sohbetlerözlü sözleryazarlarmakalelervideolartefsir derslerikavram derslerimedaricus salikin

EBU’L A’LÂ MEVDUDİ’NİN BAKIŞ AÇISIYLA MAİDE SURESİ 78. VE 87. AYETLER ARASI

EBU’L A’LÂ MEVDUDİ’NİN BAKIŞ AÇISIYLA MAİDE SURESİ 78. VE 87. AYETLER ARASI
26.11.2019
678
A+
A-

BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM

Hamd kendisinden başka ilah olmayan, mutlak manada tek güç ve kudret sahibi olan Allah’a mahsustur. Salat ve selam tüm peygamberlerin ve onları takip eden tabilerinin üzerine olsun.

78- İsrailoğullarından küfredenlere, Davud ve Meryem Oğlu İsa diliyle lanet edilmiştir. Bu, isyan etmeleri ve haddi aşmaları nedeniyledir.
79- Yapmakta oldukları münker (çirkin iş) lerden birbirlerini sakındırmıyorlardı.(102) Yapmakta oldukları şey ne kötü idi!.
80- Onlardan çoğunun küfre sapanlarla dostluklar kurduklarını görürsün. Kendileri için nefislerinin takdim ettiği şey ne kötüdür. Allah onlara gazablandı ve onlar azabda ebedi kalacaklardır.
81- Eğer Allah’a, peygambere ve ona indirilene iman etselerdi, onları dostlar edinmezlerdi.(103) Fakat onlardan çoğu fasık olanlardır.
82- Andolsun, insanlar içinde, müminlere en şiddetli düşman olarak Yahudiler ve müşrikleri bulursun. Onlardan, iman edenlere sevgi bakımından en yakın olanların da: “Hıristiyanlarız” diyenleri bulursun. Bu, onlardan (birtakım) papaz ve rahiplerin olması ve onların gerçekte büyüklük taslamamaları nedeniyledir.
83- Peygambere indirileni dinlediklerinde hakkı tanıdıklarından dolayı gözlerinin yaşlarla dolup taştığını görürsün. Derler ki: “Rabbimiz inandık; öyleyse bizi şahidlerle birlikte yaz.”

AÇIKLAMA

102. İsrailoğulları’nın bozulması evrensel sürece göre meydana gelmiştir. Önce bir toplumda bazı bireyler bozulur; eğer toplumun kollektif bilinci canlıysa, kamuoyu bunları bastırır ve toplum bütün olarak bozulmaktan kurtulur. Fakat, toplum bozulmuş üyelerinin gittiği yollara adeta onları onaylarcasına ve kendilerini istediklerini yapmada serbest bırakırsa, başlangıçta birkaç kişiyle sınırlı olan bozulma yavaş yavaş toplum içinde yayılır. İşte İsrailoğulları’nda olan buydu.
Davud ve İsa peygamberlerin (Allah’ın selamı üzerlerine olsun) diliyle lânetlenme konusunda bkz. Zeburlar: 10 ve 50, Matta: 23.
103. Eğer Yahudiler Allah’a, Nübüvvet’e, Vahy’e içtenlikle inanmış olsalardı, kendiliklerinden aynı şeylere inanan müslümanlar tarafını tutarlardı. Ne ki, Yahudilerin Kitab’a olan inançları tuhaftı; Tevhid’le Şirk arasındaki savaşta müminlere karşı müşriklerin yanında yer alıyorlardı. Bundan da öte, Nübüvvet’e inandıklarını iddia etmelerine rağmen, ona inanmayanların tarafını tutuyorlardı. Bütün bunlara rağmen, utanmadan Allah’a, peygamberlere ve kitaplara inandıklarını ileri sürüyorlardı.

84- “Hem Rabbimizin bizi salihler topluluğuna katmasını umarken ne diye Allah’a ve bize haktan gelene inanmayalım?”
85- Böylelikle Allah, dediklerine karşılık olarak içinde ebedi kalacakları altından ırmaklar akan cennetler verdi. Bu, iyilik yapanların karşılığıdır.
86- Küfre sapanlar ve ayetlerimizi yalanlayanlar; işte onlar, çılgın ateşin arkadaşlarıdırlar.
87- Ey iman edenler, Allah’ın sizin için helal kıldığı güzel şeyleri haram kılmayın(104) ve haddi aşmayın.(105) Şüphesiz Allah, haddi aşanları sevmez.

AÇIKLAMA

104. Bu ilâhî emir iki şeyi ima etmektedir:
1) Bazı şeyleri helâl, bazı şeyleri haram yapmada sizin hiç bir yetkiniz yoktur. Helâl ancak Allah’ın helâl kıldığı; haram da ancak Allah’ın haram kıldığıdır. Bu nedenle, helâli haram, haramı da helâl yaparsanız İlâhî Kanunu değil, kendi kanununuzu izliyorsunuz demektir.
2) Hıristiyan rahipleri, işrakî mutasavvıfları, Hindu fakirleri veya Budist dilencileri ve benzerleri gibi böyle bir zühd yolunu benimsememelisiniz. Dindar kişiler arasında her zaman var olagelen bedenin arzularının normal şekilde doyurulmasını bile ruhî gelişmeye aykırı bulmak biçimindeki genel eğilime karşı müslümanları uyarmak demekti bu.
Böyleleri nefse eziyet etmeyi, benliği inkârı ve sürekli perhizi kendi başlarına fazilet kabul edip, bu türlü zühd yolları olmadan Allah’a yaklaşılamayacağını sanırlar. Gerçekte bazı sahabeler arasında bu tür eğilimler başgöstermişti. Hz. Peygamber’in (s.a) ashabından bazılarının gündüzleri daima oruçlu bulunup, geceleri hiç uyumadan sürekli Allah’a ibadet etmek, et ve yağ yemeyip kadınlara da yaklaşmamak için yemin ettiklerini duyduğunda, onları bu tür uygulamalardan men etmiş ve bir hutbe sunmuştu. Hutbede şöyle buyurmuşlardı: “Bana böyle şeyler emredilmiş değildir, nefsinizin de üzerinizde hakkı vardır; bu yüzden oruç da tutun, yiyin de. Geceleri ibadet ettiğiniz gibi uyuyun da. Ben bazı günler oruç tutarım, bazı günler tutmam; et de yerim, yağ da, (benim sünnetim budur) , benim sünnetimi beğenmeyen benden değildir.”
Hz. Peygamber (s.a) bir başka hadislerinde aynı şeyi vurgulayarak şöyle buyurmuşlardır: “Bazı insanlara ne oluyor da kadınları, güzel yiyecekleri, uykuyu ve dünyanın daha başka güzel şeylerini kendilerine haram ediyorlar? Ben size rahipler olmayı öğretmedim. Benim öğrettiğim yaşama şekli ne kadınlardan uzaklaşmaya, ne et yememeye izin verir, ne de dünyadan el etek çekmeye. Kanun, nefsinizi disiplin altına almak için Oruc’u ve zühdden elde edilecek yararlar için de Cihad’ı öngörmüştür. Allah’a ibadet edin ve O’na hiçbir şeyi ortak tutmayın. Hacc’ınızı ve umre’nizi yapın, zekât’ı verin ve Ramazan ayı’nda da oruç tutun. Sizden önce helâk olan insanlar kendilerine göre bir zühd yolu tuttukları için helâk oldular; böyle yaptıkları için de Allah aynı şeyi kendilerine emretti. Şu anda manastırlarda gördükleriniz aynı türdendirler.”
Aynı anlamda yine bazı hadislerden, Hz. Peygamber’in (s.a) bir sahabenin uzun süredir karısıyla cinsel ilişkiden vazgeçip, tüm vaktini ibadete ayırdığını duyunca hemen kendisini çağırıp, “Şimdi doğru karına git” diye emrettiğini, sahabenin “Oruçluyum” demesi üzerine, “Orucunu boz ve karına git” diye cevap verdiğini öğreniyoruz.
Aynı türden bir başka olay daha var. Bir kadın Halife Hz. Ömer’e (r.a) gelip, “Kocam gündüz oruç tutuyor, geceyi ise ibadetle geçiriyor” diye şikâyette bulunur. Hz. Ömer (r.a) Ka’b b. Sevr el-Ezdî’yi (r.a) durumu öğrenmek üzere gönderir ve kocanın üç geceyi ibadetle geçirip dördüncü gece karısına yaklaşmasını emreder.
105. “Sınırı aşmak” ifadesinin anlam sahası oldukça geniştir. Eğer kişi helâli haram yaparsa, Allah’ın temiz kıldığı şeylerden sanki temiz değilmiş gibi geri durursa, temiz şeylerin kullanımında aşırı giderse veya helâlmiş gibi haramlardan yararlanma yoluna giderse hep sınırı aşmış olur. Allah bu tür sınırı aşma eyleminden hoşlanmaz.

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.