasında onun taksim edece­ğini bilmektir. Çünkü zafer Allah’tandır. Meleklerle size yardım eden O’dur. Şartın cevabı, size bildirdiği taksim hususunda Allah’ın emriyle amel edin, O’na uyun, teslim olun şeklinde takdir olunabilir. “Bilin” şeklinde bir emir ol­mamasının sebebi, ilim ve inancın değil, amelin murad olunmasıdır. Çünkü “bilin” sözü, ganimetler konusunda Allah’ın emrine boyun eğmeyi, O’na teslim olmayı içine alır. [2][20]

 

Bedir’de Müminlerin Müşriklere Çok, Müşriklerin Müminlere Az Gösterilmesi

 

42- Hani siz vadinin yakın bir kenarın­da idiniz. Onlar ise en uzak bir kıyısın­da idiler. Süvariler de sizden daha aşa­ğıda idi. Eğer onlarla buluşmak üzere sözleşmiş olsaydınız, muhakkak ki ih­tilâf ederdiniz. Fakat Allah, olması ge­reken bir emri yerine getirmek için (si­zi topladı). Böylece helak olan kişi, apaçık bir delil üzere helak olsun. Diri kalan kişi de, yine açık bir delil üzere yaşasın. Şüphesiz Allah, hakkıyla işiti-cidir.

43- Hani Allah onları, rüyanda sana az göstermişti. Eğer onları sana çok gös­terseydi, elbette kaçınacaktınız ve iş hakkında çekişecektiniz. Fakat Allah sizi bundan kurtardı. Çünkü O, şüphe­siz kalblerde olanı hakkıyla bilicidir.

44- Hani siz karşılaştığınız zaman, on­ları gözlerinize az gösteriyor, sizi de onların gözlerinde azaltıyordu. Böyle­ce Allah, yerine gelmesi gereken emri yerine getirdi. İşler ancak Allah’a dön­dürülür.

 

Açıklaması

 

Ey müminler! Sizinle müşrikler arasında geçen o çetin karşılaşmayı hatır­layın. O savaşta size zafer nasip ettiği için, O’na şükredin. Çünkü siz düşmanla korkunç bir karşılaşma içindeydiniz. Siz Medine’ye yakın, kaygan kumluk bir arazide, müşrikler Medine’den uzak, Mekke tarafındaki suya yakın vadide, Ebû Süfyan’ın da içinde bulunduğu 40 kişilik Kureyşli kervan da sahil tarafın-daydı. Bu halde sizi zafere ulaştırdı. Dolayısıyla O’na şükredin.

Eğer siz ve müşrikler, savaşmak için bir yerde buluşmak üzere sözleşsey-diniz; siz az, düşmanınız çok olduğu için sizin onlardan, onların da Resulullah (s.a.) ile savaşma korkusundan dolayı sözleştiğiniz vakitte buluşmazdınız.

Fakat sizin, hiçbir sözleşme ve savaş arzusu olmaksızın karşı karşıya gel­meniz, Allahü Teâlâ’nm kudret, hikmet ve ilminin istediği, İslâm’ı aziz ve müslümanlan muzaffer kılmak, şirki zelil ve şirk ehlini rezil etmek, o karşılaşma­dan sonra, mümin dostlarını zafere ulaştırmak, kâfir düşmanlarını kahretmek, dolayısıyla müminlerin imanlarını, Allah’ın emrine itaatlarmı artırıp şükürle­rini açıklamak, gerçekleştirmek içindi.

Bu karşılaşmanın uzun vadede bir başka etkisi vardı: Kâfirlerden ölecek olanların, İslâm’ın hakikatini ispat eden açık bir delili bizzat gözleriyle gördük­ten sonra ölmeleri, müminlerden yaşayacak olanların da, Allah’ın dinini yüce kıldığını gösteren bir delili gördükten sonra yaşamaları, Çünkü Bedir olayı, imanı pekiştiren, salih amele sevkeden ve Allahü Telâlâ’nın: “Yakında o toplu­luk yenilecek ve arkalarını dönerek kaçacaklardır” (Kamer, 54/45) sözünün ger­çekleştiği açık ayetlerdendir.

“Helak olması için” ve “yaşaması için” kelimelerini istiareyle tefsir etmek sahihtir. “Helak” kelimesi küfür, “hayat” kelimesi İslâm manasında kullanıl­mıştır. Anlam şöyle olur: Aleyhinde delil, ayet ve ibret gördükten sonra küfre­decek olanın küfretmesi, gördüğü ayet ve ibretten sonra iman edecek olanın iman etmesi için. Bundan dolayı gerçekten Bedir olayı, hakla bâtılı birbirinden ayıran bir olay oldu. Peygamberlerinin kendilerine müjdelediği gibi, zafere ulaşmaları sebebiyle müminlerin lehinde bir hüccet, bâtılın askerleri olmaları sebebiyle hezimete uğramaları dolayısıyla kâfirler aleyhinde de bir hüccet ol­du.

Anlamın açıklaması: Allahü Teâlâ şöyle buyuruyor: Allah, size yardım et­mek, hakkı bâtıla üstün kılmak için, sizi düşmanınızla sözleşme olmaksızın bir araya getirdi. Böylece mesele ortaya çıktı, delil kesin olarak göründü. Hiç kim­senin herhangi bir hücceti ve şüphesi kalmadı. Helak olan da aleyhine hücceti -Bedir savaşı gözle görülür bir delildir ve aklî, nazarî burhanlardan daha etkili­dir- gördükten sonra helak oldu.

Şüphesiz Allah, her şeyi duyan ve bilendir. Kâfirlerin ve müminlerin sözle­ri, inançları ve işleri O’na gizli değildir. O, kâfirlerin dediklerini duyar, halleri­ni bilir, müminlerin dua ve niyazlarını, yardım isteklerini duyar, bilir. Onların düşmanlarına karşı yardıma müstehak olduklarını bilir, duyar ve bildiği her şeyi değerlendirir.

Ey peygamber! Allah’ın sana, uykunda kâfirleri az ve zayıf gösterdiği, se­nin de bunu ashabına haber verdiğin, onların kalblerinin ve ruhlarının rahat­ladığı zamanı hatırla.

Eğer O, onları sana gerçekteki gibi çok ve kuvvetli gösterseydi, onlardan ürker, aranızda ihtilâfa, savaş konusunda anlaşmazlığa düşerdiniz. Çünkü on­lardan bir kısmı, iman ve azmi kuvvetli, bir kısmı zayıf, işi yokuşa süren kim­seydi.

Fakat Allah, onları sana az göstermekle, böyle bir korku ve ihtilâftan sizi kurtardı. Şüphesiz Allahü Teâlâ, kalplerin gizlediği şeyleri, savaştan geri dur­maya iten zaaf ve sabırsızlık halini bilir.

Ey peygamber ve müminler! Allah’ın savaştan önce, dünya gözüyle kâfirle­ri size az gösterdiği, sizin de cesaretlendiğiniz, maneviyatınızın yükseldiği, sizi de kâfirlerin gözlerinde az gösterdiği, dolayısıyla onların aldanıp size karşı ha­zırlık yapmadığı -hatta Ebû Cehil, Muhammed’in adamları doyumlarına günde bir deve yetecek kadar az, onları hemen tutun, bağlayın, demişti- o zamanı ha­tırlayın.

Cenab-ı Hak bunları, müminlerin zaferine ve İslâm’ın yücelmesine, kâfir­lerin hezimete uğramasına, küfür ve şirkin zelil olmasına bir hazırlık kıldı.

İbni Ebî Hatim ve İbni Cerir, İbni Mes’ud’dan şöyle rivayet ederler: Bedir Günü, onlar bizim gözümüze az gösterilmişlerdi. Hatta ben yanımdaki bir ada­ma, onları yetmiş kadar mı gördüğünü sordum. O, hayır, yüz falan dedi. Niha­yet onlardan birini yakalayıp sorduğumuzda, bin kişiydik, dedi.

Bunların hepsi, savaştan önce olan şeylerdi. Savaş sırasmdaysa, kâfirler müslümanlan kendi sayılarının iki katı gördü. Korkuları arttı, maneviyatları zayıfladı. Nitekim Cenab-ı Hak, bunu şöyle ifade eder: “Muhakkak karşılaşılan iki toplulukta sizin için bir ibret vardı. Bir topluluk Allah yolunda savaşıyor­lardı ve diğeri ise kâfirdi. Onlar öbürlerini gözleriyle kendilerinin iki katı ola­rak görüyorlardı. Allah dilediğini yardımıyla destekler. Şüphesiz bunda basiret sahipleri için bir ibret vardır” (Al-i İmran, 3/12).

Sonra Cenab-ı Hak şöyle buyuruyor: “İşler ancak Allah’a döndürülür”.[3][21]

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.