EBU’L A’LÂ MEVDUDİ’NİN BAKIŞ AÇISIYLA NİSA SURESİ 5. VE 11. AYETLER ARASI
BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM
Hamd kendisinden başka ilah olmayan, mutlak manada tek güç ve kudret sahibi olan Allah’a mahsustur. Salat ve selam tüm peygamberlerin ve onları takip eden tabilerinin üzerine olsun.
5- Allah’ın sizin için (kendileriyle hayatınızı) kaim (geçiminizi sağlamaya destekleyici bir araç) kıldığı mallarınızı düşük akıllılara vermeyin; bunlarla onları rızıklandırıp giydirin ve onlara güzel (maruf) söz söyleyin.(8)
6- Yetimleri, nikâha erişecekleri çağa kadar deneyin;(9) şayet kendilerinde bir (rüşd) olgunlaşma gördünüz mü, hemen onlara mallarını verin.(10) Büyüyecekler diye israf ile çarçabuk yemeyin. Zengin olan iffetli olmaya çalışsın, yoksul olan da artık maruf (ihtiyaca ve örfe uygun) bir şekilde yesin.(11) Mallarını kendilerine verdiğiniz zaman, onlara karşı şahid bulundurun. Hesap görücü olarak Allah yeter.
7- Anne ve baba ile akrabaların bıraktıklarından erkekler için bir pay vardır;(12) anne ve baba ile akrabanın bıraktıklarından kadınlar için de bir pay vardır. Bunun azından ve çoğundan farz kılınmış bir pay vardır.
AÇIKLAMA
8. Bu ayetin anlamı çok geniş kapsamlıdır. Müslüman topluluğa, hayatın devam ettirilmesi için çok gerekli olan servetin, hiç bir zaman beyinsizlere ve onu doğru dürüst kullanmayı başaramayacak ehil olmayan kişilere verilmemesi gerektiği, çünkü bu tür kişilerin serveti israf ederek toplumun ekonomik ve kültürel sistemini, uzun dönemde de ahlâkî düzenini bozabileceği öğretilmektedir. Özel mülkiyet hakları mutlaka korunmalıdır, fakat aynı zamanda kişinin onu istediği şekilde sınırsızca kullanıp, toplumu ifsad etmesine de izin verilmemelidir. Bir kişinin hayatî ihtiyaçları da sözkonusu olduğunda bunlar karşılanmalıdır. Fakat kişinin bu hakkı zorlayarak, toplumunun ahlâkını, kültürünü ve ekonomik düzenini bozacak kadar ileri götürmesine izin verilmemelidir. Bu ayete göre, her servet sahibi kendi servetini birine emanet etmeden önce o kişinin ehil olup olmadığına dikkat etmelidir. Daha geniş planda ise İslâm devleti, kendi servetlerini kullanmaya ehil olmayanların veya kötü yollarda kullananların temel ihtiyaçlarını karşılamak şartıyla, onların servetlerinin idaresini ele alabilir.
9. Yani, “Onlar olgunluğa yaklaştıklarında, onları yakından gözetin ve kendi işlerini yapabilecek seviyeye gelip gelmediklerini sınayın.”
10. Yetimlere mallarını geri verebilmek için iki şart koşulmuştur: Olgunluk ve ehil olma. Birinci şartın yerine getirilmesi konusunda bütün İslâm fıkıh alimleri fikir birliği içindedirler, fakat ikinci şart hakkında farklı görüşler vardır. İmam Ebu Hanife’ye göre, yetim olgunluk çağına eriştiğinde, eğer velisi onda ehil olma (akıllılık) özelliğini görmezse en fazla yedi yıl bekleyebilir. Bu yedi yılın sonunda yetimde ehil olma şartı yerine gelsin gelmesin, malını ona teslim etmek zorundadır. Fakat İmam Ebu Yusuf, İmam Muhammed ve İmam Şafîî, ehil olmanın yetimin malını geri verebilmek için bir ön-koşul olduğu görüşündedirler. Bu son zikrettiğimiz alimler, böyle bir kimse için Kadı’ya gidilmesi gerektiği ve malını, servetinin idaresini Kadı’nın yürütmesi gerektiği görüşündedirler.
11. Yani, “Hizmetleri için yetimin malından, herkes tarafından adil kabul edilen bir ölçüde harcamalıdır ve bunu açıkça yapıp hesabını da tutmalıdır.”
12. Bu ayet miras hakkında beş düzenlemeyi içerir: Birincisi, hem kadınların hem de erkeklerin mirasta bir hakları vardır. İkincisi, az olsun çok olsun miras bütün varisler arasında paylalşılmalıdır. O kadar ki, eğer ölen kişi bir miktar kumaş bırakmış olsa bile gerekiyorsa mesela on parçaya ayırılmalıdır. Bununla birlikte eğer bir varis isterse diğerinin rızasını alarak onların paylarını satın alır ve tüm mirasa sahip olabilir. Üçüncüsü, bu ayetten anlaşıldığına göre bu kural nakledilebilir olsun veya olmasın, tarımsal veya endüstriyel veya diğer her tür mal için geçerlidir. Dördüncüsü, mirasın ancak ölen kişinin arkasında mal bırakması halinde, hak olduğunu gösterir. Beşincisi, ayetin ortaya koyduğu hükme göre yakın akrabalar hayatta ise, uzak akrabaların mirasta hakları yoktur.
8- (Mirası) Bölüşme sırasında yakınlar; yetimler ve yoksullar da hazır olursa, onları ondan rızıklandırın ve onlara güzel (maruf) söz söyleyin.(13)
9- Arkalarında bıraktıkları zayıf çocuklardan dolayı korku duyanlar, (vasiyetleri altında olanlar için de) içleri ürpertiyle titresin. Allah’tan sakınsınlar ve onlara doğru söz söylesinler.
10- Gerçek şu ki, yetimlerin mallarını zulmederek yiyenler, karınlarına ancak ateş yemiş olurlar. Onlar, çılgın bir ateşe gireceklerdir.(14)
11- Çocuklarınız konusunda Allah, erkeğe iki dişinin hissesi kadar tavsiye eder.(15) Eğer onlar ikiden çok kadın ise (ölünün) geride bıraktığının üçte ikisi(16) onlarındır. Kadın (veya kız) bir tek ise, bu durumda yarısı onundur. (Ölenin) Bir çocuğu varsa, geriye bıraktığından anne ve babadan her biri için altıda bir(17) , çocuğu olmayıp da anne ve baba ona mirasçı ise, bu durumda annesi için üçte bir vardır.(18) Onun kardeşleri varsa o zaman da annesi için altıda bir’dir.(19) (Ancak bu hükümler, ölenin) Ettiği vasiyet veya (varsa) borcun düşülmesinden sonradır.(20) Babalarınız, oğullarınız, siz onların hangilerinin yarar bakımından size daha yakın olduğunu bilmezsiniz. (Bunlar) Allah’tan bir farzdır. Şüphesiz Allah, bilendir, hüküm ve hikmet sahibi olandır.(21)
AÇIKLAMA
13. Burada ölen kişinin varislerine, mirasta hiçbir hakları olmadığı halde yakın ve uzak akrabalara, ailedeki fakirlere ve mirasın paylaştırıldığı sırada orada hazır bulunan yetimlere karşı cömert olmaları emrediliyor. Varisler onlara bir şeyler vermeli ve güzel sözler söylemelidirler; beyinsiz ve cimri kimseler gibi onlara sert ve kötü sözler söylememelidirler.
14. Bir hadise göre, Uhud savaşından sonra bu ayet Hz. Sa’d bin Rubaî’nin dul karısının isteği ve sorusu üzerine nazil olmuştur. Hz. Sa’d’ın dul karısı iki kızı ile Hz. Peygamber’e (s.a) gelmiş ve şöyle demiştir: “Ey Allah’ın Rasûlü! İşte bunlar Uhud’da şehit olan Sa’d’ın kızları. Amcaları onların mirasının hepsini aldılar ve bunlara bir dirhem bile kalmadı. Bundan sonra bunlarla kim evlenir?”
15. Mirasın bölüştürülmesinde ilk önemli prensip erkeğin hakkının, kadınınkinin iki katı olmasıdır. Bu tamamen akla uygun ve adil bir paylaştırmadır. İslam hukuku ailenin ekonomik sorumluluğunu erkeğe yüklediği ve kadını bundan bağımsız kıldığı için, adalet, kadının miras payının erkeğinkinden az olması gerektiğidir.
16. Aynı şey, iki kız çocuğu için de geçerlidir. Yani eğer ölen kimsenin geride erkek çocuğu değil de iki veya daha fazla sayıda kız evladı kalmışsa, bu kız çocuklara tüm mirasın üçte ikisi verilir ve geride kalan üçte bir, diğer varisler arasında paylaştırılır.
Bunun gibi, eğer ölenin geride sadece bir tek oğlu kalmışsa ve başka varisi yoksa, tüm miras oğluna kalır. Fakat eğer başka varisi varsa, onların hakkı verildikten sonra geride kalan mirasın hepsi, o oğulun olur. Bu konuda ümmetin alimleri ittifak etmişlerdir.
17. Ölen kişi geride kız ya da erkek sadece bir çocuk veya çocuklar bırakmış olsa, anne ve babasından her birine mirasın altıda biri düşer. Geride kalan üçte iki ise diğer varisler arasında paylaştırılır.
18. Eğer başka hiçbir varis yoksa geriye kalan üçte iki babaya verilir; eğer başka varis varsa baba o üçte ikiyi o varislerle paylaşır.
19. Eğer ölen kişinin geride kız veya erkek kardeşleri varsa, annenin payı üçte birden altıda bire düşer. Düşürülen altıda bir ise, babanın payına eklenir. Çünkü bu durumda babanın sorumlulukları artmaktadır. Ölen kişinin anne babası hayatta ise, kız veya erkek kardeşlerine mirastan pay düşmediğine dikkat etmelidir.
20. Vasiyetin yerine getirilmesi borçların ödenmesinden öncedir. Çünkü ölen herkesin borcu olmayabilir, fakat vasiyeti olabilir. Kanunun uygulamasına gelince, İslâm toplumunda, borcun vasiyetten önce gelmesi gibi ortak bir görüş vardır. Yani borç her halükârda önce ödenmeli, sonra vasiyet yerine getirilmeli ve ondan sonra da miras paylaştırılmalıdır. Bakara suresinin 182. açıklama notunda kişinin vasiyet ederek tüm servetinin üçte birini hibe etmeye hakkı olduğu belirtilmişti. Bu izin, mirastan pay alamayan akraba veya akrabalara servetten bir miktar bırakabilmek için verilmiştir. Söz gelimi yetim bir kız veya erkek torun varsa, bir oğulun dul karısı, fakir bir kız veya erkek kardeş vs. varsa, kişi vasiyet ederek mirasının bir kısmını böyle birisine bırakabilir. Hatta kişinin herhangi bir kimseye veya kamu yararına malının bir kısmını vasiyet etmeye hakkı vardır. Kısacası, kanun kişinin mirasının üçte ikisinin (veya biraz daha fazlasının) paylaştırılmasını düzenler ve geride kalan (yaklaşık üçte bir) miras için de, kişiyi (her şahıs için farklı olabilen) kendi ailesinin özel durumlarına uygun bir şekilde vasiyet etmesi için serbest bırakır. Aynı zamanda vasiyetle varislere herhangi bir haksızlık yapılması da engellenmiş olmaktadır. Aile üyeleri varislere yapılan herhangi bir haksızlık durumunda, bu hatayı kendi aralarında veya Kadı’ya başvurarak çözümleyebilirler. Daha fazla açıklama için “Torunun Veraset Meselesi” adlı kitabıma bakınız.