VEHBE ZUHAYLİ (RH.A)’İN BAKIŞ AÇISIYLA ENFAL SURESİ 50. VE 54. AYET-İ KERİMELER
Kötü Amellerinden Dolayı Firavun Hanedanı Gibi Müşrik Kafirlerin Helak Edilmeleri
50- Melekler, o kâfirlerin yüzlerine ve arkalarına vura vura ve: “Tadın o yakıcı azabı” diye diye canlarını alırken
görmeliydin.
51- Bu, ellerinizin daha önce yaptığı yüzündendir. Şüphesiz Allah, kullarına zulmedici değildir.
52- Firavun hanedanıyla, onlardan öncekilerin gidişi gibidir. Onlar, Allah’ın ayetlerini (inkâr ile) kâfir olmuşlardı da, O da kendilerini günahları yüzünden yakalamıştı. Şüphesiz Allah, en büyük kuvvet sahibidir, cezası pek şiddetlidir.
53- Bunun hikmeti şudur: Bir kavim nefislerinde olanı değiştirmedikçe, Allah onlara ihsan ettiği nimeti değiştirmez. Şüphesiz Allah, hakkıyla işitici-dir, kemaliyle bilicidir.
54- Firavun hanedanıyla onlardan öncekilerin gidişi gibidir. Onlar Rableri-nin ayetlerini yalan saymışlardı. Biz de günahları yüzünden kendilerini helak etmiş, Firavun hanedanını da suda boğmuştuk.
Açıklaması
Ey Muhammedi Melekler tarafından canları alınırken, kâfirlerin halini görseydin, bunun ne kadar korkunç bir şey olduğunu anlardın. Melekler, onların yüzlerine ve sırtlarına ateşten çomaklarla vuruyor ve onlara: “Tadın ahiret-teki ateşin azabını” diyerek ruhlarını cesetlerinden şiddetle çıkarıyorlardı. Onlara bu şiddetli azap ve elem verici dayağın dünya hayatlarında yaptıkları, işledikleri küfür ve zulüm gibi kötü şeyler sebebiyle olduğunu söylüyorlardı. Günahların, ayaklar ve diğer organlarla da işlendiği halde, ellere nisbet olunmasının sebebi, amellerin çoğunun ellerle yapılmış olmasından dolayıdır.
Allah’ın sizi bu şekilde cezalandırması zulüm değil, adalettir. Çünkü Allah yarattığı hiç kimseye zulmetmez. O, hiçbir zaman zulmetmeyen, âdil hakimdir. Kıyamet gününde doğru terazileri koyar, her hak sahibine hakkını verir. Hiçbir kişi, hiçbir şekilde zulme uğramaz. Müslim’in Ebû Zer vasıtasıyla Resulullah (s.a.)’den rivayet ettiği sahih kudsî hadisde şöyle buyurulmuştur: “Allahü Teâlâ şöyle buyuruyor: Ey kullarım! Ben, nefsime zulmü haram kıldım, sizin aranızda da haram kıldım. O halde birbirinize zulmetmeyiniz. Ey kullarım! Amellerinizi sizin için tesbit ediyorum. Kim hayır görürse Allah’a hamdetsin. Kim de, başka bir şey görürse, ancak kendini eleştirsin…”
Sonra Allahü Teâlâ, bir karşılaştırma yapıyor, Müşriklerin azabına bir örnek verip: “Firavun hanedanıyla onlardan öncekilerin gidişi gibi” buyuruyor. Yani Cenabı Hak, Muhammed (s.a.)’in peygamberliğini yalanlayıp inkâr eden müşriklere, onlardan önce peygamberlerini yalanlayan ümmetlere yaptığını yaptı. Bunların küfürdeki durumu, tıpkı Firavun hanedanının küfürdeki durumu gibidir. Onlar suda boğulmakla, bunlar da öldürülmek ve esir olunmakla cezalandırıldılar. Şu müşrikler ve kâfirler, Rablerinin ayetlerini inkâr ettikleri için, bu günahları sebebiyle, Allah onları muktedir, güçlü bir kimsenin yakaladığı gibi yakalayarak helak etti. Her ikisinin de davranışı, yolu bir olduğu için, ceza da aynı cinsten oldu.
“Şüphesiz Allah, en büyük kuvvet sahibidir, cezası pek şiddetlidir.” Yani Allah çok kuvvetlidir, ona hiçbir varlık üstün gelemez, hiçbir varlık elinden kurtulamaz. Buharî, Müslim ve İbni Mace’nin, Ebû Musa el-Eş’arî (r.a)’dan rivayetine göre Resulullah (s.a.) şöyle buyurmuştur: “Şüphesiz Allahü Teâlâ zalime mühlet verir. Öyle ki, birde onu yakaladı mı, artık kurtulamaz.”
Sonra Allahü Teâlâ hükmünde -bir kimseye lütfettiği nimeti, ancak onun işlemiş olduğu günah sebebiyle değiştirdiğini ifade ederek- tam adaletli olduğunu belirtmekle; o gelen azabın kötü amelden dolayı geldiğini, Kureyş’i Allah’ın kendilerine verdiği nimetleri inkâr ettikleri için helak ettiğini haber vermektedir. Nitekim şu ayet de bunu ifade eder: “Allah bir kavmi, özlerindekini değiştirip bozmadıkça, şüphesiz onun halini değiştirip bozmaz. Allah bir kavmin de kötülüğünü dilemedi mi, artık onun alıkonmasına çare yoktur. Onun için, ondan başka bir veli de yoktur” (Ra’d, 13/11).
Açıkça anlaşılıyor ki, nimetlere hak kazanmak, inanç düzgünlüğüne, güzel amele ve ahlâk yüceliğine bağlıdır. Nimetlerin elden gitmesi de küfür, bozgunculuk ve kötü ahlâk sebebiyle olur. Ancak bazan bu yavaş yavaş olabilir. Nitekim Cenab-ı Hak başka bir ayette: “Biz onları bilmeyecekleri bir yerden derece derece azaba yaklaştıracağız.” (Kalem, 68/44) buyurur.
Bütün insanlar, Allah’ın gözetimi altındadır. Onun için: “Şüphesiz Allah, hakkıyla işitici ve kemaliyle bilicidir” buyuruyor. Yani, peygamberi yalanlayanların söylediklerini işiten ve yaptıklarını bilendir.
Sonra Cenab-ı Hak, geçen sözü pekiştirmekte ve onu açarak bir daha: “Firavun hanedanının gidişi gibi” buyurmakta, bu suretle benzerlik yönünü pekiştirmekte, birinci sözde yakalamaktaki maksadı -boğmak- ölüm anında başlarına gelen cezayı, ahirette de kabirde gelecek olan şeyi açıklamakta, azabın birinci sebebinin, Allah’ın ayetlerini, yani ilâhî delilleri inkâr etmek ve ikinci sebebinin Rablerinin ayetlerini yalanlamak yani terbiye, ihsan ve nimet şekillerini -çok ve birbiri ardınca gelmiş olmalarına rağmen- inkâr olduğunu açıklamaktadır. “Rablerinin ayetleri” sözü de nimete karşı nankörlük ve hakkı inkâra daha çok işaret etmektedir.
Kısacası bu azap edilenler, hem Allah’ın varlığını ve birliğini, hem de Allah’ın kendilerine lütfettiği nimetleri inkâr etmişlerdi.
Cenab-ı Hak ayeti: “Hepsi de zalimlerdi” sözüyle bitirmiştir. Yani Kureyş müşrikleri de, Firavun hanedanı da hem küfür ve masiyetle kendilerine zulmetmişler, hem de eza vermekle diğer insanlara zulmetmişlerdi. Şüphesiz Alla-hü Teâlâ da, onlara verdiği nimetleri onlardan alarak zulüm ve günahları sebebiyle, onları helak etti. Allah onlara zulmetmedi, fakat onlar, kendilerine zulmettiler. Rabbin hiç kimseye zulmetmez.
Kureyş müşrikleri, küfürleri ve masiyetleri sebebiyle, sadece öldürülme ve nimetlerin ellerinden alınması cezasıyla cezalandırıldılar. Ondan öncekilerin azabı ise, daha şiddetli oldu. Firavn hanedanının denizde boğulması, Ad kavmine rüzgâr ve Semud kavmine de çok şiddetli bir çığlığın gönderilmesi gibi. [1][26]