sohbetlerözlü sözleryazarlarmakalelervideolartefsir derslerikavram derslerimedaricus salikin

CİHADIN MAHİYETİ-3

A+
A-

Hamd Alemlerin Rabbi Rahman ve Rahim Din gününün sahibi olan Allah (C.C)’a mahsustur. Salat ve selam Alemlere Rahmet olarak gönderilen mahlukatın ekmeli ve önderi kendisine tabi olunmadığı müddetçe kurtuluşun mümkün olmadığı Hz. Muhammed sav’e aline ashabına ve onları takip edenlerin üzerine olsun .

Cihad; insanları, kula kul olmaktan kurtarıp Allah(C.C)’a kul etmeğe davet edişin ve bu uğurda çekilen sıkıntıların adıdır. Cihad, insanları, sınıf, zümre, parti ve bütün beşeri hegemonyalardan kurtarıp Allah(C.C)’ın hâkimiyeti altına gönül rızası ile davet etmenin adıdır. Kinsiz, kansız ve mutlu bir İslâm toplumu oluşturmak için gösterilen ihlaslı hareketin adıdır. Cihad, her ferdin, kendisini günahlardan arındırıp Allah(C.C)’a istiğfar etmesi, Allah(C.C)’a yönelmesi, Allah(C.C)’a yönelen insanlardan oluşan bir dünya kurması ve bu dünyada kendisi ve insanlar için yalnız Allah(C.C)’ın hâkimiyetini istemesi ve bunun için devamlı hareket halinde olmasıdır. Cihad, eskiden yapılan ve pişmanlık duyulan bütün yanlış işlerin aksini yapma gücüdür. Cihad, zimmete geçirilen bütün hakları geri iade edebilmektir.

Cihad, terkedilen Hukukullahı telâfi etmektir. Cihad, nefis ve bedendeki her türlü taklidi terk etmektir.

Cihad, insanları baskı ve zorlamadan korumak ve kurtarmaktır. Zorlama ve baskı olmayan İslâm’a, insanları davet ederek Allah(C.C)’ın adını yüceltmektir. Cihad, herkesi, mensubu olduğu akîdeden zorla çıkarmaya çalışmayıp, hakkın kabulü ve yayılışına engel olmak isteyen ve gücünün yettiğine baskı yapan hak düşmanlarının kovulması ve her türlü engelin kaldırılması ile, sağlam kalp ve dosdoğru düşünen bir akıl için belirlenmiş en güzel nizamı, yani İslâm’ı hâkim kılmaktır.

cihadın başlıca şu çeşitlere ayrıldığını görürüz:

 

 1-Nefis ile cihad: Nefis ile cihad dört basamaktır:

Birincisi: Doğru yolu ve hak dini öğrenme konusunda nefis ile cihad ki gerek dünyada, gerekse ahirette nefsin kurtuluş ve mutluluğu bu hak dine bağlıdır. Bu dini bilmeyi kaçırırsa her iki cihanda da bedbaht olur.

İkincisi: Bu hak dini ve doğruyolu öğrendikten sonra onun gereğince dav­ranma konusunda nefis ile cihad. Aksi halde amelsiz sade bilgi ona zarar ver­mese de bir fayda da sağlamaz.

Üçüncüsü: İnsanları bu dine çağırma ve bilmeyenlere onu öğretme ko­nusunda nefis ile cihad. Aksi halde Allah(C.C)’ın indirdiği hidayeti ve açıklamala­rı saklayan kimseler durumuna düşer. İlmi, ona fayda vermez ve Allah(C.C)’ın aza­bından onu kurtarmaz.

Dördüncüsü: Allah(C.C)’a çağırmanın zorluklarına ve halkın eziyetine karşı sabretme ve bütün bunlara Allah(C.C) için tahammül gösterme konusunda nefis ile cihad. Kişi bu dört basamağı tamamladığı vakit rabbanilerden olur. Zira selef, bir âlimin “rabbani” ismine hak kazanması için hakkı bilip, onunla amel etmesinin ve onu öğretmesinin gerekli olduğunda hemfikirdirler. İşte ancak bilip amel eden ve öğreten kimse göklerin melekûtunda “ulu kişi” di­ye çağrılır.

Nefs’e Karşı Cihad Şüphesiz en güç cihad, insanın nefsiyle ve nefsinin arzularına karşı yaptığı cihaddır. Müslüman, gerçek cihadı nefsine karşı verir. Nefsine karşı cihadı kazanamayan, düşmanın karşısına çıkmak için kendisinde güç ve cesaret bulamaz. Hz. Peygamber Tebük seferinden dönüşte ashabına şöyle buyurmuştu: ” Küçük cihaddan büyük cihada dönüyoruz” (Adûnî, Keşfu’l-Hafâ’, I, 425). Bu hadisinde Hz. Peygamber, en kalabalık bir ordu ile katıldığı Tebük seferini “küçük cihad” olarak vasıflandırırken; nefse karşı verilecek mücadeleyi “büyük cihad” olarak nitelendirmektedir. ” Hakiki mücahid nefsine karşı cihad açan kimsedir” (Tirmizî, Cihad, 2) hadîsi de aynı manayı ifade etmektedir.

Hz. Câbir (ra)’dan rivayet edilen bir hadis-i şerifte, nefisle cihadın önemi belirtilmiştir. Hadis-i şerif şudur: “Peygamber (sav) bir gazadan geldi de,

`Hoş geldiniz!.. Ama küçük cihaddan büyüğe geldiniz’ buyurdular. Ashab

`Büyük cihad nedir?’ diye sordu. Rasûlullah (sav):

`Kulun hevâ ve hevesi ile mücadelesidir.’ buyurdu.”[7]

Mükellefin (teklife muhatab olan insanın) kendisini Allahû Teâla (cc)’ya ibadetten alıkoyan her şeyi terketmesine zühd denilmiştir. Hevâ ve heveslerini bir kenara bırakıp, ihlasla ibadet eden kimseye zâhid denilir. Abdullah İbn-i Mesûd (ra)’dan rivayet edilen şu hadis-i şerif, Resûl-i Ekrem (sav)’in dünya hayatını nasıl değerlendirdiğinin bir belgesidir:

“Rasulullah (sav) bir hasır üzerinde uyumuşlardı. Uykudan kalktı, fakat hasır vücudunda iz bırakmıştı. Bunun üzerine

`Ya Rasulallah!.. Size bir yatak tedarik etsek olmaz mı?’ dediler. Rasulullah (sav):

`Benim dünya ile ne işim var? Ben dünyada bir ağaç altında gölgenip de bırakıp giden bir yolcu gibiyim.’ buyurdu.”[8]

Zühd ve takva hayatını esas alan her mü’minin; Resûl-i Ekrem (sav)’in sünnetine riayet etmesi ve cihadın bütün unsurlarını edâya çalışması şarttır. Nefisle cihadı; insanın hevâ ve hevesleriyle mücadelesi şeklinde vasıflandırmak mümkündür.

 

Hz. Peygambermn (S.A.) Cihadı En Üstün İdi:

Cihad, yüce İslâm tepesinin zirvesi ve kubbesi olup mücahitlerin cennetteki makamları da en yüksek makamlar olduğundan ötürü -ki dünyada üstünlük mücahıdlere ait olduğu gibi dünya ve ahirette en üstün olanlar da onlardır- Allah Rasûlü (s.a.) cihadın tam tepe noktasında, doruğunda idi ve ulaşılabilecek bütün türlerine egemendi. Allah(C.C) yolunda kalb ve gönülle, da­vet ve anlatımla, kılıç ve mızrakla gerektiği gibi lâyıkıyla cihad etmiştir. O’nun yaşamının saatleri kalbiyle, diliyle ve eliyle cihad etmekle dopdoluydu. Bundan dolayı âlemlerde adı en çok anılan, adı en iyice ve Allah(C.C) katında kadri en muazzam olan O’dur.

         O Her Zaman Cihadda İdi:

Allah Teâlâ, peygamber olarak gönderdiği vakitten itibaren O’na cihadı emretti.

Furkan / 52 “ Sen kafirlere uyma ve onlara karşı büyük bir cihad (mücadele) ver.”

Elmalılı Hamdi Yazır rh.a /  O halde kâfirlere itaat etme de bu Furkan ile onlara karşı olanca gücünle büyük bir cihad yap. Her köyde bir peygamber gönderildiği takdirde, o peygamberlerin hepsinin yapacağı cihada denk bir cihad, elbette büyük bir cihaddır. Bu sûre Mekkî olduğu için, daha öldürme emri verilmeden önce olan bu büyük cihad emri, her cihadın başı olan bir cihaddır. Düşünmeli ki, bu ne büyük bir emirdir. Bununla emrolunan Peygamberin elinde Kur’ân’dan başka bir silah yok iken, o Allah kelâmı (Kur’ân) mucizesi, o büyük cihadı yapmaya yeterli geliyor ve Mekke’den başlayan bu cihad, bütün cihana yayılıyor.

Allah Rasûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem- buyurdular: “Ümmetime ağır gelmeyecek olsaydı, hiçbir seriyyeden geri kalmaz, hepsine katılırdım. Allah yolunda şehit olmak, sonra diriltilip tekrar şehit olmak yine diriltilip tekrar şehit olmak isterdim.” (Buhârî, Îman, 26; Müslim, İmâre, 103, 107)

Ankebut / 6  “Kim cihad ederse ancak kendisi için cihad etmiş olur. Şüphesiz ki Allah kâ­inatın hiç bir şeyine muhtaç değildir.”

 

Vehbe Zuhayli rh.a / Yani kim nefsiyle ve nefsî arzularıy­la cihad eder, Allah(C.C)’ın emrettiği şeyi yerine getirir ve Allah(C.C)’ın nehyettiği şey­lerden vazgeçerse cihadının yararı kendisine ait olur, amelinin faydası da başkasına değil sadece kendisine aittir.

Nitekim Cenab-ı Hak şöyle buyurmaktadır: “Kim salih amel işlerse bu sadece kendi nefsine aittir.” (Fussilet, 41/46); “Siz iyi amel işlerseniz sadece kendi nefsiniz için iyi amel işlemiş olursunuz.” (İsra, 17/7). Zira Allah kullarının ve insan-cin bütün mahlûkatın fiillerinden, amellerinden müstağnidir, bu amellere muhtaç değildir.

Tevbe / 24  De ki: “Eğer babalarınız, oğullarınız, kardeş­leriniz, eşleriniz, hısım akrabanız, kazandığını/ mallar, kesâda uğramasından korktuğunuz ticâret, hoşlandı­ğınız meskenler size Allah’tan, Resulünden ve Allah yolunda cihad etmekten daha sevgili ise, artık Allah(C.C) emri­ni  getirinceye kadar bekleyin.  Allah  fasıklar  toplu­luğunu hidâyete erdirmez.”

 

Safvetü”t tefasir ; De ki: Eğer şu akrabalarınız, yani babalarınız, oğullarınız, kardeşleriniz, eşleriniz ve diğerleri kendilerinden yardım aldığınız aşiretiniz, kazandığınız mal­larınız, kesâda uğramasından korktuğunuz bir ticâret, ve içinde oturmaktan hoşlandığınız evler İşte bu anlatılan şeyler size, Allah ve Rasulüne hicret etmekten ve Allah’ın dinine yardım için cihâd etmekten daha sevgili ise…

Bu cümle, nin cevabıdır. Artık, Allah(C.C) dünyada veya âhirette sizi cezalandırıncaya kadar bekleyin. Bu şiddetli bir uyarı ve tehdittir. Allah(C.C), itaatinden çıkanları, mutluluk yoluna iletmez. Bu da çoluk çocuğunu veya malını veya vatanını hicrete ve cihâda tercih edenler için bir tehdittir.

 

Nefisle mücadelenin örneği ashabı kiramın hayatında pek çoktur. Mihri islam olan Ümmü süleymin nefisle mücadelesi, dünyalık mal mülk değilde yalnız eşi olacak kişiden iman etmesini istemesi,

Ve yine eşinin, geçim kaynakları olan hurma bahçelerini islam için infak etmesini büyük bir saygı ve destekle karşılayan ÜMMÜ DAHDAH (RA)’ın nefisle mücadlesini,yine her defasında red cevabı almasına rağmen her gece eşinin yanına süslenerek giden kokucu havlanın nefisle mücadelesini, yine sağlık ile cennet arasında tercihini cennetten yana yapan ümmü züfer (r.a) ın nefiyle mücadelesini hayatımızın hangi alanında başarabiliyoruz…

Evet akıl sahibi aklı selim bir insan ebedi olanı tercih eder fani olanı değil. Dünya hayatında akıl ve nefis sürekli bir mücadele halindedir. Kişi aklını vahve tabi tutar ve Allah Azze ve Celle’nin emir ve nehiylerini gözetirse aklını beslemiş olur ve bedeni akıl yönetir.eğer ki kişi nefsinin doğrultusunda bir hayat yaşar ve nefsini besler ise bedeni nefis yönetir. Şöyle bir örnekle daha iyi anlaşılacaktır.

Çocuk bir gün dedesini ziyarete gider dedesinin iki köpeği vardır. Çocuk dedesine dede :

– Bu köpekler kavga etse hangisi yener. diye sorar.

Dedesi de şöyle cevaplar:

-Ben hangisini beslersem o yener evlat.

Evet bizlerde hangisini beslersek hayatımızı o yönetir. Cenneti isteyen aklını besler, dünya’yı ve ebedi azabı isteyen ise nefsinin arzusuna göre yaşar ve onu besler. Ümmü  Züfer cenneti ve ebedi saadeti seçti. Bunun için bunca acı ve ızdıraba sabrederek cenneti kazanmayı arzuladı. Sadece üstünün başının açılmaması için dua istedi. Onun bu îmanî aşkı ve ebedî saadet iştiyakı bela ve musıbetlere karşı direncini, tahammül gücünü artırdı.

2-Şeytanla Cihad:

Şeytanla cihad iki basamaktır:

1- Şeytanın, kulun içine attığı iman konusundaki şek ve kuşkularını defetmek üzere cihad etme.

2- Kulun içine attığı bozuk iradeleri ve arzulan defetme konusunda şeytanla cihad. Birinci cihadın sonunda yakîn (= kesin inanç), ikincisinin sonunda da sabır oluşur. Allah Teâlâ: “Sabredip âyetlerimize kesin inanmalarından ötürü aralarından, emrimizle onları doğru yola ileten önderler çıkardık.” buyurarak din önderliğine ancak sabır ve kesin inançla ulaşılabileceğini haber vermiştir. Sabır bozuk iradeleri ve arzulan, kesin inanç ise şüphe ve kuşkuları defeder.

 

3- İlim İle Cihad

Cihad’ın başka bir çeşidi de ilim ile yapılan cihaddır. Dünyadaki bütün kötülüklerin sebebi cehalettir. Hakk’a ulaşmak isteyen herkesin cehaletten kurtulması, ondan uzaklaşması gerekir.

Bilginin ortaya koyduğu delillerin gönüller üzerinde icra ettiği tesiri silâh gücü ile temin etmek mümkün değildir. Onun için şöyle buyurulmuştur:

“Ey Muhammed! İnsanları Rabbi’nin yoluna, hikmetle, güzel öğütle çağır; onlarla en güzel şekilde tartış. Doğrusu Rabbin, kendi yolundan sapanları daha iyi bilir. O, doğru yolda olanları da en iyi bilir. ” (en-Nahl 16/125).

Temeli ilim yoluyla tebliğ ve davete dayanan İslâmiyette, bu tebliğ faaliyetinin adı “ilim ile cihad”dır. Bu usûle “Kur’an ile cihad” da denilir. En güzel mücadele şekli Kur’an’ın mücadele şeklidir. Bunun için Cenâb-ı Hak:

“Sen kâfirlere uyma, uyanlara karşı Kur’an ile büyük bir cihadla cihad et” (el-Furkan, 25/52) buyurmuştur. Ayet-i kerimede Kur’an ile cihadın “büyük cihad” olarak belirtilmesi, Kur’an’ın ilim ile cihad konusuna ne kadar önem verdiğini göstermektedir. Hak ve hakikatı, en tehlikeli zamanda bile, hiç bir şeyden korkmadan ve çekinmeden olduğu gibi söylemek de bir çeşit cihaddır. Rasûlullah (s.a.s.) bu konuda şöyle buyurmuştur:

“Zalim bir hükümdar karşısında hak ve adaleti açıkça söylemek, büyük bir cihaddır. ” (İbn Mâce, Fiten, 4011) Cahillik, kötülüklerin kaynağıdır. Hakkı ve O’nun güzel yolunu tanıyan kötülüklere düşmez. Kötü insanlara ve zalimlere doğru bilgi ve Kur’an’ın hikmetleri, güzellikleri ulaştırılırsa, onların kötülüğü azaltılabilir.

4-Mal İle Cihad:

 

Mal ile cihad, Allah Teâla’nın insana ihsan etmiş bulunduğu mal ve servetin yine Allah(C.C) yolunda harcanması demektir.

Bilindiği gibi dünyada her iş para ile yapılmaktadır. Hakkın korunması ve zafere ulaşılması da yine paraya bağlıdır. Bunun için mal ile cihadın önemi büyüktür. Müslümanların, İslâm’ın yücelmesi hakkın muzaffer olması için her türlü mal, servet ve paralarını bu yolda fedâ etmeleri mal ile cihaddır.

Hz. Peygamber’in, mal ile cihad hususundaki teşvik edici sözleri ashabı kiramı harekete geçirmiş ve kendileri yoksulluk içinde sıkıntılı bir hayat geçirirken, mal ile cihad farizasını edâ edebilmek için elde avuçta ne varsa getirip Rasûlullah’a vermişlerdir. Bu konuda Kur’an-ı Kerîm’de de pek çok ayeti kerîme vardır. Cenâb-ı Hak şöyle buyurmuştur:

“İman edip hicret eden, Allah yolunda mallarıyla, canlarıyla cihad eden, (mücâhidlere) yer veren ve yardım edenlerin hepsi birbirinin vekilidir.” (el-Enfal: 8/72)

“…Allah yolunda mallarınızla, canlarınızla savaşın. Bilseniz bu sizin hakkınızda ne kadar hayırlıdır.” (et-Tevbe: 9/41)

“Allah, mallarıyla, canlarıyla mücadele edenleri derece bakımından oturanlardan üstün kılmıştır.” (en-Nisâ: 4/95) [1]

Mü’min sahip olduğu imkanları Allah(C.C) yolunda harcayabilir, Allah(C.C) yolunda çalışanlara, kötülükle savaşanlara destek olabilir.

5-Dil İle Cihad:

 

Mü’min elinden geldiği kadar günah ve kötü olan işleri ortadan kaldırmak, kötü insanları kötülüklerden vaz geçirmek için diliyle anlatır, öğüt verir. Peygamberimiz (sav) şöyle buyuruyor:

“Müşriklere karşı mallarınızla, canlarınızla ve dillerinizle cihad edin.”[1]

Umretü’l Kaza sırasında Abdullah b. Revâha (ra)’nın Hz. Muhammed (sav) huzurunda Kureyşlileri hicveden şiir okumasını Hz.Ömer (ra) hoş karşılamayarak engel olmuştu. Bunun üzerine Rasûlüllah (sav) ona şöyle demişti:

“Ey Ömer, Abdullah’ı serbest bırak, onun hicivleri Kureyş’i oktan daha çabuk etkilemekte, yaralar açmaktadır.”[2]

Dil ile cihad; her türlü ilmí ve edebí çalışmaları, tanıtım ve bilgilendirme faaliyetlerini, karşı tez geliştirmeyi, zararlı propagandalara cevap vermeyi, düşünsel ve bilimsel alanda yetkin bir mücadeleyi de kapsar. Bunun metodu ve araçları zamana ve şartlara göre değişebilir. Allah(C.C)’ın diniyle mücadele edenlerin şeytaní hileleri bilinip ona göre çalışma yapılmalı. Günümüzde çok yaygın hale gelen meşru eğitim ve iletişim araçları insanların gönüllerini İslâma ısındırmak, onların yüreklerine İslâmın diriltici soluğunu ulaştırmak amacıyla kullanılabilir.

hmed Bin Hanbel  rh.a

Muttaki bir mü’min diliyle de cihad etmek durumundadır.

Resûl-i Ekrem (sav)’in: Nefsimi yed-i kudretinde tutan Allah’a andolsun ki; siz ya iyiliği emredip, kötülükten vazgeçirmeye çalışırsınız, ya Allah kendi katından sizin üzerinize bir azap gönderir. O zaman dua edersiniz, fakat dualarınız kabul edilmez. buyurduğu bilinmektedir.

Fukaha emr-i bi’I-ma’ruf ve nehyi ani’l-münker’in cihad olduğu hususunda müttefiktir.

Maruf, şerîatın emrettiği; münker, şerîatın yasakladığı şey demektir. Başka bir deyimle Kur’an ve sünnete uygun düşen şeye maruf; Allah’ın râzı olmadığı, inkâr edilmiş, haram ve günah olan şeye de münker denilir (Râğıb el-İsfahânı, el-Müfredât, s.505; M. Hamdi Yazır, Hak Dini Kur’an Dili, IV, 2357-2358; V, 3118).

Yani marufu emretmek iman ve itaata çağırmak; münkerden nehyetmek de küfür ve Allah’a başkaldırmaya karşı durmaktır (Kadı Beydâvî, Envârü’t-Tenzil, 2/232).

marufun emredilmesi, münkerin yasaklanması meselesi, sadece bir fetvâ olayı değil; aile, hukuk, siyaset ve ekonominin her zaman içiçe geçmiş bir şekilde şerîatın gerekleri doğrultusunda savunulması ve yaşanması demektir. Bu, sistemli bir davet çalışmasını gerektirir. İslâm’ın ilk yayılışı da böyle olmuştur. İslâm’ın hâkim olmadığı düzenlerde, ehl-i kitab’a karşı veya müşriklere ve diğer gayri İslâmî zümrelere karşı tek geçerli davet metodu Resulullah’ın sünnetidir. Bunu ancak Resulullah’ın sünnetiyle açıklayabiliriz. Yoksa basit bir ahlâkçı, bir vâiz, hattâ bir muhtesib * gibi davranarak değil. “Dirilerin ölüsü” olarak kalmak isteyen, yani eliyle, diliyle ve kalbiyle toplumdaki münkeri kötülemeyen kimse ne kötüdür…

6-Beden İle Cihad:

 

Cihad, müslümanlara farzdır. Her müslümanın nefsi ile, ilim ve malı ile sürekli cihad yapması, böylece dinin korunması, Hakk’ın galip kılınması için çalışması gerekir. Bazen “İ’lây-ı kelimetullah” yani Allah(C.C) adının yüceltilmesi dinin korunup yayılması içinde elde silâh düşmanla savaşmak icab edebilir. Bu en büyük cihaddır ve müslümanlara farzdır. Hattâ cihad denildiği zaman ilk akla gelen husus, düşmanla sıcak savaşa girmektir.

Cenâb-ı Hak şöyle buyurmuştur:

“Sizinle savaşanlarla; Allah yolunda siz de savaşın. Fakat haksız yere saldırmayın.” (el-Bakara: 2/190)

Bu ilâhi emir Allah(C.C) yolunda, İslâm uğrunda savaşmanın ve İslâm yurdunu düşmana karşı korumanın cihad olduğunu bize ifade etmektedir. Hz. Peygamber (s.a.s.) de bir hadis-i şeriflerinde; ganimet elde etmek, şan ve şöhrete ulaşmak, mevki ve makam elde etmek için yapılan savaşın cihad olmadığını, cihadın, Allah(C.C)’ın adının yüceltilmesi (İ’lây-ı kelimetullah) için yapılan savaş olduğunu haber vermiştir. [1]

Mü’min gerekirse bedeniyle, canıyla Allah(C.C) yoluna çıkar, çalışır, çaba sarfeder, Allah(C.C) adını yüceltmek için gayret eder. Canını Allah(C.C) yolunda vermekten çekinmez.

Mü’minler İslâma aykırı olmayan bütün araçları kullanarak; bugün özelde müslümanları, genelde bütün insanlığı tehdit eden, onların mutluluğuna engel olan kötülüklerle mücadele etmeli ve insanlara İslâmın güzelliklerini ulaştırmalıdırlar. İnsanlığın gerçekten bu çabaya, bu çalışmaya her zamankinden daha fazla ihtiyacı bulunmaktadır.

Allah(C.C), kendi yolunda cihad etmeyi emrediyor. Bu yolda canlarıyla ve mallarıyla çalışanları övüyor.  Peygamberlerle beraber Allah yolunda yılmadan, gevşemeden mücâdele eden sabırlı Rabbânîleri sever.[3] Allah(C.C) yolunda cihad edenler ‘şehid’ olabilirler ama onlar ölmezler, Allah(C.C) katında diridirler.[4]

Peygamberimiz (sas.) sayısız hadislerinde cihad etmenin, Allah(C.C) yolunda çaba harcamanın çok sevap olduğunu haber vermektedir:

“Allah yolunda cihad ediniz. Çünkü Allah yolundaki cihad, Cennet kapılarından bir kapıdır ki, Allah(C.C) onun sebebiyle (mücahidi) hüzün ve kederden korur.”( A. bin Hanbel, 5/214.)

Dinimizin müslümanlara farz kıldığı cihadın fazileti ve bu emri yerine getirenlerin Allah katında ulaşacakları yücelikler Kur’an-ı Kerim’de şöyle haber verilmektedir:

“Allah Teâlâ, Cennet’e karşılık müminlerin canlarını ve mallarını satın aldı. Onlar Allah yolunda savaşırlar. Savaş meydanında şehît ve gazi olurlar. Allah’ın bu öyle bir vâdidir ki, Tevrat’ta da, İncil’de de, Kur’an’da da sabittir. Kim Allah’tan daha çok vadini yerine getirir? Yaptığınız bu hayırlı alış verişten dolayı sevinin. İşte büyük kurtuluş budur.” (et-Tevbe: 9/111)

“Ey mü’minler! Sizi çetin bir azabdan kurtaracak bir ticaret yolu göstereyim mi? O da şudur: Allah’a ve Rasûlüne iman eder ve Allah yolunda mallarınızla, canlarınızla savaşırsınız. Bir bilseniz bu iş sizin için ne kadar hayırlıdır. Bu takdirde Allah sizin günahlarınızı mağfiret eder, altlarından ırmaklar akan cennetlere ve Adn Cennetlerindeki hoş konutlara koyar. İşte büyük kurtuluş budur.” (es-Saf: 6/10-12).

 

Ebû Zerr (r.a.)’den şöyle rivayet edilmiştir:

“-Ya Rasûlallah, hangi amel daha faziletlidir?” dedim.

“Allah’a iman etmek ve onun yolunda savaşmaktır.” Buyurdu. (Riyâzü’s-Sâlihîn: 2/531.)

 

İşte bütün bu ayet ve hadislerin ışığında cihad, dünya ve dünya malı için olmayan, Kelîme-i Tevhîd’in kabulü ve gönüllere yerleşmesi için gösterilen cehd ile bunun neticesinde kazanılan kardeşliğin adıdır. Cihad; insanları, kula kul olmaktan kurtarıp Allah(C.C)’a kul etmeğe davet edişin ve bu uğurda çekilen sıkıntıların adıdır.

İnananlar Allah yolunda savaşırlar, küfredenler ise tâğût yolunda savaşırlar…” (en-Nisâ, 4/76).

Bütün bunlardan anlaşılıyor ki, Allah(C.C), ancak kendi rızası için olan cihadı kabul eder. Nefsânî arzulardan, kavmiyetçi kinlerden, kabilecilik taassubundan kopan savaşı değil… Yeryüzündeki her canlı, hayatını devam ettirmek için çırpınıp durur. Fıtrî gayesine ulaşmak için gece gündüz demeyip çalışır. fakat müslümanın çırpınış ve çalışması başka gayelere yöneliktir. O, yani, İslâm’a inanıp, onun sistemine bağlanan kimse, her şeyden önce İslâm inkılâbının gayesi olan Hakkı getirmek için canla başla, malla Allah(C.C) yolunda cihad eder. Bütün gücüyle şer güçleri yıkmak, fitne ve fesat tohumlarının yeryüzünde yayılmasına engel olmak için çalışır. “Fitne yok olup din ve hâkimiyet yalnız Allah(C.C)’ın oluncaya kadar” cihad eder. İşte İslâmî cihad budur.

Canıyla malıyla cihad etmenin ne demek olduğunu ashabı kiramın hayatından öğreniyoruz. Rasullah ( sav)in yanında etten duvar ören Peygamber sevdalısı NESİBE HATUN (RA),  cihad çağrısını işittiğinde gusledemeden cihada katılıp meleklerin kendisini guslettirdiği HANZALA (RA), bize şu denizi göster hiç düşünmeden dalalım diyen itaat eri SAD B. MUAZ (RA) VE DİĞERLERİ…

Bu insanlar biliyorlardı ki cennet için bedel gerek. Bizde aynı cennete talipsek aynı fedakarlıkları yapmak zorundayız.. Rabbim yaşamayı nasip etsin. AMİN

VELHAMDULİLLAHİRABBİLALEMİN

Yazarın Diğer Yazıları
Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.