sohbetlerözlü sözleryazarlarmakalelervideolartefsir derslerikavram derslerimedaricus salikin

EBU’L A’LÂ MEVDUDİ’NİN BAKIŞ AÇISIYLA RA’D SURESİ 16. AYET

EBU’L A’LÂ MEVDUDİ’NİN BAKIŞ AÇISIYLA RA’D SURESİ 16. AYET
25.08.2020
962
A+
A-

BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM

Hamd kendisinden başka ilah olmayan, mutlak manada tek güç ve kudret sahibi olan Allah’a mahsustur. Salat ve selam tüm peygamberlerin ve onları takip eden tabilerinin üzerine olsun.

16- De ki: “Göklerin ve yerin Rabbi kimdir?” De ki: “Allah’tır.”(26) De ki: “Öyleyse, O’nu bırakıp kendilerine bile yarar da, zarar da sağlamaya güç yetiremiyen birtakım veliler mi (tanrılar) edindiniz?” De ki: “Hiç görmeyen (a’ma) ile gören (basiret sahibi) eşit olabilir mi?(27) Veya karanlıklarla nur eşit olabilir mi?”(28) Yoksa Allah’a, O’nun yaratması gibi yaratan ortaklar buldular da, bu yaratma, kendilerince birbirine mi benzeşti?(29) De ki: “Allah, her şeyin yaratıcısıdır ve O, tektir, kahredici olandır.”(30)

AÇIKLAMA

26. Her ne kadar “Göklerin ve yerin rabbı kimdir?” sorusu müşriklere sorulmuş idiyse de Allah’ın Resulünden onu bizzat cevaplamasını ve “Allah’tır” demesini istemesi gerçekten vurgulamaya değer bir husus olacaktır. Böyleydi, çünkü müşrikler o veya bu şekilde mezkur soruya cevap vermeye çekiniyorlardı. “Allah değildir” diyemezlerdi, çünkü Allah’ın herşeyin yaratıcısı olduğuna kendileri inanıyorlardı. Diğer taraftan böyle bir soruya açık ifadelerle verilecek bir karşılığı kendileri kabul etmezlerdi. Çünkü o zaman Tevhid doktrinini kabul etmek ve şirkin lehine hiçbir esas bulunmadığını teslim etmek zorunda kalacaklardı. Bu çıkmaz durumlarını farkedince, tabii ki böyle bir soruya cevap vermek istemeyeceklerdi. İşte Allah’ın müşriklere bu tür sorular sormasını Rasulü’nden isteme nedeni buydu: “Göklerin ve yerin Rabbı kim? Kainatın rabbı kim? Hayatınızı idame ettiren şeyleri, rızkı kim sağlıyor size?” Bu sorulara herhangi bir cevap vermedikleri zaman da, Allah, Rasulü’nden cevaben “Allah” demesini istiyor ve peşinden şu delili getiriyor: “Madem Allah’tır niye o zaman ilahlar ittihaz ediyorsunuz?”
27. “Kör,” kainatta gözünün önüne saçılmış, yayılmış olmasına rağmen, Allah’ın Birliğine delalet eden sayısız ayetlerin hiçbirini görmeyen kişidir. Öte yandan “gören” kişi, kainatın her zerresinde, bir çimen, bir ağaç yaprağında kendisini yaratanı gösteren ayetleri görendir. Böylece ortaya atılan soru şu anlama gelmiş olur: “Ey inkarcılar, eğer siz ayetler karşısında körseniz, onları görebilen kişi ne diye bir kör gibi davransın, niçin sizler gibi sağa sola toslasın?”
28.Buradaki “nur,” Rasulullah (s.a) ve ashabının sahip oldukları hakikat ilminin nuru anlamınadır. Buna mukabil, müşriklerin sayıklamalarında tezahür eden cehaletin “zulmet”i sözkonusuydu. Bu durumda sözkonusu soru şu anlamda sorulmuş olur: “Nur’a sahib olanlar onu söndürüp de, ne diye sizler gibi karanlık içinde sayıklayıp dursunlar? Peki, anladık, nurun değerini bilmiyorsunuz, karanlıkta sayıklamayı tercih edip etmemek sizin bileceğiniz bir iş; fakat nasıl oluyor da nura sahip olmuş, karanlık ile aydınlığın farkını tefrik etmiş ve sanki gün ışığında yürüyormuşcasına doğru yolunu görmekte olan bir kimsenin, aydınlığı bırakıp da karanlıklarda sayıklayabileceğini umabiliyorsunuz?
29. Bu soru, müşriklerin şirk üzere yaşamalarının hiçbir geçerli sebebi olmadığını vurgulamak için zikredilmektedir. İlahlarının kainattaki tek bir zerreyi bile yaratamayacağını ve yaradılışa en küçük, en önemsiz bir katkısı bulunamayacağını bizzat kabul ederlerse bu konudaki zanlarını besleyecek hiçbir temel kalmayacaktır zira geriye. Peki, neden o halde birer vehimden ibaret olan tanrılarını Hakiki Yaratıcı’nın kudret ve haklarına ortak ediyorlar?
30. Arapça “Kahhar” kelimesi lugatta “Kendi hükmüyle herşeye hükmeden ve herşeyi tamamen kendi kontrolü altında bulunduran” anlamına gelir.
O’nun “Vahid’ül-Kahhar” olduğu gerçeği daha önce zikredilen “Herşeyin yaratıcısı yalnızca Allah’tır” gerçeğinden tabiatıyla çıkmaktadır ki, bu gerçek müşrikler tarafından da kabul edilmekte ve hiçbir şekilde inkar edilmemekteydi. Bu böyleydi çünkü, herşeyi yaratanın mantıki olarak tek olması gerekir ve O’ndan masiva (gayri) olan herşey, her varlık zaruri olarak O’nun mahlûku olmalıdır. Dolayısıyla hiçbir şey varlığında, sıfatlarında, kudretinde ve haklarında yaratıcıya denk ve ortak olamaz. Demek ki, yaratıcısının mahlukat üzerinde kesin bir kudrete ve kapsayıcı bir kontrole sahip olması gerekir. Çünkü yaratıcının tamamen kontrol edemediği birşeyi yaratması düşünülemez. Şu halde Allah’ı Yaratıcı olarak kabul eden bir kimsenin yaratıcıdan başka herhangi birşeye tapınması, zorluklarının halledilmesi ve ihtiyaçlarının karşılanması için O’ndan başkasına dua etmesi için hiçbir sebep kalmamaktadır.

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.