ANA-BABAYA İHSAN
BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM
Hamd kendisinden başka ilah olmayan, mutlak manada tek güç ve kudret sahibi olan Allah’a mahsustur. Salat ve selam tüm peygamberlerin ve onları takip eden tabilerinin üzerine olsun.
İslam’ın üzerinde durduğu konulardan bir tanesi de ana-babaya ihsandır. Bir insan için ilk öğretmen annesi ve babasıdır.Dolayısıyla üzerindeki en büyük hak sahiplerinden birisi de ailesidir.Kur’an ve Sünnet fert ve anne-baba hakkı konusunda da düzenlemeler vaaz etmiştir.
Kur’an’da, tek olan Allah’a ibadet edip O’na hiç bir şeyi şirk koşmama emrinden sonra, ana babaya itaat etme ve onlara ihsanda bulunma emrinin geldiği görülmektedir.
Şöyle ki: “Rabbin sadece kendisine kulluk etmenizi, ana babanıza ihsanda bulunmanızı (onlara iyi davranmanızı) kesin bir şekilde emretti..” (17/İsrâ, 23)
“Biz, insana, ana-babasına iyilikte bulunmayı tavsiye ettik. Özellikle de anasını tasviye ederiz ki, o, kat kat zaafa düşerek ona hamile kalmış, emzirmesi de tam iki sene sürmüştür. Binaenaleyh; bana ve ana-babana şükret. ” (Lokman, 31/14)
“Çocuk, hiç bir iyilikle babanın hakkını ödeyemez. Ancak onu köle olmuş bir vaziyette bulur da satın alarak hürriyetine kavuşturursa hakkını öder.” (Buhârî, el-Edebü’l-Müfred, 6)
Büreyt’den rivayet edilen bir hadîs-i şerifte; adamın biri Kâ’be’yi tavaf ederken annesini omzunda taşıyarak tavaf ettirmiş Resulullah’ın yanına gelerek:
“-Hakkını ödedim mi?” diye sormuş. Resulallah buyurmuşlar ki:
“-Hayır, sana hamile iken alıp verdiği bir nefesin hakkı bile değil.”
Kur’an da ve Sünnette buna benzer bir çok kavil mevcuttur.Bu hakikatler gölgesinde ferdin ana-babaya karşı sorumlulukları ile alakalı olarak şunları kaydedebiliriz :
- İtaat (saygı): Çocukların ana-babalarına karşı en önemli görevleri onlara itaat etmek, yapılması haram olmayan isteklerini yerine getirmektir. Cenâb-ı Allah şöyle buyurur: “Biz insana, ana-babasına iyilik yapmasını tavsiye ettik. Bununla beraber, hakkında bilgi sahibi olmadığın (ilah tanımadığın) bir şeyi bana ortak koşman için sana emrederlerse, artık onlara bu hususta itaat etme.” (el- Ankebût, 29/8)
Peygamber Efendimiz de bir hadislerinde: “Allah size, annelerinize itaatsizliği… Haram kıldı.” (Buhârî, Edeb, 4).
Yukarıda zikredilen ayet ve hadislerden de anlaşılacağı gibi ana-babaların istek ve arzularını yerine getirmek, onlara karşı çıkmamak Allah’ın emridir. Ancak, ana-baba çocuğundan Allah’a karşı gelmesini, O’nu inkâr etmesini, farz kıldığı bir şeyi yapmamasını, haram kıldığı şeyleri yapmasını emrederse; onların bu istekleri yerine getirilmez. Çünkü Allah’a isyan olan hususta, ana-baba da olsa, insanlara itaat edilmez.
- Ana-babaya iyi davranmak. Allah’u Teâlâ Kur’an-ı Kerîm’de, insanın kimlere karşı görevleri olduğunu sıralarken şöyle buyurur:
“Yüce Rabb’ın şöyle emretti; Yalnız Allah’a ibadet edeceksiniz, ana-babalarınıza iyilik yapacaksınız. Şayet bunlardan biri veya her ikisi senin yanında ihtiyarlarsa sakın onlara “öf ” dahi deme, yüzlerine bağırma, onlara tatlı söz söyle. Onlara, merhamet belirtisi olarak tevazu kanadını aç da, “Ya Rab, küçüklüğümde bana şefkat gösterdikleri gibi, sen de onlara merhamet et” de “(el-isrâ, 17/23-24)
Peygamber Efendimiz de “kime iyilik yapayım?” diye üç defa soran bir sahabiye, üç defasında da, “annene” cevabını verdikten sonra dördüncü soruda, babasına iyilik yapması gerektiğini söylemiştir. (Buhârî, Edeb, 2; Müslim, Birr, 1).
Ana-baba, çocuklarına yeteri kadar iyilik yapmamış olsalar, hatta bazı zararları dokunmuş olsa da, çocuklar, onlara yine de iyi davranmak mecburiyetindedir. Çünkü insanlar yaşlandıkça çocuklaşır. Çocukluğumuzdaki yanlış ve zararlı davranışlarımızı güler yüzle karşılayanlar bize muhtaç duruma gelince onlara, bize yaptıkları gibi iyi davranmamız aynı zamanda bir şükran borcudur.
- Maddî ihtiyaçlarını gidermek. Yaşlanıp kendi ihtiyaçlarını temin edemez hâle gelince ana-babaların bütün ihtiyaçlarını temin etmek çocukların görevidir. Bu görev sadece ahlâkı olmayıp, hukuken de vardır. Bu görevini yerine getirmeyen kimse İslâmî yönetim tarafından buna zorlanır. Allah bu görevi evlâtlara yüklemektedir: “Ey Peygamber! Sana ne sarfedeceklerini soruyorlar. De ki, sarfedeceğiniz mal ana-baba, akrabalar, yetimler, düşkünler ve yolcular içindir. Yaptığınız her iyiliği Allah bilir. ” (el-Bakara, 2/215).
Ashab-ı Kirâm’dan Ebu’d-Derdâ Hz. Peygamber’in (s.a.s.) kendisine dokuz önemli şey tavsiye ettiğini, bunlardan birinin de; ana-baba da dahil olmak üzere aile fertlerinin ihtiyaçlarını karşılamak olduğunu belirtir. (Buhârî, el-Edebü’l-Müfred, 9) Yine Peygamberimiz, cihada katılmak isteyen bir sahabiyi, ihtiyaçlarından dolayı, ana-babasının yanına göndermiştir. (Buhârî, el-Edebu’l-Müfred, 9).
- Saygısızlık etmemek. İslâm ümmetinin prensibi büyüklere saygı, küçüklere sevgidir. Saygıya en lâyık olanlar, saygıda kusur etmeyi dahi aklımızdan geçirmememiz gerekenler de ana-babalarımızdır. Bir gün Peygamberimiz (s.a.s.) ashabına;
-“Size, büyük günahların en büyüğünü bildireyim mi?” diye üç defa sordu. Üç defasında da “evet bildir, Ey Allah’ın Resulü” diyen-ashab-ı kirâma bunların sırasıyla; “Allah’a ortak koşmak, ana-babaya karşı gelmek, haksız yere adam öldürmek ve yalan söylemek” olduğunu belirtir. (Buhârî, Edeb, 6).
“Ana-babamı ağlar hâlde terkederek, hicret etmek üzere senin emrini almaya geldim” diyen bir sahabiye Peygamberimiz (s.a.s.):
-“Onlara dön, nasıl ağlattınsa onları öylece güldür, sevindir” der ve henüz müslüman dahî olmayan ana-babasının yanına gönderir.
- Rızalarını almak. İnsanın dünyadaki en büyük görevi şüphesiz ki, Allah’ın rızasını kazanmaktır. Bundan hemen sonra rızasını almamız gerekenler ise, ana-babalarımızdır. Çünkü, yukarıda geçen ayetlerde de görüldüğü gibi Allah’u Teâlâ, kendisine ibadetten hemen sonra ebeveyne iyiliği emretmiş , Peygamberimiz de (s.a.s.): “Allah’ın rızası, babanın rızasında, gazabı da gazabındadır” (Buhârî, el-Edebü’l-Müfred, 1; Tirmizî, Birr, 3) buyurmuştur. İyilik yapmada babadan önce gelen annenin durumu da, tabii ki böyledir.
Peygamberimiz (s.a.s.) çok öfkeli bir şekilde üç defa, “Yazıklar olsun o kimseye ” dediğinde Ashab-ı Kiram; “Kimdir o? Ey Allah’ın Resulü! ” diye sorunca;
“Ana-babası veya bunlardan birisi yanında ihtiyarladığı hâlde, Cennet’e giremeyip Cehennem’i boylayan kimse” der. (Müslim, Birr, 9).
Abdullah b. Amr b. el-Âs’ın anlattığına göre, bir adam peygamberimiz (s.a.s.)’e gelerek cihada gitmek için izin istedi. Peygamberimiz de ona; “Annen baban sağ mıdır?” diye sordu. Adam: “Evet”, deyince Resulullah (s.a.s.): “O hâlde sen önce onların rızasını almaya çalış, ” buyurarak ona bu görevini hatırlattı. (Tecrid-i Sarih Tercümesi, VIII, 377).
- Kötü söz söylememek. Onları incitecek her tür kötü söz ve davranıştan kaçınmak gerekir. Bu kötü davranışların ebeveyne doğrudan yapılması haram olduğu gibi, onlara kötü söz söylenmesine sebep olmak da haramdır. Cenâb-ı Allah’ın, “Onlara öf dahî demeyin” yasağı yanında Peygamberimizin şu hadis-i şerîfi de çok dikkat çekicidir:
“Bir kimsenin ana-babasına sövmesi büyük günahlardandır”.
-Ashab-ı Kirâm: “Bir kimse ebeveynine nasıl söver?” deyince,
-Efendimiz (s.a.s.): “Biri başkasına kötü bir söz söyler, o da tutar bunun ebeveynine söver” diye cevap verdi. (Buhârî, Edeb, 4).
- Öldüklerinde hayırla anmak, dua etmek. Ana-baba ölmekle onlara karşı olan sorumluluklar bitmez. Onların temiz hatıralarını devam ettirmek gerekir. İnsanları insan yapan da bir bakıma, nesilden nesile miras olarak intikal eden bu güzel duygu ve hatıralardır. Peygamberimizin; “Sevgi, verâset yoluyla kazanılır” (Buhârî, el-Edebü’l-Müfred, 22) hadîsi de bu gerçeği ifade etmektedir. Böylece, nine ve dedelerle torunlar arasında bir sevgi bağı kurulmuş olur. Onları hayırla anmak, bağışlanmaları için dua etmek, Allah’u Teâlâ’nın Kur’an-ı Kerîm’de bize öğrettiği dualardandır; “Ey Rabbimiz! İnsanların hesaba çekileceği kıyamet gününde beni, annemi, babamı ve bütün müminleri bağışla. ” (İbrahim, 14/41 ) .
Bir sahabî; “Ölümlerinden sonra da ebeveynim için yapmam gereken bir iyilik var mı?” diye sorunca Peygamberimiz (s.a.s.) şöyle buyurdu:
“Evet dört haslet vardır:
Onlara hayır duada bulunmak ve Allah’tan, bağışlanmalarını dilemek. Varsa vasiyetlerini yerine getirmek. Dostlarıyla ilişkiyi devam ettirip ikramda bulunmak. Akrabalarıyla ilişkiyi devam ettirmek ki, senin bütün akrabaların ancak onlar vasıtasıyla varolmuştur. (Buhârî, el-Edebü’lMüfred, 19)
Ölümlerinden sonra yapılacak duanın ebeveyne faydasını Peygamberimiz (s.a.s.) şöyle dile getirir: “İnsan ölünce amel defteri kapanır. Ancak şu üç şeyle sevabı devam eder: Sadaka-ı câriye, insanların faydalanacağı bir ilim ve arkasından hayır dua eden bir evlât” (Buhârî, et-Edebü’l-Müfred, 19).
Ayrıca onlara karşı iyi, güzel olan her davranışta bulunmak, kötü, çirkin her hareketten de sakınmak, onlara karşı olan görevlerimizdendir.
Hayatta ve öldükten sonra ebeveynine karşı görevlerini yerine getiren, onları memnun edip hayır dualarını alan kimse, dünya ve ahiretin en büyük mutluluklarından birini kazanmış olur. Çünkü Peygamberimiz (s.a.s.) böylelerinin bereketli uzun bir ömre sahip olacaklarını, ebeveynin kendileri için yapacakları duaların Allah tarafından mutlaka kabul edileceğini ve Cennet’i kazanacaklarını müjdelemektedir .[1]
Cabir ibni Abdullah’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber (sav) minbere çıktı. Birinci basamağa çıktığı zaman «amin» dedi. Sonra İkinci basamağa çıkıp «amîn» dedi. Sonra üçüncü basamağa çıkıp «amîn» dedi. (Ashab) sordular :
— Ey Allah’ın resulü! Uç kere amîn dediğini işittik, (bunun hikmeti)? Peygamber şöyle buyurdu:
— Birinci basamağa çıktığım zaman, Cibril (as) bana gelip, dedi ki:
— Ramazana yetişip de günahları bağışlanmamış olduğu halde, ondan sıyrılıp çıkan bir kul bedbaht olsun. Ben, amîn, dedin. Sonra dedi ki:
— Ana ve babasına yahut bunlardan bîrine kavuşan bir kulu, bunlar cennet’e koymamışsa, o kul bedbaht olsun. Ben, amîn, dedim. Sonra dedi ki:
— Yanında sen anılıp da, sana salât getirmeyen bir kul bedbaht olsun. Buna da ben amîn dedim
İmam Buhari bu hadis ile alakalı şunları kaydetmiştir :
Ana ile babanın her İkisine veya bunlardan birine yetişip de onlara iyilik etmek, emirlerini dinlemek ve kendilerini hoşnud ve razı etmek, Allah’ın rızasını kazanmak olur. Allah’ın rızasını kazanan da Cennetlik olur. İşte böyle fırsatı kaçırıp da ana ve babasının rızasını kazanamayana da yazıklar olsun, büyük bir nimeti kaçırmıştır.[2]
Allah’ın Hakkı Her Hakkın Üzerindedir :
Enes b. Mâlik, Muâz b. Cebel’den naklen rivayet eyledi. Muâz şunları söylemiş :
— Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)’in terkisinde idim. Onunla aramızda semerin arka kaşından başka bir şey yoktu. (Bana)
«Ya Muâze’bne Cebel!» dedi. Ben:
« Lebbeyk ya Resûlâllah ve sa’deyk » dedim. Sonra biraz yürüdü, ve (yine .
«Ya Muâze’bne Cebel!» dedi.
«Lebbeyk ya Resûlâllah ve sa’deyk» dedim. Sonra biraz yürüdü, ve (tekrar):
«Ya Muâze’bne Cebel!» buyurdu. Ben:
«Lebbeyk ya Resûlâllah ve sa’deyk» dedim.
«Allahın kulları üzerindeki hakkı nedir bilir misin?» diye sordu. Ben:
«Allah ve Resulü bilir» dedim.
«Gerçekten Allah’ın kullan üzerindeki hakkı ona ibâdet etmeleri ve kendisine hiç bir şeyi ortak koşmamalarıdir.» buyurdu. Sonra biraz daha yürüdü. Ve (yine): «Ya Muâze’bne Cebel!» dedi.
«Lebbeyk ya Resûlâllah ve sa’deyk.» dedim.
«Bunu yaptıkları takdirde kulların Allah üzerinde hakkı nedir, bilir misin?» dedi. Ben:
«Allah ve Resulü bilir.» dedim.
«Onlara azâb etmemesidir.» buyurdular.[3]
“Biz insana, ana-babasına iyilik yapmasını tavsiye ettik. Bununla beraber, hakkında bilgi sahibi olmadığın (ilah tanımadığın) bir şeyi bana ortak koşman için sana emrederlerse, artık onlara bu hususta itaat etme.” (el- Ankebût, 29/8) Bu ayet ashabtan Sa’d b. Ebi Vakkâs hakkında nazil olmuştur. Hz. Sa’d olayı şöyle anlatmaktadır: “Ben anneme hürmet ve itaat eden bir çocuktum, müslüman olunca annem bana:
-Sa’d! bu yaptığın nedir? Ya sen bu yeni dinini bırakırsın, yahut da ben yemem içmem ve sonunda ölürüm. Sen de benim yüzümden; “anasının katili!” diye ayıplanırsın, dedi. Ben; “Anneciğim böyle yapma. İyi bil ki, ben bu dini bırakmam!” dedim. Ve iki gün iki gece bekledim. Kadın ne yedi, ne içti. Bunun üzerine:
“-Vallahi anne, iyi bil ki, senin yüz canın olsa da bunlar birer birer çıksa, ben bu dinimi yine bırakmam. Artık ister ye, ister yeme” dedim. Bu azmimi görünce annem bu direnmesinden vazgeçti. Bunun üzerine yukarıdaki ayet-i kerîme nazil oldu. (Tecrîd-i Sarîh Tercümesi, XII, 121 ) .
İslam ana-babaya itaate önem vermesine rağmen Allah’a şirk koşma gibi bir durum söz konusu olduğunda ana-babaya itaati geçersiz saymıştır.Sadece şirk meselesiyle sınırlı kalmayıp masiyette de itaati yasaklamıştır. Zira Rasulullah (sav) müminlere, hangi konularda itaat etmesi gerektiğine dair; “İtaat ancak maruftadır”(Buhari/1676) buyurarak gerek ulu’l emre gerek ana-babaya vs, yapılan itaatin sınırını çizmiştir.
[1] Şamil İA
[2] Buhari, Edeb-ul Mufred 644
[3] Muslim, İman/48