sohbetlerözlü sözleryazarlarmakalelervideolartefsir derslerikavram derslerimedaricus salikin

EBU’L A’LÂ MEVDUDİ’NİN BAKIŞ AÇISIYLA MAİDE SURESİ 4. VE 5. AYETLER

EBU’L A’LÂ MEVDUDİ’NİN BAKIŞ AÇISIYLA MAİDE SURESİ 4. VE 5. AYETLER
08.11.2019
603
A+
A-

BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM

Hamd kendisinden başka ilah olmayan, mutlak manada tek güç ve kudret sahibi olan Allah’a mahsustur. Salat ve selam tüm peygamberlerin ve onları takip eden tabilerinin üzerine olsun.

4- Sana, kendilerine neyin helal kılındığını sorarlar. De ki: “Bütün temiz şeler size helal kılındı.”(18) Allah’ın size öğrettiği gibi öğretip yetiştirdiğiniz avcı hayvanlarının yakalayıverdiklerinden de(19) -üzerlerine Allah’ın adını anarak-(20) yiyin. Allah’tan korkup-sakının. Şüphesiz Allah, hesabı çabuk görendir.

AÇIKLAMA

18. Bu cevapta ince bir nokta gizlidir. Burada, açıkça helâl olduğu belirtilmedikçe her şeyi haram sayan bazı “dinî şahsiyetler”in şüpheci tavırları tashih edilmektedir. Halkı kılı kırk yarmaya ve her şeyde hata bulmaya iten bu şüphenin giderilmesi gerekiyordu çünkü. Öyle ki, halk hayatın her alanında tam bir helâller listesi istemeye başlar ve her şeye şüpheci bir tavırla yaklaşır. Soruyu soranlar, başka her şeyi haram sayabilmek için ayrıntılı bir helâller listesi edinme niyeti taşımaktaydılar. Kur’an aksini yaparak haramların ayrıntılı bir listesini verdi, kalan şeyleri helâl saydı. Büyük bir ıslahattı bu, çünkü, insan hayatını birçok bağlardan kurtarıyor ve insanlığa geniş dünyanın kapılarını ardına kadar açıyordu. Bundan önce, yalnızca belli şeyler helâldi ve kalan geniş dünya haramdı; fakat bu ayet sınırlı şeyleri haram kılıp, öteki geniş dünyayı helâlleştirdi.
Ayette yasak listesine alınmayan diğer pis şeylerin helâl sayılmaması için “helâl”, “tayyib”le nitelenmektedir. Bir şeyin “tayyib” (temiz-saf) olup olmadığına karar vermenin ölçüsü konusunda şunu söyleyebiliriz; İslâm hukukunun herhangi bir ilkesine göre pis olmayan, selim zevke aykırı düşmeyen veya evrensel düzeyde kültürlü kişiler tarafından iğrenç sayılmayan şeyler tayyibdir.
19. Avcı hayvanlar; köpek, leopar, şahin, atmaca gibi vahşi hayvanları kovalamak ve onları yaralamadan efendilerine yakalamak için eğitilmiş kuşlar ve daha başka hayvanlardır. Eğitilmiş av hayvanlarıyla avlanmak ise, avı hırpalayıp yaraladıklarından gayri meşrudur.
Bununla birlikte, fakihler arasında bu konuda görüş ayrılıkları vardır. İmam Şafiî ve mezhebine bağlı olanlara göre, eğer su hayvanı veya su kuşu, yakaladığı avın üçte birini bile yerse, hayvanı av sahibi için değil, kendisi için yakaladığı anlamına geleceğinden, bu av haramdır. İmam Malik ve mezhebine bağlı olanlar, su kuşu veya hayvanı, eğer avın üçte birinden daha azını yerse, kalan üçte iki veya daha fazlasının sahibine helâl olduğu görüşündedirler. İmam Ebu Hanife ve mezhebindekilere göre, av hayvanı yakaladığı hayvanın bir kısmını yerse, kalan kısım helâl değildir; fakat, su kuşu avın bir kısmını yerse, kalan kısım haram olmayacaktır. Çünkü av hayvanı avı yemeden sahibi için yakalayıp tutmak üzere eğitilebilir: Av kuşuyla yapılan av mutlak olarak haramdır. Çünkü bu kuşlar avı yakalayıp yemeden sahibine getirmek konusunda eğitilemezler.
20. Yani, av hayvanlarını av için salarken “Bismillah” de. Bir hadiste ifade olunduğuna göre, Adiy bin Hatem (r.a) , Hz. Peygamber’e (s.a) av köpeğiyle avlanıp avlanamayacağını sorar. Hz. Peygamber (s.a) “Köpeği salma anında ‘Bismillah’ çekersen, köpeğin ondan yememesi şartıyla avı yiyebilirsin. Aksi halde, köpek avı kendisi için yakalamış demek olacağından yiyemezsin” cevabını verir. Sonra Adiy bin Hatem (r.a) tekrar sorar: “Eğer köpeğimi avın üzerine salar, fakat ardından orada başka bir köpek bulursam ne yaparım?” Hz. Peygamber (s.a) şöyle cevap verir: “Onu yeme; çünkü Allah’ın adını kendi köpeğin için andın, öbür köpek için değil.”
Ayet, avın helâl olması için avcı hayvanın salınması anında “Bismillah” çekilmesini emretmektedir. Bununla birlikte, eğer avlanan hayvan canlı bulunursa, Allah adına gerektiği şekilde boğazlanmalıdır. Fakat, canlı ele geçirilememesi durumunda av ancak eğer avcı hayvanı salma anında da Allah’ın adı anılmışsa helâl olur. Aynı hüküm okla avlanma için de geçerlidir.

5- Bugün size temiz olan şeyler helal kılındı. (Kendilerine) kitap verilenlerin yemeği size helal, sizin de yemeğiniz onlara helaldır.(21) Mü’minlerden özgür ve iffetli kadınlar ile sizden önce (kendilerine) kitap verilenlerden özgür ve iffetli kadınlar da, namuslu, fuhuşta bulunmayan ve gizlice dostlar edinmemişler olarak -onlara ücretlerini (mehirlerini) ödediğiniz takdirde- size (helal kılındı.) (22) Kim imanı tanımayıp küfre saparsa, elbette onun yaptığı boşa çıkmıştır. O ahirette hüsrana uğrayanlardandır.(23)

AÇIKLAMA

21. “Kitap ehlinin yemeği”, onlar tarafından kesilmiş olanları da içine alır.
“Kitap ehlinin yemeği size, sizinki de onlara helâldir” demek, ne bizim ne de onların üzerinde birlikte yemek konusunda sınırlama yoktur demektir. Müslümanlar kitap ehliyle, onlar da müslümanlarla bir arada yemek yiyebilirler. Fakat, “Bütün tayyib olanlar size helâl kılındı” cümlesinin tekrarlanması oldukça anlamlıdır. Bu gösteriyor ki, eğer kitap ehli İslâm hukuku açısından gerekli kuralları gözetmez veya yiyecek ve içecekleri içine haram şeyler karıştırırlarsa, müslümanlar onların yemeklerine katılmamalıdırlar.
Söz gelimi, eğer kestikleri hayvanın üzerine Allah’ın adını anmazlar veya Allah’tan başka bir şeyin adını anarlarsa, bu hayvanın eti müslümanlara haram olacaktır. Aynı şekilde, sofraya likör, domuz eti veya bir başka haram şey konursa, müslümanların onlarla birlikte aynı sofrada yemelerine izin verilmemektedir.
Aynı kural, diğer gayri müslimlerin yiyecekleri ve içecekleri için de geçerlidir. Şu kadar ki, müslümanlar gayri müslimlerin kestiklerini yiyemezler. Ancak, kitap ehlinin “Bismillah” çekerek gerektiği şekilde kestikleri temiz hayvanların etlerini yiyebilirler.
22. Burada Yahudilere ve Hıristiyanlara işaret edilmektedir. “Muhsana” olmaları şartıyla ehli kitabın kadınlarıyla evlenme izni verilmektedir. Bu iznin ayrıntıları konusunda görüş ayrılıkları vardır. İbn Abbas’a (r.a) göre, bir müslüman ancak İslâm Devleti’nin uyruğu olan ehl-i kitap kadınlarıyla evlenebilir. İslâm Devleti’yle savaş halinde olan ülkelerin (Dar-ül Harp’de) ve kâfirlerin yurdunda oturan ehl-i kitap kadınlarıyla evlenemez. Hanefiler bu görüşten biraz ayrılırlar ve haram değilse de, yabancı bir ülkede oturan kitap ehli kadınlarla evlenmeyi hoş görmezler. Bunun tersine Said ibn Müseyyib ve Hasan Basri (r.a) emrin genel olduğu görüşündedirler; onlara göre, ister İslâm Devleti’nin uyruğu olsun, isterse yabancı bir ülkede yaşasınlar, kitap ehli arasında ayırım yapmaya gerek yoktur.
Öte yandan “muhsanat” kelimesinin yorumunda da farklılıklar vardır. Hz. Ömer’e (r.a) göre ‘muhsanat’ namuslu ve iffetli kadınlar demektir. Bu yüzden, O ehl-i kitabın karaktersiz kadınlarını ayetteki evlenme izninin dışında tutar. Hasan Şa’bî ve İbrahim Nehaî de (Allah hepsinden razı olsun) aynı görüştedirler. Hanefiler de bu görüşü paylaşırlar. İmam Şafiî ise, kelimeyi ehl-i kitabın köle değil de, hür kadınları anlamında alır.
23. Ehl-i kitabın kadınlarıyla evlenme izninin hemen ardından gelen uyarı hayli anlamlıdır. Bu izinden yararlanan müslüman, inanmayan karısının etkisine karşı inancını ve ahlâkını titizlikle koruması hususunda ikaz edilmektedir. Karısına karşı duyacağı derin sevgi, kendisini mümin olmayan karısının inançlarına ve hareketlerine yem yapabilir ve bunun sonucunda imanını ve ahlâkını yitirebilir veya inancının ruhuna aykırı olan yanlış bir ahlâkî veya sosyal tavır içine girebilir.

 

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.