EBU’L A’LÂ MEVDUDİ’NİN BAKIŞ AÇISIYLA HUD SURESİ 27. VE 30. AYETLER ARASI
BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM
Hamd kendisinden başka ilah olmayan, mutlak manada tek güç ve kudret sahibi olan Allah’a mahsustur. Salat ve selam tüm peygamberlerin ve onları takip eden tabilerinin üzerine olsun.
27- Kavminden, ileri gelen inkarcılar: “Biz seni yalnızca bizim gibi bir beşerden başkası görmüyoruz;(31) sana, sığ görüşlü olan en aşağılıklarımızdan başkasının uyduğunu görmüyoruz(32) ve sizin bize bir üstünlüğünüzü de görmüyoruz.(33) Aksine biz sizi yalancılar sanıyoruz” dedi.
28- Dedi ki: “Ey Kavmim, görüşünüz nedir-söyleyin? Eğer ben Rabbimden apaçık bir belge üzerinde isem ve Rabbim bana kendi katından bir rahmet vermiş(34) de (bu) , sizin gözlerinizden saklı tutulmuşsa? Siz bunu istemiyorken biz sizi buna zorlayacak mıyız?
29- “Ey kavmim, ben sizden buna karşılık bir mal istemiyorum.(35) Benim ecrim, yalnızca Allah’a aittir. Ben iman edenleri kovacak değilim. Onlar gerçekten Rablerine kavuşacaklar. (36) Ancak ben sizi, cahillik etmekte olan bir kavim görüyorum.
30- “Ey kavmim, ben onları kovarsam, Allah’tan (gelecek azaba karşı) bana kim yardım edecek? Hiç düşünmez misiniz?”
AÇIKLAMA
3l. Aynı aptalca itiraz Rasulullah’a (s.a) Mekke müşrikleri tarafından yapılmıştı. Şöyle diyorlardı: “Sen de bizim gibi insansın, yiyor, içiyor, yürüyor, uyuyorsun; bizler gibi evleniyorsun; Allah tarafından gönderildiğine dair hiçbir alamet yok ki sende!” (Bkz. Yasin. an: 11]
32. Mekke’nin “ileri gelenler”i de Rasulullah’ın ashabı hakkında aynı değerlendirmede bulunmuşlardı. Onunla şu şekilde alay ettiler: “Senin takipçilerin yalnızca ya toy çocuklar ya köleler yahut da bu toplumun sefilleri… Kısaca öyleleri izliyor ki seni, ne itibarları var, ne sağduyuları, ne de bilgileri.” (Bkz. En’am an: 34-37, Yunus an:78)
33. Bu, şu demektir: “İddianıza göre sizler Allah’ın sevgili kullarısınız; Allah size lütfediyor da yolunuzdan gitmeyenlere azab ediyor. Fakat gerçek, bunun tam tersi. Çünkü servet, köle ve iktidarla taltif edilen bizleriz; sizinse bu tür hiçbir şeyiniz yok. Haydi bize bizden üstün olduğunuz bir yanınızı söyleyin.”
34. Bu sözler, 17. ayette Hz. Peygamber’in (s.a) ağzından dile getirilenlerle aynıdır. Şöyle, “İlkin ben Allah’ın enfüs ve afakımdaki ayetlerini gözlemlemek suretiyle Tevhid’in gerçekliğini kesin biçimde kavradım. Sonra aynı gerçeklik vahiyle bana tey’id edildi.” Bu tüm peygamberlerin “gayb”ın bilgisine müşahade ve tefekkürle ulaştığını göstermektedir. Bu bilgiye ulaştılar ve sonra Allah onları, Rasul tayin ederek aynı zamanda fiili bilgiyle de lütuflandırdı.
35. Bu sözler onların görevlerini yerine getirirken hiçbir nefsi (şahsi) saikle hareket etmediklerini şu mealde ifade etmekteydi: “Ben size tebliğde bulunuyorum ya, dünya kazancı olarak, hiçbir talebim isteğim ve beklentim yok. Aksine, beklediğim hiçbir çıkarın bulunmadığını belki sonunda anlarsınız umuduyla bunca işkenceye katlanıyorum. Risalet görevimi yürütürken herhangi bir şahsi çıkar yahut nefsi istek sahibi olduğuma dair bir alamet gösteremezsiniz.” (Bkz. Müminun. an: 70, Yasin. an: 17 ve Şura. an: 4l) .
36. Yani, “Onların gerçek değerleri, ancak Rabblerine mulaki oldukları zaman anlaşılacaktır. Bu yüzden sizin onları bu dünyada zillet içindeymiş gibi değerlendirmenizin anlamı yok. Ola ki onlar -bunu yalnız Rabbleri bilir- kıymetli mücevherdirler ve siz onları yalnızca kıymetsiz taşlar olarak değerlendiriyorsunuz.” (Bkz. En’am: 52, Kehf: 28) .