sohbetlerözlü sözleryazarlarmakalelervideolartefsir derslerikavram derslerimedaricus salikin

CEHALETİN ŞİFASI SORU SORMAKTIR

A+
A-

Hamd Âlemlerin Rabbi olan bizleri yaratan faydalanmak üzere bizlere birçok nimet veren verdiği nimetler sebebiyle bizleri hesaba çekecek olan ALLAH(Celle Celaluhu)’a mahsustur.

Salat ve Selam bizlere verilmiş olan nimetlere karşı tutumumuzun nasıl olacağını öğreten ve kendisine tabi olup izinden gidilmediği müddetçe kurtuluşun mümkün olamayacağı, yaşayan kuran, âlemlere rahmet olarak gönderilen, hatemul Enbiya Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) e ve O’nun tertemiz ehli beytine ve ashabına ve tüm müminlerin üzerine olsun. İnşallah.

ALLAH(Celle Celaluhu) bizleri dünya hayatına gönderirken meleklere kısıtlı olarak verilen ama bizim tamamına sahip olabileceğimiz bir bilgi ile donatmıştır. Ki bizler bu bilgiyi okuyarak veya bir yerden duyarak veya sorarak elde etmek durumundayız. Akıllı bir kimse kendisine yarar sağlayacak şeyi sormaktan çekinmez. Böyle bir çekingenlik söz konusu ise o zaman kişi gerçekten fayda elde edeceğinin farkında değildir. Bu farkında olamamak ise insanı bazen aşağıların en aşağısına, bazen ölüme, bazen ise azaba düşürecektir.

Buradaki kıssa ile konu daha iyi anlaşılacaktır:

Burada söz konusu edilenler, kalp, ruh ve bedenin hastalığı ve şifası hakkında geçerlidir.

Örneğin Rasûlullah (Sallallahu aleyhi ve sellem) cehaleti bir hastalık saymış, onun devasının âlimlere sormak olduğunu belirtmiştir.

Nitekim Ebû Dâvûd “Sünen” inde Câbir b. Abdullah’tan şöyle rivayet etmiştir:

“Bir yolculuğa çıktık. Bizden birine bir taş isabet etti ve başını yardı. Adam sonra ihtilâm oldu.

Arkadaşlarına:

“Benim için teyemmüm ruhsatı bulabiliyor musunuz?” dedi.

Onlar:

“Suya güç yetirdiğinden senin için bir ruhsat göremiyoruz” dediler.

Adam gusletti ve açık yaraya su teması etmesi sebebiyle öldü.

Peygamber’in (Sallallahu aleyhi ve sellem) yanına gelince bu hâdise ona anlatıldı. Rasûlullah (Sallallahu aleyhi ve sellem):

 “Öldürdüler. Allah onları öldürsün! Bilmiyorlardıysa sorsalardı ya! Cehaletin ilacı sormaktır. Onun teyemmüm etmesi ve yarasının üzerine bez sarıp üzerine mesh etmesi, sonra bedeninin diğer kısmını yıkaması yeterliydi.”

Peygamber (Sallallahu aleyhi ve sellem) burada cehaletin bir hastalık, şifasının ise sormak olduğunu haber vermiştir.

Rasulullah cehaletin ilacı sormaktır buyuruyor. Peki, neleri soracağız bunun da iyi anlaşılması gerekiyor çünkü bizler bazen ayarı kaçırabiliyoruz. Bizleri ilgilendiren meseleler hakkında bilgi sahibi olmak zorundayız. Aksi takdirde birinin ölümüne sebep olmasak da kendi felaketimize sebep olacağız.

İnsanlar iki sebepten soru sorarlar; birincisi: ALLAH(Celle Celaluhu)’ a layıkıyla kul olmak için ikincisi: sapıklıkta daha da azgınlaşmak için. Her ikisine de örnek verelim inşaAllah.

Birincisi İbrahim as kıssası; ALLAH(Celle Celaluhu)  buyuruyor;

İbrahim Rabbine: Ey Rabbim! Ölüyü nasıl dirilttiğini bana göster, demişti. Rabbi ona: Yoksa inanmadın mı? dedi. İbrahim: Hayır! İnandım, fakat kalbimin mutmain olması için (görmek istedim), dedi. Bunun üzerine Allah: Öyleyse dört tane kuş yakala, onları yanına al, sonra (kesip parçala), her dağın başına onlardan bir parça koy. Sonra da onları kendine çağır; koşarak sana gelirler. Bil ki Allah azîzdir, hakîmdir, buyurdu.

(Bakara – 260)

İbrahim (a.s.) verilen emri yerine getirdi. Mücahid dedi ki: Sözü geçen dört kuş tavus, karga, güvercin ve horoz idi.] Hz. İbrahim bu dört kuşu kesti, sonra da onlara yapacaklarını yaptı. Ardın­dan onları çağırdı, çabucak ona geldiler. İşte Yüce Allah mücerret ilâhî emir ile ölüleri böylece diriltir: “O bir şeyi dilerse onun emri ona sadece ‘Ol!’ demesidir, o da oluverir.” (Yasin, 32/82);Bu kıssanın özeti şudur: İbrahim (a.s.) her işe bütünüyle muttali olmayı seven birisiydi. Yüce Allah ona iyilik yapana iyilikle, kötülük yapana da kötü­lükle karşılık vermek üzere ölüleri kıyamet gününde haşredeceğini vahyedince Hz. İbrahim, ölmüş ve dirilmiş birisini görmek istediğinden Allah’tan kalbi mutmain olsun diye böyle bir dilekte bulundu. Yüce Allah(c.c.)’ ta ona dört kuş alıp bunları kesmesini ve parçalarını dağlara dağıtmasını, arkasından kendisine gelmeleri için çağırmasını emretti. İşte o vakit ölenin nasıl dirileceğini görecek­ti. Hz. İbrahim(a.s) denileni yaptı ve kuşları kendisine gelsinler diye çağırdı. Kuş­lar hiç ölmemiş gibi sapasağlam geri döndüler. Gördüğümüz üzere işi yokuşa sürmek için değil veya sabır kontrolü yapmak değil onun isteği sadece verilen emre kalbin tatmin olmasını istemek.

İkinci kıssaya gelelim inşallah:

Rivayet olunuyor ki Übey b. Halef Hz. Peygamber (s.a.v.)’in huzuruna bir çürümüş kemikle gelmiş, onu eliyle ufalayarak “Allah bunu böyle çürüdükten sonra diriltir der misin?” demiş. “Evet, seni de diriltir ve ateşe kor.” Buyurmuştur Rasulullah.

İki soru arasında dağlar kadar fark yok mu sizce de? Peki, en önemli soruya geleyim; sen sorularını ne için soruyorsun ALLAH(Celle Celaluhu)’ a yakınlaşmak için mi yoksa uzaklığını arttırmak için mi?

Sen seni bilirsin aradan nefsini çıkar Rabbin ile bağ kurmaya çalış kalbindeki şüpheleri ancak ilim ehline danışarak atacaksın.

“Eğer bilmiyorsanız, bilenlere sorun. “ (Nahl – 43)

Sorun ama nasıl soracağınızı unutmayın! Kanser hastalığına yakalanmış ve doktora gitmekten başka çaresi olamayan bir hasta gibi sorun ve öğrendiklerinizi yaşantıya geçirmek için çabalayın ki öğrendikleriniz sırtınıza yük yerine kalbinize şifa olsun…

Hazreti Aişe validemiz, Ensar kadınları hakkındaki bir hayretini şöyle dile getirir:

“Ensar kadınları ne hoş, hayâları, soru sorarak ilim öğrenmelerine mani olmuyor!”

Meselemiz cinsiyet meselesi olmadığına göre şahsiyet meselesi olduğuna göre bizlerinde ne yapması gerektiği açıkça anlaşılmakta.

Rabbim hakkı hak bilip hakka sarılan batılı batıl bilip ondan uzaklaşan ve batılın karşısında dimdik duran kullarından olmayı nasip etsin. Âmin.

SELAM VE DUA İLE        

TEVFİK ALLAH’TANDIR

Yazarın Diğer Yazıları
Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.