sohbetlerözlü sözleryazarlarmakalelervideolartefsir derslerikavram derslerimedaricus salikin

ALLAH(C.C) KATINDA GEÇERLİ TEK DİN İSLAMDIR

A+
A-

Yeryüzüne kulluk yapmak gayesiyle gönderilen insanın bu kulluğu doğru mercie yöneltebilmesi için Din kavramının mahiyetini idrak etmelidir. Zira bu noktadaki eksik ve yanlış bilgi insanı Allah(Celle Celaluhu)’tan başkasına kulluk yapma zilletine mahkûm edecektir.

“‘Din’ kelimesi çok geniş bir anlam sahasına sahiptir. Kur’an’da ve hadislerde birçok manada kullanılan bu kelime, kavram olarak insanlığın en önemli faaliyeti olan inanmayı, bir yaratıcıya itaat ve ibadet etmeyi, ahlaki davranışları, fazilet ve iyilikleri, toplumsal düzeni, doğru yolda olmayı ifade eder.

Sözlük Anlamı:

 

‘Din’ kelimesi ‘deyn’ kökünden gelir ve sözlükte şu anlamlara gelir:

Üstünlük, egemenlik, itaat, zorlamak, itaatkâr olarak kendini bir güce teslim etmek, borçlanmak.

Birinin emrine girmek, onun emrine amade olmak, onun hakimiyet ve otoritesi altında boyun eğmeyi kabul etmek.

Şeriat, kanun, yol, millet, âdet, taklit.

Hesaba çekmek, ceza veya mükâfat vermek.

İsim Olarak Anlamı:

 

İsim olarak ‘din’ kelimesi aşağıdaki manaları kapsamaktadır:

İyi ya da kötü karşılık.

Âdet ve alışkanlık.

İtaat, zillet, bağlılık, üstünlük sağlamak, galip gelmek.

Hakimiyet, mülk ve hüküm.

Bir şeye zorlamak.

İtaat etmek, ya da tersi olarak isyan etmek.

Bir şeyi alışkanlık haline getirmek.

Şeriat ve millet, yani Tevhid inancı.

 

Istılah Olarak Dinin Anlamı“Yüce Allah’ın, kullarının kendisi vasıtası ile hakka ulaşmaları için peygamberleri aracılığı ile akıl sahibi insanlara tebliğ ettiği, onları dünya ve ahiret mutluluğuna kavuşturan sistem, Allah’ın koyduğu hükümler.” anlamındadır. Bu anlamıyla din hem inanç konularını hem de amelî konuları kapsamaktadır. Her peygamberin getirdiği “millet” hakkında da kullanılabilir. Allah’tan geldiği için (Allah’ın dini şeklinde) Allah’a; Peygamber tarafından tebliğ edildiği için (Peygamber’in dini şeklinde) peygambere; ona uyup bağlandıkları için de (meselâ “Müslümanların dini” şeklinde) ümmete izafe edilebilir (Râgıp el-Isfâhânî, el-Müfredat fî Garîbi’l-Kur’an)

 

-Din’in Kur’an’daki Anlamları:

 

‘Din’ kelimesi Kur’an-ı Kerim’de borç anlamına gelen ‘deyn’ hariç, dört anlamda kullanılmaktadır:

 

1-En yüce kudrete teslim olma, itaat etme, boyun eğme anlamında.

 

“De ki: ‘Ben, Allah’a din’i halis kılarak, ibadet etmekle emrolundum. Bana Allah’a teslim olan müslümanların ilki olmam emredildi,’” (Zümer: 39/11-12)

“Göklerde ve yerde ne varsa O’nundur, din de (itaat ve kulluk da) sürekli olarak O’nundur. Böyleyken Allah’tan başkasından mı ittika ediyorsunuz (korkup çekiniyorsunuz)?” (Nahl: 16/52)

Bu âyetlerde ve benzerlerinde ‘din’, yüksek bir otoriteye boyun eğme, ona itaat etme ve ona kul olma anlamında kullanılmaktadır. Din’in Allah’a has kılınmasının manası, hakimiyeti, hüküm koyma hakkını, ibadet ve itaat edilmeye layık olmayı yalnızca Allah(Celle Celaluhu)’a ait kabul etmektir. Kulluk anlamında Allah(Celle Celaluhu)’tan başkasına boyun eğmemek, O’ndan başkasına ibadet etmemek, kulluğa ait bütün hükümleri O’ndan almak demektir. Hiç şüphesiz kâinatın tek ilahı Allah(Celle Celaluhu)’ tır. Bütün kâinatı o yaratmış ve yarattığı şeyler üzerine bir düzen koymuştur.

 

 

Şöyle bir dikkatlice incelendiğinde güneş, yıldızlar, ay, ağaçlar, hayvanlar vs. canlı cansız her mahlukun, Allah’ın onun üzerine koyduğu düzenin dışına çıktığı görülemez. “Güneşin ve ayın konumları ve hareketleri belirli bir hesaba dayanır. Bitkiler ve ağaçlar O’nun buyruğuna boyun eğerler.” (Rahman 5-6)

Bu sebeple tüm evrende eşsiz bir uyumun nizam ve intizamın olduğunu görmekteyiz ki bu da kâinat üzerinde zerreden kürreye tek ilahın Allah olduğunun delilidir. “Eğer yerde ve gökte Allah’tan başka ilahlar olsaydı yerin ve göğün düzeni altüst olurdu.” (Enbiya 22)

Yaratılmışların yaratanına itaatleri ile kâinat herhangi bir bozulmuşluğa uğramadan varlığını devam ettirmektedir.

İnsan da bu kâinatın bir parçasıdır. Ona da hayatı veren verdiği hayata bir ölçü ve nizam koyan elbette Alemlerin Rabbi Allah(Celle Celaluhu)’tır. Diğer mahlukat gibi o da hayatında onun koyduğu düzene, emir ve nehiylere uymak zorundadır. Kendisini, yaratıcısına her an itaat eden diğer mahlukattan farklı görmemelidir.

Güneş’te yörüngesinde akıp gitmektedir. Bu, üstün ve bilen Allah’ın kanunudur.” (Yasin 38) mademki güneş dahi kendisine belirlenmiş yasanın dışına çıkamıyor ve Allaha itaat ediyorsa insanın da kime boyun eğmesi gerektiğini Allah cc kitabında belirtiyor.

“O halde sen de dini Allah’a has kılarak ihlas ile kulluk et.” (Zümer 2) elbette ki insanda yegâne mabud olan Allah’a teslim olmak zorundadır. Ancak nasıl bir teslimiyet işte dikkat çekmeye çalıştığımız nokta burasıdır “DİNİ ALLAH’A HAS KILMAK” ile gerçekleşen bir teslimiyet… Bu noktayı Seyyid Kutub (r.a) Fizilalil Kur’an adlı tefsir kitabında zümer suresinin ikinci ayetinin tefsirinde çok net açıklamaktadır:

“Bu, Peygamberimizin bütün insanları kendisine çağırdığı yoludur: Yalnız Allah’a kulluk. Dini sadece O’na tahsis etme bütün bir hayatı bu Tevhid ilkesi üzerine kurma.

Allah’ı birleme ve dini yalnız O’na tahsis etme, sadece dille bir çırpıda söyleniveren bir sözden ibaret değildir: Bu, eksiksiz bir hayat programıdır: Vicdandaki, düşünce ve inançta meydana gelen bir inkılab ile başlar. Bireyin ve toplumun hayatını kuşatan bütün bir düzen ile sona erer.

Allah’ı birleyen bir kalp, yalnız O’na boyun eğer. O’nun dışında kimseye başını eğmez. O’ndan başkasından bir şey istemez. Yaratıklarından birine güvenip dayanmaz. O’na göre güçlü olan yalnız Allah’dır.

Tüm kulları üzerinde hâkim ve üstün olan yalnız O’dur. Bütün kullar güçsüz ve zayıftır O’nun yanında. Kullar O’na ne bir fayda ne de bir zarar verebilirler. Bu nedenle insanların onlardan birine başını eğmesine gerek yoktur. Onların hepsi de kendisi gibidir ne bir fayda ne de zarar verebilirler kendisine. Veren de vermeyen de yalnız Allah’dır. Onun içindir ki, Allah’dan başkasına yönelmeye gerek yoktur. Zira zengin olan yalnız O’dur. O’nun dışındaki bütün yaratıklar ise fakirdir.

Allah’ı birleyen kalp, bütün bir evrene hükmeden ilahi yasanın birliğine inanır. Yüce Allah’ın insanlar için belirleyip seçtiği düzenin de bu bir olan ilahi yasanın bir bölümü olduğuna kesin kanaat getirir. Bu yasaya uymadıkları takdirde insan hayatının düzelmeyeceğine ve içinde yaşadığı evrenle uyum içine girmeyeceğine inanır. İşte bundan dolayı Allah’ı birleyen bir kalp, O’nun belirleyip seçtiği düzenlerin dışında bir düzen seçmez. Bütün evrenin düzeniyle olduğu kadar, hayatın düzeniyle de uyum içinde bulunan Allah’ın şeriatından başkasına uymaz.”

Yani görüldüğü gibi Dini Allah’a Has Kılmak bütün bir hayatı Yaratıcının insanlık için seçip beğendiği dine göre düzenlemektir. “Bugün sizin hesabınıza dininizi bütünledim. Size yönelik nimetimi tamama erdirdim ve sizin için din olarak İslâm’ı beğendim.” (Maide 3) )

 

 

2-Ahiret, ceza, yani amellerin karşılığını verme günü anlamında:

 

“(İbrahim dedi ki:) Din (ceza) günü hatalarımı bağışlayacağını umduğum da O’dur.” (Şuara: 26/82)

“(Şeytana hitaben) Ve şüphesiz, din (kıyametteki hesap) gününe kadar benim lanetim senin üzerindedir.” (Sad: 38/78)

 

 

3-Hüküm, âdet, şeriat ve kanun anlamında:

 

“Zina eden erkek ve zina eden kadının her birisine yüzer değnek vurun. Eğer Allah’a ve Ahiret gününe iman ediyorsanız, onlara Allah’ın dinini (hükmünü, şeriatini uygulama) konusunda sizi bir acıma tutmasın…” (Nûr: 24/2)

 

4-Allah’ın gönderdiği Tevhid Din’i anlamında:

 

Kur’an’da ‘din’ en çok bu anlamda kullanılmaktadır ki, bu mana içerisinde hem Allah’ın hakimiyeti, otoritesi, hükmünün üstünlügü, hem bu üstünlüğe kulların boyun eğip itaat etmeleri, hem de Allah’tan gelen hüküm, kanun ve şeriat konuları yer almaktadır.

Din, aslında bütün bu anlamları içerisinde barındıran, Allah’ın hakimiyetine bir teslimiyet ve O’ndan gelen hükümleri kabullenmektir.

İslâm’dan önceki araplar (yukarıda geçtiği gibi) ‘din’ kelimesini çok farklı, biraz da karışık anlamlarda kullanıyorlardı. Kur’an bu kelimeye bir ıstılah (terim) anlamı kazandırdı ve bu kelime çok önemli bir ilahî gerçeği ve bu gerçek karşısında insanın konumunu ifade eder hale geldi.

Bu kelime, her ne olursa olsun yüksek bir otoriteyi ve bu otoriteye boyun eğmeyi, bu otoriteden kaynaklanan emir ve hükümleri uyulması gereken kurallar olarak kabul etmeyi, bu kurallara uyulduğu zaman mükâfat, karşı gelindiği zaman ceza alınacağına inanmayı içine alan bir hayat sisteminin genel adıdır. Bu bakımdan bu kelimeyi başka dilde karşılayacak hiçbir sözcük mevcut değildir. Batılıların kullandığı ‘religion’ sözcüğü de ‘din’ kavramının ifade ettiği derin anlamları karşılayamaz.

“Bunu İbrahim oğullarına vasiyet etti, Yakub da: ‘Oğullarım, şüphesiz Allah sizlere bu dini seçti, siz de ancak Müslümanlar olarak can verin’ (diye aynı vasiyette bulundu).”  (Bakara: 2/132)

“Hiç şüphesiz din, Allah katında İslâmdır…” (Âli Imran: 3/197)

“Peki onlar Allah’ın dininden başka din mi arıyorlar. Oysa göklerde ve yerde her ne varsa -istese de istemese de- O’na teslim olmuştur ve O’na döndürülmektedir.” (Âli İmran: 3/83)

“…Bugün size dininizi kemâle (olgunluğa) eriştirdim, üzerinizdeki nimeti tamamladım ve size din olarak İslam’ı seçip beğendim…” (Maide: 5/3)

“Ki O, kendi peygamberlerini hidayetle ve hak din ile, diğer bütün dinlere karşı üstün kılmak için gönderdi. Şahid olarak Allah yeter.” (Fetih: 48/28)”. (Hüseyin K. Ece, İslam’ın Temel Kavramları)

Bu açıklamalardan da anlaşılacağı gibi; “din”, ıstılah olarak tanıtılmak istenince; genelde “hak din” ve “son din” olan İslâm tanıtılmak istenmiştir. Bunun en önemli sebebi olarak Allah katında geçerli tek Din’in İslâm olması gösterilebilir.

‘’Kim İslâm’dan başka bir din ararsa ondan asla kabul edilmeyecek ve o ahirette de zarar edenlerden olacaktır.’’ (Ali İmran 85)

Bu tariflerden anlaşıldığı üzere hak din’in diğer bir ifade ile “İslam’ın temel birtakım özellikleri vardır:

*İslâm dini ile İslâm şeriatı aynı şeylerdir. Dolayısıyla İslâm dışı bütün dinler birer şeriat ve her şeriat da bir dindir; ancak bunlar Allah katında makbul değildirler. (İbni Kesir ra: “Sahîh bir hadîs-i şerifte Rasûlullah (s.a.) da şöyle buyurur: Kim bizim dinimizde olmayan bir ameli işlerse o red­dedilmiştir.”

İmâm Ahmedder ki; bize Hâşim oğullarının kölesi Ebu Saîd… Ebu Hüreyre’den rivayet etti ki —biz o sırada Medîne-i Münevvere’de İdik— Rasûlullah (s.a.) şöyle buyurmuş: Kıyamet günü ameller gelir: Na­maz gelir ve Ey Rabbım, ben namazım, der. Allah Teâlâ; sen hayır üzeresin, buyurur. Sadaka gelir ve ey Rabbım ben sadakayım, der Al­lah Teâlâ ona; sen hayır üzeresin, buyurur. Sonra oruç gelir ve ey Rabbım ben orucum, der. Allah Teâlâ da ona; sen hayır üzeresin, bu­yurur. Böylece bütün ameller gelir ve Allah Teâlâ hepsine de sen hayır üzeresin, buyurur. Son olarak İslâm gelir ve ey Rabbım sen selâm’sın, ben de İslâm, der. Allah Teâlâ da ona; sen hayır üzeresin. Bugün senin­le olacağım ve seninle vereceğim, buyurur. Allah Teâlâ kitabında:

«Kim, İslâm’dan başka bir din ararsa ondan asla kabul olunmaz ve o, âhirette hüsrana uğrayanlardandır.» buyuruyor”)

 

(Elmalılı ra: “Anlaşıldı ki Allah katında makbul olan din İslâm’dan ibarettir. Ve İslâm’dan başka bir din arayanın dini kabul edilmez, sonu ziyan olur. Allah’a ve Allah’dan gelene tam bir iman ve teslimiyet bulunmadıkça ahirette hiçbir amel fayda vermez. Küfürle ölenlerin her biri dünya dolusu altınlar nafaka vermiş olsalar da ahirette kendilerini kurtaramazlar.”)

*Din, irade sahibi akıllıları muhatap alır.

*Din, Allah tarafından insanların faydasına konulmuştur. Allah tarafından konulmamış bir din kabul edilmez.

*Din, insanı dünya ve Âhiret’te kurtuluşa götürür. Dolayısıyla bunu gerçekleştiremeyen dinler, Allah’ın kulları için öngördüğü din olamaz. Yalnız dünyaya yönelik tez ve düzenlere sözlük manası itibariyle “din” demek mümkündür. Ancak, bunların Ahireti hesaba katmamaları, yani laikliği veya materyalizmi esas almaları daha ilk adımda Allah’ın dininden uzaklaşmalarını kaçınılmaz kılmaktadır. Dünyayı tümüyle hesaba katmayan salt ruhani ve dar ibadet kalıplarını aşmayan “ruhbanlık” türü yaklaşımlar da “hak din” olamaz.

*Din, “teslimiyeti, imanı ve ihsanı birlikte içerir. Dolayısıyla Hak Din’de insanlar bütün kâinatın boyun eğdiği, gökteki ve yerdeki her şeyin teslim olduğu Allah’a teslim olurlar.

‘’Onlar, Allah’ın dininden başkasını mı arıyorlar? Halbuki göklerde ve yerde ne varsa hepsi, ister istemez O’na boyun eğmiştir ve O’na döndürülüp götürüleceklerdir.’’ (Ali İmran 83)

 

İbn Teymiyye de terim olarak ‘dini’ şöyle açıklamaktadır: “İslâm, İman, İhsan diye ifade edilen her üç kademe, dinin kapsamı içerisindedir. Çünkü sahih hadiste de belirtildiği gibi Hz. Cebrail* gelip bu konularda soru sorarak cevaplarını aldıktan sonra Hz. Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: “O, Cebrail’di. Size dininizi öğretmek üzere gelmiştir. Böylece o, bunların hepsinin dininizin kapsamına girdiğini açıklamış oluyor. Din ile Allah’a itaat ve ibadet ettiği için “Allah’ın dini” denilir. Kula izafe edilmesinin sebebi ise itaat edenin o olmasıdır.” (Mecmû’u Fetâvâ İbn Teymiyye, XV, 158)

Bu dinde müminler kâinatın kendisine teslim olduğu gerçek Rab ve ilâh olan Allah’ın bildirdiği gayb’a inanılmasını emrettiği şeylere iman ederler; bu imanlarının gereği olarak hayatlarını Allah’ın şeriatına göre düzenleyerek teslimiyetlerini ifade ederken, kendileri Allah’ı görmeseler dahi, Allah’ın kendilerini görmekte olduğu şuuru ile Rabblerine ibadet ederler.

RABBİM DİN OLARAK İSALAMA TESLİM OLANLARDAN EYLESİN. AMİN.

VELHAMDULİLLAHİRABBİLAELMİN.

Yazarın Diğer Yazıları
Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.