EBU’L A’LÂ MEVDUDİ’NİN BAKIŞ AÇISIYLA MAİDE SURESİ 70. VE 77. AYETLER ARASI
BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM
Hamd kendisinden başka ilah olmayan, mutlak manada tek güç ve kudret sahibi olan Allah’a mahsustur. Salat ve selam tüm peygamberlerin ve onları takip eden tabilerinin üzerine olsun.
70- Andolsun, biz İsrailoğullarından kesin söz almış ve onlara peygamberler göndermiştik. Onlara ne zaman nefislerinin hoşuna gitmeyen bir şeyle bir peygamber geldiyse, bir bölümünü yalanladılar, bir bölümünü de öldürdüler.
71- Bir fitne olmayacak sandılar, körleştiler, sağırlaştılar. Sonra Allah, tevbelerini kabul etti, (yine) onlardan çoğunluğu körleştiler, sağırlaştılar. Allah yapmakta olduklarını görendir.
72- Andolsun, “Gerçekten Allah, Meryem oğlu Mesih’tir” diyenler küfre saptı. Oysa Mesih’in dediği (şudur:) “Ey İsrailoğulları, benim de Rabbim, sizin de Rabbiniz olan Allah’a ibadet edin.(99/a) Çünkü O, kendisine şirk koşana şüphesiz cenneti haram kılmıştır, onun barınma yeri ateştir, zulmedenlere yardımcı yoktur.”
AÇIKLAMA
99/a. “Allah’ın Rabb’e ibadet edeceksin ve yalnızca O’na kul olacaksın.” Matta, 4:10.
73- Andolsun, “Allah üçün üçüncüsüdür” diyenler küfre sapmışlardır. Oysa tek bir ilahtan başka ilah yoktur. Eğer söylemekte olduklarından vazgeçmezlerse, onlardan küfredenlere mutlaka acıklı bir azab dokunacaktır.
74- Yine de Allah’a tevbe edip bağışlanma istemiyecekler mi? Oysa Allah bağışlayandır, esirgeyendir.
75- Meryem oğlu Mesih, yalnızca bir peygamberdir. Ondan önce de peygamberler gelip geçti. Onun annesi dosdoğrudur, ikisi de yemek yerlerdi. Bir bak, onlara ayetleri nasıl açıklıyoruz? (Yine) bir bak, onlar ise nasıl da çevriliyorlar?(100)
76- De ki: “Size yarara da, zarara da güç yetirmeyen Allah’tan başka şeylere mi tapıyorsunuz? Oysa Allah, işitendir, bilendir.”
77- De ki: “Ey Kitap Ehli, haksız yere dininiz konusunda aşırı gitmeyin ve daha önce sapmış, bir çoğunu saptırmış ve dümdüz yoldan kaymış bir topluluğun heva (istek ve tutku) larına uymayın.”(101)
AÇIKLAMA
100. Bu ayet Hz. İsa’yı (a.s) tanrı kabul eden Hıristiyan doktrinini açıkça reddeder. Eğer bir kişi Onun ne olduğunu içtenlikle bilmek isterse, burada verilen işaretlerin yardımıyla kolayca insandan başka bir şey olmadığı yargısına varacaktır. İncil de Onun bir insan ve normal insanların istek ve ihtiyaçlarına tâbi olduğuna tanıklık etmektedir: “Bir kadından (Meryem) doğmuştur O. Diğer insanlar gibi Onun da bir soy kütüğü vardır; başka insan bedenleri gibi aynı özellik ve sınırları taşıyan bir bedeni vardı; uyur, yer, soğuğu ve sıcağı hissederdi; şeytanın kışkırtmasına bile maruz kaldı.” Bütün bunlar Onun İlah ve Allah’a İlahlığında ortak olamayacağını açıkça göstermektedir. Hıristiyanların kendi İncilleri Onu sadece bir insan olarak nitelerken, İlahlığı Hz. İsa’ya (a.s) vermekte ısrar etmeleri zihni sapıklığın tuhaf bir marifetidir.. Bu, onların İncil’lere değil de, kendilerinin icat edip, ilahlığa yükselttikleri hayali bir Hz. İsa’ya (a.s) inandıklarının açık bir delilidir.
101. Burada, Hıristiyanların kendilerinden sapık itikat ve yollar edinmiş yanlış yoldaki uluslara telmihte bulunulmaktadır. Telmih, fantazileri Hıristiyanları başlangıçta kendilerine gösterilmiş olan Doğru Yol’dan saptıran Yunan filozoflarındandır özellikle. Mesih’in ilk izleyicilerinin inançları, büyük ölçüde şahit oldukları gerçeğe ve peygamberlerinin kendilerine öğrettiğine uygun düşüyordu. Fakat, daha sonra Hıristiyanlar Mesih’e saygı ve bağlılık göstermede sınırları öylesine aştılar ve inançlarının felsefi yorumlarından ve fantazilerinden öylesine etkilendiler ki, Mesih’in gerçek öğretileriyle ortak hiçbir yanı olmayan yeni bir din icat ettiler. Bu bağlamda, Charles Anderson Scott’un Jesus Chrıst’tinden alınan şu satırlar (s: 677-678) (Encyclopadia Britannica, ondördüncü baskı) okunmaya değer:
“Matta, Markos ve Luka’nın (bu noktada taşıdığı gerçek anlam ve önem kuşkuludur) başlangıcındaki doğuş hikayelerinden ayrı olarak, bu üç İncil’de yazarlarının İsa’yı, insandan, özellikle Allah’ın ruhuyla donanmış ve Allah’la kendisinden “Allah’ın oğlu” olarak söz edilen varlığını haklılayan kopmaz ilişki içinde bulunan bir insandan başka bir şey olarak düşündüklerini gösteren hiçbir şey yoktur.
Matta bile O’na, bir marangozun oğlu olarak değinir ve Petrus’un Onu Mesih olarak tasdik etmesinden sonra, “kendisini alıp sert sözler sarfetmeye başladığını” anlatır. (Matta, XVI. 22) ve Luka’da iki mürid Emmaus yolunda Ondan hâlâ “Allah ve tüm insanlar önünde amelde ve sözde sağlam bir peygamber” olarak söz etmektedirler. (Luka, XXIV. 19) . Oldukça ilginçtir ki, Markos yazılmadan önce “Rabb”in Hıristiyanlar arasında yaygın biçimde İsa’yı tanımlamak için kullanılmakta olduğu gerçeğine rağmen ikinci İncil’de hiçbir zaman bu isimle anılmaz. (Kelime Allah için serbestçe kullanılırken, İsa hakkında birinci İncil’de de görülmez.) Üçü de taşıdığı büyük önemi vurgulayarak ve bütünüyle İsa’nın çektiği işkenceyi ve ölümünü anlatır, fakat “kefaret” bölümü (Markos, X. 45) ve Son Yemek’te ki, bazı sözler dışında, bu kelimeye sonradan eklenen anlamla ilgili hiçbir işaret yoktur. İsa’nın ölümünden günah veya afla herhangi bir ilgisinin bulunduğu bile ima edilmez. Pavlos “kefaret” sözünü etmeseydi, yalnızlığı ve muğlaklığı içinde yaptığını da yapmayacaktı.”
Aynı yazar yine şöyle diyor: “O’nun kendisini bir peygamber olarak gördüğü, ‘Bugün, yarın veya yarından sonra yoluma gitmeliyim, çünkü bir peygamberin Kudüs’ten yok olup gitmesi olmaz’ gibi birkaç sözünde belli olmaktadır. (Luka, 13;39) .” O sık sık kendisine ‘insanoğlu’ der. Hatta göğe çıkışından sonra bu çıkış olayı nedeniyle İsa’nın ‘Allah’ın oğlu’ yapılıp tam bir güçle donatıldığını açıklayanın Aziz Pavlos olduğunu söyler. “İsa hiçbir zaman kendisine ‘Allah’ın oğlu’ demez” der o ve bu ismin kendisine başkaları tarafından verildiği zaman, bununla herhalde ancak Onun mesih olduğunun itiraf edildiğini belirtir. Fakat İsa kendisini her zaman mutlak anlamda “Oğul” olarak tarif eder… Bunun da ötesinde, Allah’la olan ilişkisini tarif etmek için yine mutlak olarak “Baba” kelimesini kullanır. Onun bu ilişkinin eşsizliğini her zaman farketmediği düşünülebilir; öyle ki, hayatının ilk döneminde ilk ayrıcalığını başka insanlarla paylaştığı bir ayrıcalık sanıyordu; fakat edindiği hayat tecrübesi ve insan tabiatı hakkındaki derin bilgi, kendisini bu ayrıcalıkta yalnız olduğunu görmeye zorladı.”
“Petrus’un Pentrikos’ta söylenmiş ‘Allah’tan razı olmuş kişi’ sözleri, çağdaşlarının İsa’yı nasıl tanıyıp kabul ettiklerini gösterir… İnciller bu sözlerin kabul edilmesi gerektiği hakkında hiçbir kuşkuya yer bırakmaz. Onlardan öğrendiğimize göre, İsa fizikî, zihnî ve tabiî gelişme aşamalarından geçmiş, acıkmış, susamış, yorulmuş ve uyumuştu; şaşırtılabilir ve bilgi isteyebilirdi; acı çeker ve ölürdü. Hiç bir zaman sonsuz bilgi iddiasında da bulunmadı.
Böyle bir iddia, kuşkusuz yalnızca İncillerin yarattığı izlenime ters düşmekle kalmayacak, aynı zamanda, başlıca günaha teşvik, ‘Gethsemane’ ve Çarmıha Gerilme tecrübeleriyle de uzlaştırılamayacaktı. Bu tür tecrübeler tümden gerçek dışı görülmedikçe, İsa bunları yaşamış ve insani bilgideki peygamberî basirete ve marifete dayalı bir takım değişikliklere tabi insan bilgisinin sınırları içerisinde bu tecrübelerden geçmiş olmalıdır. İsa’yı her şeye gücü yeter görmek için de öyle pek neden yoktur. O’nun Allah’tan bağımsız veya bağımsız bir ilah olarak davrandığına dair hiçbir gösterge yoktur. Gerçekte, ibadet alışkanlığının ve böylesi ancak ibadetle gider gibi sözlerinin de ortaya koyduğu üzere, Allah’a olan bağımlılığını itiraf etmektedir kendisi. Hatta kendisine mutlak anlamda yalnızca Allah’a ait olan iyiliği ve hayrı da yakıştırmamıştır o. Son şekilleriyle Hıristiyan Kilisesi, doğmuş İsa’yı ilâhî varlık düzeyine çıkarıncaya değin yazıya geçirilmemiş olmalarına rağmen, bir yanda kayıtların İsa’nın gerçek insanlığıyla ilgili tüm delilleri barındırması, öte yandan hiçbir yerde O’nun kendisini Allah olarak gördüğüne dair herhangi bir şeyin bulunmaması İncillerin gerçek tarihî karakterleri konusunda dikkat çekici bir şehadettir…”
“Allah’ın oğlu ismine İsa ile ilgili olarak kullanıldığı şekliyle, ilk olarak tümden dinî bir muhteva verenin, ilk Hıristiyan toplumu mu yoksa bizzat Pavlos’un kendisi mi olduğunu kestirmek mümkün olmayabilir. Herhalde birincisi, yani toplumun kendisi olsa gerektir. Fakat havari Pavlos şüphesiz bu ismi tüm anlamıyla benimsemiş ve ‘Oğul İsa/Krist’e Ahd-i Atik’te özellikle Rabb Yehova’ya verilen pek çok fikir ve deyim aktararak anlamı açıklığa kavuşturmak için çok şeyler yapmıştır. Her ismin üstünde bu ismi, ‘Rabb’ ismini vermiştir Ona. Aynı zamanda Krist’i Allah’ın hikmeti ve Allah’ın şanı ile eşleştirip, Ona mutlak anlamda Oğul’luk da vermekle Pavlos, İsa (Krist) için Allah’la miras yoluyla gelen eşsiz, ahlâkî kişisel ve sonsuz bir ilişki iddia etmiş oluyordu. Öte yandan, Pavlos çoğu biçim ve yollarla İsa’yı Allah’la eşleştirmişse de, kendisi Ondan Allah olarak söz etmekten kaçınmıştır…” (s. 22-25, Enc. c. 13, 1946) .
“(Üçleme) Düşüncesi biçimleri Yunan filozoflarına ait olup, onlardan Yahudi öğretilerine girmiştir. Böylece, tipik bir bileşimle karşılaşıyoruz. İsa’nın kişiliğinde olgunlaşan Kitab-ı Mukaddes’in dini doktrinleri yabancı bir felsefenin içinden geçmektedir…”
“Üçleme Doktrini’nde Yahudi kaynağı, Baba, Oğul ve Ruh terimlerini donattı. İsa son terimi nadiren kullandığı gibi, Pavlos’un onu kullanışı da o kadar açık değildir. Yahudi edebiyatında ise bu bütünüyle şahıslaştırılmıştır. Görüldüğü üzere Yunan etkisiyle değişikliğe uğramışsa da, malzeme Yahudi’ye aittir; fakat sorun Yunan’ındır ve öncelik ahlakî hatta dinî bile değil, metafizikîdir. Nedir bu üç faktör arasındaki ontolojik ilişki? Kilisenin cevabı İznik formülündedir ve Yunan karakteri taşımaktadır…” (Enc. Britanicca, c: 5, s. 633 son satır, “Christianity” maddesi..)