sohbetlerözlü sözleryazarlarmakalelervideolartefsir derslerikavram derslerimedaricus salikin

Allah (c.c)’nun Sübûti Sıfatlarından “KELAM”

Allah (c.c)’nun Sübûti Sıfatlarından “KELAM”

 

  • Kelam

Allah (c.c)’ın harf, ses, hece ve kelime gibi vasıtalara ihtiyaç duymadan konuşmasıdır. Allah’ın kelamı yaratıkların kelamına benzemez. Kelam sıfatının taalluku ile ilahi kitaplar meydana gelmiştir. Allah’ın peygamberler ve meleklerle konuştuğuna dair nasslar mevcuttur.

Kelam sıfatı, Yüce Allah’ın kemal sıfatlarından olup zatı ile kaimdir. Kelam sıfatının zıddı olan konuşmamak ve dilsizlik Allah için muhaldir. Allah kelam sıfatı ile emreder, nehyeder ve haber verir.

Kelam sıfatı, ilim ve irade sıfatlarından başka olmakla beraber ilim sıfatı gibi vacib’e, caiz’e, müstahil’e, mevcuda ve maduma taalluk eder. Hiç bir şey kelam sıfatının dışında olamaz.

Bütün mahlukatın kendilerine göre bir dilleri vardır. Her mahlukun dilini Allah ( c.c) yaratmıştır, bilir ve anlar. Dilediği kelamını dilediği kuluna ulaştırır ve anlatır. Yüce Allah’ın kelam sıfatının olduğu hem aklen hem de naklen sabittir.

Yüce Allah’ın kelam sıfatının varlığına delalet eden Kur’an-ı Kerim’de ayetler mevcuttur. Bunlardan iki tanesini okuyalım.

 

وَلَمَّا جَاء مُوسَى لِمِيقَاتِنَا وَكَلَّمَهُ رَبُّهُ قَالَ رَبِّ أَرِنِي أَنظُرْ إِلَيْكَ قَالَ لَن تَرَانِي وَلَكِنِ انظُرْ إِلَى الْجَبَلِ فَإِنِ اسْتَقَرَّ مَكَانَهُ فَسَوْفَ تَرَانِي فَلَمَّا تَجَلَّى رَبُّهُ لِلْجَبَلِ جَعَلَهُ دَكًّا وَخَرَّ موسَى صَعِقًا فَلَمَّا أَفَاقَ قَالَ سُبْحَانَكَ تُبْتُ إِلَيْكَ وَأَنَاْ أَوَّلُ الْمُؤْمِنِينَ

 

Musa, belirlediğimiz yere (Tur’a) gelip Rabbi de ona konuşunca, “Rabbim! Bana (kendini) göster, sana bakayım” dedi. Allah da, “Beni (dünyada) katiyen göremezsin. Fakat (şu) dağa bak, eğer o yerinde durursa sen de beni görebilirsin.” dedi. Rabbi, dağa tecelli edince onu darmadağın ediverdi. Musa da baygın düştü. Ayılınca, “Seni eksikliklerden uzak tutarım Allah’ım! Sana tövbe ettim. Ben inananların ilkiyim” dedi.( Araf Suresi: 143)

Hz. Musa’nın kelimullah olduğu yani Allah (c.c) ile konuştuğu nassla sabittir. Esasen Allah’ın kitaplarının varlığı da Allah’ın kelamının varlığının en büyük ispatıdır. Okuduğumuz bu ayet-i kerimede Hz. Musa’nın Allah (c.c) ile konuşmasıyla beraber sevgi ve iştiyakının şiddetinden Yüce Allah’ı bizzat görmek istiyor. Allah ( c.c) ‘da buna bir insan takatinin güç yetiremeyeceğini insan gücüne göre çok metin olarak bulunan dağın dahi ilahi tecelliye takat getiremeyeceğini beyan buyurarak ancak Hz. Musa’nın isteğini doğrudan red etmeyerek tecellinin mahiyetini cüz en dahi olsa bildirmek suretiyle dağa bakmasını emrediyor. Dağa tecelli ettiği vakit Hz. Musa görmeye dayanamayarak baygın olarak düşüyor. Ayıldığı vakit istek de dozaşı artırdığım anlayınca Hz. Musa Cenabı Hakka “Sen her türlü noksanlıktan münezzehsin ben sana tevbe ettim ve ben Mü’minlerin ilkyim” dedi.

Bu ve benzeri ayet-i kerimeler Allah (c.c)’ın aynı zamanda kelamının olduğuna delalet etmektedir. Bu husustaki diğer bir ayet-i kerimeyi okumaya devam edelim;

 

قُل لَّوْ كَانَ الْبَحْرُ مِدَادًا لِّكَلِمَاتِ رَبِّي لَنَفِدَ الْبَحْرُ قَبْلَ أَن تَنفَدَ كَلِمَاتُ رَبِّي وَلَوْ جِئْنَا بِمِثْلِهِ مَدَدًا

 

De ki: “Rabbimin sözlerini yazmak için denizler mürekkep olsa ve bir o kadar da ilave etsek (denizlere deniz. katsak); Rabbimin sözleri tükenmeden önce denizler tükenirdi.”( Kehf Suresi: 109)

İnsanın bildiği en büyük su kaynağı denizlerdir. Okyanuslar, denizler ve bütün akarsular ve de bunların bir misli daha mürekkeb olsa bütün insanlar, cinler ve melekler katip olsalar Yüce Allah’ın kelamını (kelimelerini) yazmaya kalkışsalar Allah (c.c)’ın kelamı bitmeden onlar tükenirler.

Allah’ın kelamının varlığı kesin olduğu gibi bu kelamın sonsuzluğuda kesindir. Ayet-i kerimede verilen misaller bu hakikati ihtiva etmektedir.

Okuduğumuz bu ayetler ve buna benzer diğer bazı ayetler de Yüce Allah’ın konuştuğu beyan olunmaktadır.

Allah (c.c)’ın kelam sıfatının mevcudiyeti hususunda İslam uleması ittifak halindedir. Diğer sıfatı Celilelerde de olduğu gibi kelam sıfatının mahiyeti ve keyfiyetinin bilinmesi mümkün değildir.

Kelamullah’ın mahluk olup olmaması konusunda bazı mezheplerin ihtilafı olmuştur. Selef ulemasına göre Kur’an’ı Kerim Allah kelamı olarak mana, lafız ve harfler olarak mahluk değildir. Ancak beşerin yazdığı harf ve okuması (sesi) hadistir.

Mutezile mezhebine göre Kur’an’ı Kerim mahluktur denilmiştir. Uzun yıllar bu hususta büyük tartışmalar olmuştur. Mutezileden başkada bu hususta çeşitli mezheplerin muhtelif görüşleri olmuştur. Hatta sırf bu konuda· Abbasiler Döneminde Kur’an mahluktur demeyen islam uleması çeşitli baskılar altında tutulmuştur. Bazılan ölüm cezasına çaptırılmış bazılarıda zindanlara atılmıştır.

Bunlardan: Lafziyye (Kur’an lafızcılan) denilen bu mezhebin görüşü “Kur’an hadistir, lafzıyla beraber de mahluktur” demiştir. İmam Ahmed bin Hanbel (r.a.h) ise bunlar hakkında” her kim Kur’an mahluktur derse o cehmiyedendir” demiştir. İşrakiyye mezhebine göre “Kelamullah kelamı nefsi ile Allah’ın başkasında yarattığı ses ve harfler arasında müşterektir” demişlerdir. Hudusiyye mezhebine göre “Kur’an mahluk değildir fakat ses ve harflerden müteşekkildir, ses ve harflerde hadistir” demişlerdir. İktiraniyye mezhebine göre “Kur’an mahluk değildir. Fakat ses ve harflerden ibaret olarak aynen kadimdir. Ezelden bunlar toplanmışlardır” demişlerdir. Halkiyye mezhebine göre ” Kur’an mahluktur. Allah ile kaim değildir. Fakat Allah kelamıdır” demişlerdir. Vakıfa mezhebine göre ” Kur’an mahluk değil, mahlukun dışında da değildir. Çünkü sıfatı vasıflanmaz” demişlerdir. Baziyye mezhebine göre “Kur’an’ın bazısı mahluk bazısı değildir” demişlerdir. Hadsiye mezhebine göre “Kur’an kelamullahtır. Allah ile kaimdir. Yalnız hadis’tir muhdes değildir, fiildir fail veya mef’ul değildir” demişlerdir. Filozoflara göre “Kelamullah Yüce Allah’ın ilim ve iradesine göre ihdas ettiği bir şeydir. Bizzat kaimdir. Allah’ın beşeri nefislere ifade buyurduğu manadır ki kelamullah; hadis, mahlük, kadimul ayn, kadimun nev-i gibi vasıflar ile vasıflanamaz” diyerek daha önceki sebeiyyenin görüşlerine katılmışlardır.

Ehl-i sünnet mezhebleri Maturidiyye ve Eşariyye, selef (Bunlar günümüzki selefılerden farklı olan ilk seleflerdir) ile aynı görüştedirler. Ancak kelam-ı nefsi ve kelam-ı lafzi diyerek kelamı iki kısma ayırmışlardır. “Kelam-ı Nefsi; Allah’ın zatı ile kaim olup mahiyeti Allah’ın diğer sıfatları gibi idrak edilemez olup ezeli ve baki bir sıfattır. Kelam-ı lafzi ise kelamın nefsine delalet eden ses ve harflerden oluşan Kur’an’ın lafzıdır ki bu (kelam-ı lafzi) hadistir” demişlerdir. Bu şekilde selefilerle ortak bir görüş bulunmuştur. Selef zaten ehl-i sünnet olup, ehl-i sünneti hassa diye de tesmiye olunmuştur.

Yüce Allah’ın kelam sıfatı diğer sıfatları gibi Allah (c.c)’ın zatıyla kaim olup ezelidir, bakidir hak olan bir sıfattır. Kelam sıfatının inkarı ittikadı bozar.

İtikadımıza göre Kur’an’ı Kerim Kelamullahtır. Bunu böyle kabul etmeyenler ehl-i sünnet itikadından sayılmazlar.

Yüce Allah’ın kelam sıfatı ezeli olduğuna göre Kelamullah’ta ezelidir. Bu itibarla Kur’an’ı Kerimde mahluk değildir. Ancak insanların yazdığı harfler, insanın kıraatından çıkan sesler bundan ayrı olarak mahluktur.

Kelam sıfatı hususunda daha fazla detay ve tartışmalara yer vermeye gerek görmeyip bu kadar izahla iktifa etmek yeterli olur kanaatindeyiz.

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.