EBU’L A’LÂ MEVDUDİ’NİN BAKIŞ AÇISIYLA NAHL SURESİ 97. VE 100. AYETLER ARASI
BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM
Hamd kendisinden başka ilah olmayan, mutlak manada tek güç ve kudret sahibi olan Allah’a mahsustur. Salat ve selam tüm peygamberlerin ve onları takip eden tabilerinin üzerine olsun.
97- Erkek olsun, kadın olsun, bir mü’min olarak kim salih bir amelde bulunursa, hiç şüphesiz biz onu güzel bir hayatla yaşatırız(99) ve onların karşılığını, yaptıklarının en güzeliyle muhakkak veririz.(100)
98- Öyleyse Kur’an okuduğun zaman, kovulmuş şeytandan Allah’a sığın.(101)
99- Gerçek şu ki, iman edenler ve Rablerine tevekkül edenler üzerinde onun hiç bir zorlayıcı-gücü yoktur.
100- Onun zorlayıcı-gücü ancak onu veli edinenlerle onunla O’na (Allah’a) ortak koşanlar üzerindedir.
AÇIKLAMA
99. Bu ayet, adil, doğru ve şerefli bir tutum içinde olanların ahirette kazançlı çıkmalarına rağmen bu dünyada daima kaybedeceği gibi yanlış bir fikre kapılan müminlerin ve kafirlerin bu düşüncesinin doğru olmadığını ortaya koymaktadır. Allah bu yanlış anlamayı ortadan kaldırır ve şöyle der: “Sizin bu kanaatiniz yanlıştır. Doğru davranış, sadece ahirette mutlu bir hayat değil, aynı zamanda Allah’ın lütfuyla bu dünyada da temiz ve mutlu bir hayat sağlar.”
Şu bir gerçektir ki davranışlarında samimi, doğru, şerefli, adil ve temiz olanlar bu dünyada çok daha iyi bir hayat yaşarlar. Çünkü onlar, kusursuz kişilikleri ile, bu özelliklere sahip olmayanların yaşamadığı saygı, şeref ve güven içinde yaşarlar. Başarı kazanmak için pis ve kötü yollar deneyenlerin elde edemediği temiz ve göze çarpan bir başarı kazanırlar. Her şeyin ötesinde, kulübede yaşasalar bile, saraylarda ve köşklerde oturan günahkârların yaşamadığı bir vicdanî huzuru ve tatmini yaşarlar.
100. Yani, “Onların ahiretteki derecesi, işledikleri en iyi amellere göre belirlenecektir.” Başka bir deyişle; “Eğer bir kimse hem büyük hem de küçük iyilikler yapmışsa, işlediği en büyük iyiliklere göre değerlendirilip yüksek derecelere ulaşacaktır.
101. Bu, sadece Arapça “Euzubillahimineşşeytanirracim” (Kovulmuş şeytandan Allah’a sığınırım) kelimelerini tekrarlamak gerektiği anlamına gelmez. Kişi Kur’an okurken şeytanın vesveselerinden korunmak için elinden geleni yapmalı, bunu içten dilemeli ve kalbine anlamsız ve yanlış şüphelerin gelmesine izin vermemelidir. Kur’an’da var olan her şeyi gerçek şekliyle görmeli ve anlamını Allah’ın dileği dışında bir anlama sokacak şekilde ondaki fikirleri kendi şahsî görüş ve fikirleriyle karıştırmamalıdır. Bundan başka kişi, şeytanın en büyük ve en gizli düzeninin, okuyucunun Kur’an’dan hidayet almaması olduğunu da unutmamalıdır. Şeytan okuyucuyu saptırmak, onun Kur’an’dan hidayet almasını engellemek ve onu yanlış düşünme yollarına sevketmek için elinden geleni yapar. Bu nedenle okuyucu şeytana karşı korunmuş olmak ve şeytanın kendisini Kur’an hidayetinden alıkoymaması için Allah’tan yardım isteyip O’na sığınmalıdır. Çünkü bu kaynaktan hidayet alamayan, başka hiç bir yerden hidayet bulamayacaktır. Bunun da ötesinde bu kitapla dalâlete düşmek isteyen kimse o denli sapacaktır ki düştüğü kısır döngüden çıkamayacaktır.
Bu ayetin yer aldığı bölüm, Mekkeli müşriklerin Kur’an aleyhinde yönelttikleri sorulara verilen cevaplara giriş niteliğindedir. Onlara, Kur’an aleyhinde sorular yönelterek değil, ancak, şeytanın saptırmalarına karşı Allah’a sınığınarak Kur’an’ı gerçek şekliyle görmeye çalışırlarsa O’nun nimetlerinden yararlanabilecekleri söylenmektedir. Aksi takdirde şeytan bir kimsenin Kur’an’ı ve öğrettiklerini anlamasına izin vermez.