EBU’L A’LÂ MEVDUDİ’NİN BAKIŞ AÇISIYLA ENFAL SURESİ 69. VE 70. AYETLER
BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM
Hamd kendisinden başka ilah olmayan, mutlak manada tek güç ve kudret sahibi olan Allah’a mahsustur. Salat ve selam tüm peygamberlerin ve onları takip eden tabilerinin üzerine olsun.
69- Artık ganimet olarak elde ettiklerinizden helal ve temiz olarak yiyin ve Allah’tan korkup-sakının.(49) Hiç şüphesiz Allah bağışlayandır, esirgeyendir.”
70- Ey Peygamber, ellerinizdeki esirlere de ki: “Eğer Allah, sizin kalblerinizde bir hayır olduğunu bilirse (görürse) size sizden alınandan daha hayırlısını verir ve sizi bağışlar. Allah bağışlayandır, esirgeyendir.”
AÇIKLAMA
49. Allah’ın, 68. ayette müslümanları, niçin fidye aldıkları hususunda azarlaması konusunda müfessirler bazı rivayetler nakletmişlerdir. Bu rivayetlere göre, Bedir savaşından sonra Kureyş ordusundan alınan esirlere ne yapılacağı konusunda bir istişare heyeti toplanmıştı. Hz. Ebu Bekir (r.a) fidyeleri aldıktan sonra esirlerin serbest bırakılması, Hz. Ömer (r.a) ise onların öldürülmesi görüşünde idi. Hz. Peygamber (s.a) de Hz. Ebu Bekir’le aynı fikirdeydi ve fidyelerinin ödenmesinden sonra onları serbest bıraktı. Bunun üzerine Allah, bir azar olarak söz konusu ayeti indirdi. Fakat bu yorum bazı itirazlara açıktır.
Bu yorumu kabul edenlerin karşılaştığı birinci güçlük, şu sözlere uygun bir açıklama getirememeleridir: “Eğer Allah’tan bir yazı geçmemiş olsaydı…” Bazıları bunun, Allah’ın önceden tayin ettiği kaderi olduğunu veya Hz. Peygamber ‘e (s.a) henüz bu konuda bir emir göndermemesine rağmen savaş ganimetlerini helal kılmayı dilediği anlamına geldiğini söylerler. Fakat hakkında apaçık bir emir gelmedikçe hiç bir şey helal olmaz. İkinci güçlük ise, bu açıklamaya göre, Hz. Peygamber (s.a) ve ashabı, fidye almakla günaha girmiş olmaktadırlar. Bu nedenle, sadece bir kaynaktan gelen rivayetlere dayanan açıklamalar kabul edilmeden önce tekrar tekrar düşünülmelidir.
Buna göre, Allah müslümanları, Muhammed suresi 4. ayette yer alan emri uygulamadıkları için itaba tabi tutulmaktadır: “Kafirlerle karşılaştığınız zaman hemen boyunlarını vurun. Nihayet onları iyice vurup sindirince bağı sıkıca bağlayın. Ondan sonra artık ya bir lütuf olarak bırakır veya karşılığında fidye alırsınız.” Bu ayete göre, savaş esiri almakta veya bunları fidye karşılığı serbest bırakmakta bir beis yoktur, yanlış olan nokta, müslümanların “onları iyice vurup sindirince” şartını tam anlamıyla yerine getirmemeleridir. Çünkü Bedir savaşında Kureyş ordusu geri çekilmek zorunda bırakıldığı sırada, müslümanların çoğu ganimet toplamaya ve esir almaya başladılar ve onlardan çok azı düşmanı “sindirmek” için takibe girişti. Eğer bütün müslümanlar düşmanın arkasından gitselerdi, düşmanın gücünü hemen orada kırıp yerle bir edebilirlerdi. İşte bu nedenle Allah -Peygamber’i değil- müslümanları şu şekilde azarlamaktadır: “Ey Müslümanlar! Siz henüz Peygamber’in görevini tam anlamıyla kavrayamadınız. O, esirler alıp onların karşılığında fidye elde etmek veya ganimet toplamak için gönderilmedi. Onun gönderilişinin asıl gayesi küfrün gücünü kırıp yerle bir etmektir. Fakat siz, yine dünyevi kazançlara kapıldınız. Bu sefer sırasında, ilk önce Kureyş ordusu yerine ticaret kervanına saldırmak istediniz. Daha sonra ganimet toplamaya ve esirler almaya başladınız, bunun da arkasından ganimetlerin paylaştırılması konusunda tartışmaya giriştiniz. Eğer daha önceden size fidye vermek konusunda izin vermemiş olsaydık (Muhammed: 4) , sizi şiddetli bir azaba uğratırdık. Şimdi bu aldıklarınızdan yararlanın, fakat gelecekte bizden korkun ve hoşnutsuzluğumuzu kazanmaktan sakının.”
İmam Cessas da (Ahkamü’l-Kur’an adlı eserinde ifade ettiği şekliyle) bu görüştedir. O halde yukarıdaki yorum da düşünülmeye değer. Bu görüş, Siret-i İbn Hişam’da nakledilen bir hadis tarafından da desteklenmektedir. Bu rivayete göre, müslümanlar ganimet toplamaya ve esir almaya başladıklarında Hz. Peygamber (s.a) Sa’d bin Muaz’ın yüzünde bir hoşnutsuzluk ifadesi gördü. Bu nedenle Hz. Peygamber: “Ey Sa’d, müslümanların bu davranışını onaylamaz görünüyorsun” dedi Sa’d şöyle cevap verdi: “Evet, ey Allah’ın Rasulü, bu müşriklere karşı Allah’ın bize lütfettiği ilk zafer. Bu nedenle, onların gücünü tamamen kırıp yerle bir etmek, bizim için onları esir alarak sağ bırakmaktan daha hayırlı olurdu.” (C.2, S. 280-281)