sohbetlerözlü sözleryazarlarmakalelervideolartefsir derslerikavram derslerimedaricus salikin

VEHBE ZUHAYLİ (RH.A)’İN BAKIŞ AÇISIYLA ENFAL SURESİ 45. VE 47. AYET-İ KERİMELER

VEHBE ZUHAYLİ (RH.A)’İN BAKIŞ AÇISIYLA ENFAL SURESİ 45. VE 47. AYET-İ KERİMELER
Aralık 27, 2025 09:57
6
A+
A-

Allah’ı Anmak, Düşman Karşısında Sebat, İtaat Etmek Ve Birbiriyle Çekişmemek

 

45- Ey iman edenler! Bir (kâfir bir) top­lulukla karşılaştığınızda sebat edin ve Allah’ı çok anın (dua edin). Ta ki um­duğunuza kavuşasınız.

46-  Allah’a ve O’nun Rasûlüne itaat edin. Birbirinizle çekişmeyin. Sonra zaafa düşersiniz, rüzgârınız gider. Bir de sabredin. Şüphesiz Allah sabreden­lerle beraberdir.

47- Çalım satarak, insanlara gösteriş yaparak (O’nun yurtlarından insanları alıkoymak için) yurtlarından çıkanlar, Allah yolundan alıkoyanlar gibi olma­yın. Allah onların yaptıklarını çepe­çevre kuşatıcıdır.

 

Açıklaması

 

Bu ayetler, Allah’ın mümin kullarına, düşmanla karşı karşıya geldiklerin­de, karşılaşma kurallarının ve cesaret yolunun öğretilmesi mahiyetindedir. Bunlar, savaşlarda gerekli olan kurallar ve ordu için lüzumlu gerçek sağlam esaslardır.

Birinci kural:

Düşmanla karşılaşınca, nefsi savaşa hazırlamak suretiyle sebat etmek ve geri dönüp kaçmayı aklından geçirmemek. Bu, savaş esaslarının en önemlisi olduğu için Cenabı Hak da bununla başladı: “Ey müminler! Bir toplulukla kar­şılaştığınızda sebat edin.” Yani düşmanınız olan kâfirlerden bir toplulukla sa­vaştığınız zaman, onların önünde sağlam ve kararlı olun. Savaştan geri dönüp kaçmaktan sakının. Sebat, savaşta temel unsur ve zafer sebebidir. Kaçmak ise, Allah’ın cezalandırdığı büyük bir suçtur. Çünkü bu, ümmete karşı işlenmiş bü­yük bir hatadır.

Sahihayn’da, Abdullah b. Ebi Evfa’dan rivayet olunduğuna göre, Resulul-lah (s.a.) düşmanla karşılaştığı bazı gazalarda, güneş zevalden devrilinceye ka­dar bekledi, daha sonra ayağa kalkarak: “Ey müslümanlar! Düşmanla karşı­laşmayı arzulamayın. Allah’dan savaş felâketinden korumasını isteyin. Eğer karşılaşırsanız, o zaman da sabredin. Bilin ki, cennet kılıçların gölgeleri altın­dadır” buyurdu.

Abdurrezzak, Abdullah b. Amr’m şöyle dediğini rivayet eder: Resulullah (s.a.): “Düşmanla karşılaşmayı temenni etmeyin. Allah’tan savaş felâketinden korumasını isteyin. Eğer karşılaşırsanız o zaman da sebat edin. Allah’ı anın. Onlar bağırıp çağırırlarsa, siz susun” buyurdu.

Hafız, Ebu’l-Kasım el-Taberanî, Zeyd b. Erkam’ın Resulullah (s.a.)’den merfu olarak şu hadisi naklettiğini rivayet eder: “Allah üç şeyde susmayı sever: Kur’an okunurken, savaş esnasında ve cenazede…”

İkinci kural:

Allah’ı, kalp ve dille çokça zikretmek, yardım ve zafer konusunda yalvarıp dua etmek. Çünkü zafer ancak Allahü Teâlâ’nm yardımıyla olur. Savaş esna­sında Allah’ı zikretmek de Allah’a kulluğu gerçekleştirir, imanın manasını, iş­leri O’na havale etmeyi, O’na tevekkülü bildirir. Manevi gücü kuvvetlendirir. Onu zikirle kalbler huzura kavuşur, zafer ve refahı umar, O’na dua ile üzüntü ve korkular dağılır. Allah yolunda ölmek tatlı gelir.

“Ta ki umduğunuza kavuşasınız.” Yani bu sebat ve Allah’ı zikir, mükafat ve sevab kazanma, düşmana karşı zafer elde etme vasıtalarındandır. Merfu ha­diste şöyle gelmiştir: Allahü Teâlâ şöyle buyuruyor: “Şüphesiz ki benim kulum, işini yaparken de beni zikreden kimsedir.” Yani, işi onu, beni zikirden, bana du­adan ve benden yardım istemekten alıkoymaz. Allahü Teâlâ’yı zikreder, onu unutmaz, ona tevekkül eder, düşmanlarına karşı ondan yardım ister. Sebat ve sabır galip gelmenin ve umduğunu bulmanın temelidir.

Bu da gösteriyor ki Allah’ı zikretmek, savaş ve barış, hastalık ve sağlık, yolculuk veya ikamet olmak üzere, kulun her halinde arzu edilen bir şeydir.

Üçüncü kural:

Allah ve Rasûlüne, kulun emrolunduğu ve nehyolunduğu her şeyde itaat etmek… Allah’ın bize emrettiği şeyi emir bilip yapmamız, nehyettiği şeyden çe­kinmemiz… Çünkü Allah’a ve Rasûlüne itaat, savaşta ve savaş dışında başarı ve zaferi gerçekleştirmenin sebeplerindendir. Çünkü itaat, düzen ve intizam sağlar, anarşi ve dağınıklığı giderir. Savaş ise düzeni, düzene saygıyı, en üst ve en mükemmel düzeyde nizam sevgisini gerektirir.

Dördüncü kural:

Saf, söz ve hedef birliği, çekişmeye ve ayrılığa düşmemek. Çünkü düşman­la karşılaşıldığında saflarda ve sözlerde birlik temel kuraldır. Çekişme ve ayrılığa düşmekse, gevşeme ve korkaklığı, bozguna uğrayıp düşmana yenilmeyi ge­rektirir.

O halde birbirinizle çekişmekten sakının. Çünkü bu gücü kıran, toplumla­rın bünyesine engel olan, kahramanlık duygusunu yok eden ve kuvveti parça­layan, devletin varlığını, düşmana yönelme gücünü ortadan kaldıran şeydir. Milletler, içine düştükleri ayrılıklar, görüş farklılıkları ve itirazları sebebiyle yok olmuştur.

Beşinci kural:

Zorluklara ve şiddetlere karşı sabır, düşmanın işkencesine tahammül… Çünkü sabır, cesur ve kuvvetli kimsenin silahıdır. Allah da sabredenlerle bera­berdir, onlara yardımını, zaferini nasip eder.

İbni Kesir şöyle der: Sahabe (r.a), kahramanlık, Allah ve Rasûlünün em­rettiği ve gösterdiği şeylere uyma konusunda, kendilerinden önceki ümmetler­den ve nesillerden hiç kimsenin sahip olmadığı ve kendilerinden sonraki nesil­lerden de hiç kimsenin sahip olamayacağı bir üstünlüğe sahipti. Çünkü onlar, Hz. Peygamber (s.a.)’in bereketiyle ve emrettiği şeylerde ona itaatları sebebiy­le, az zamanda ve sayıları Rum, Acem, Türk, Slav, Berber, Habeş, Sudan, Kıptî ve diğer milletlerin asker sayısı açısından daha az olmasına rağmen, kalpleri kazanarak, doğudan batıya, ülkeler fethettiler. Hepsini yenip Allah’ın dinini yükselttiler. Dinini, diğer dinlerden yüce kıldılar. İslâm Devleti, otuz yıldan da­ha az bir süre içinde dünyanın doğusuna ve batısına yayıldı.[1][22]

Kur’ân-ı Kerim’de genel olarak emirle nehyi beraber zikreden Cenab-ı Hak, müminlere sözü edilen savaş kurallarını -ki onlardan biri de, müminlerin aralarında çekişmelerini nehyetmesi- ve edeplerini emretmekle beraber, müş­rik Mekkelilerin haline benzemekten de nehyetmiştir: “Çalım satarak, insanla­ra gösteriş yaparak yurtlarından çıkanlar… gibi olmayın.”

Yani yurtlarından, kervanı korumak için, şımarık bir halde böbürlenerek sahip oldukları kuvvet, zenginlik ve mal çokluğuna aldanarak insanlara karşı övünüp kibirlenerek, insanların beğenisini kazanma düşüncesiyle çıkan Mekkeli müşriklere benzemeyin. Nitekim Ebû Cehil, kendisine kervan kurtuldu, artık geri dönün dendiğinde “Hayır, vallahi, geri dönmeyeceğiz. Bedir suyuna varacağız, develer kesip, içkiler içeceğiz, şarkıcı kadınlar, bize şarkı söyleyecek, araplar o günümüzü ebediyen anlatacak” demişti. Emrolunduğunuz şeylere uyun, nehyolunduğunuz şeylerden kaçının, müşrik, şımarık, sahip oldukları iyi durumlarıyla kendilerini üstün bilen insanlara gösteriş yapan düşmanlarınıza benzemekten sakının. Çünkü durum onların aleyhine döndü. Ölüm kadehlerini içtiler, sonsuz bir azaba, zelil ve rezil hale düştüler.

Onlar, Mekke’den insanları İslâm’dan ve ilahî davetten alıkoymak arzu­suyla çıkmışlardı.

Genellikle kalbleri küfür, cehalet ve kinle dolu insanlardan meydana gelen bu tür işlerin hepsi de, ölüm, yıkım ve yok oluşun nedenleridir. Onun için ayet, yasaklama ve tehdidi, kâfirlerin gösteriş, şımarıklık, kibir, hakkı reddetmek ve ona düşmanlık etmek gibi özellikleriyle birlikte içine almaktadır.

“Allah onların yaptıklarını çepeçevre kuşatıcıdır”. Yani bilir. Dolayısıyla onları, dünya ve ahirette ağır bir şekilde cezalandırır.

Bunda, niyetin ve amelin samimi olmasına, Resulullah (s.a.)’e yardıma, onun Allahü Teâlâ katından getirdiği dine destek olmaya teşvik vardır. [2][23]

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.