EBU’L A’LÂ MEVDUDİ’NİN BAKIŞ AÇISIYLA TA-HA SURESİ 122. VE 126. AYETLER ARASI
BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM
Hamd kendisinden başka ilah olmayan, mutlak manada tek güç ve kudret sahibi olan Allah’a mahsustur. Salat ve selam tüm peygamberlerin ve onları takip eden tabilerinin üzerine olsun.
122- Sonra Rabbi onu seçti,(103) tevbesini kabul etti ve doğru yola iletti.(104)
123- Dedi ki: “Bir kısmınız bir kısmınıza düşman olarak, hepiniz ordan inin. Artık size benden bir yol gösterici gelecektir; kim benim hidayetime uyarsa artık o şaşırıp sapmaz ve mutsuz da olmaz.”
124- “Kim de benim zikrimden yüz çevirirse, artık onun için sıkıntılı bir geçim vardır(105) ve biz onu kıyamet günü kör olarak haşredeceğiz.”(106)
125- “O da (şöyle) demiş olur: -Ben görmekte olan biriyken, beni niye kör olarak haşrettin Rabbim?”
126- (Allah da) Der ki: “İşte böyle, sana ayetlerimiz gelmişti, fakat sen onları unuttun, bugün de sen işte böyle unutulmaktasın.”(107)
AÇIKLAMA
103. “… Rabbi onu seçti” çünkü o Rabbine bile bile isyan etmedi. Ve günahında inatla ısrar etmedi. Günahının farkına varır varmaz ondan utandı ve Allahın bağışlamasını diledi: “Rabbimiz, biz nefislerimize zulmettik eğer bizi bağışlamazsan ve esirgemezsen, gerçekten hüsrana uğrayanlardan olacağız.” (A’raf: 23) Adem ve Havva’nın aksine şeytan lanetlenmiştir, çünkü o sadece Rabbine isyan etmekle kalmamış, aynı zamanda günahında ısrar etmiş ve Allah’ın, topraktan yarattığı Adem’i, ateşten yaratılmış olan kendisine tercih ederek kendisini isyana sevk etitğini söyleyerek küstahça Allah’ı tehdide yeltenmiştir.
104. Yani, “Allah sadece onu bağışlamakla kalmamış, aynı zamanda ona hidayet vermiş ve tabi olacağı yolu öğretmiştir.”
105. “Onun için bu dünyada sıkıntılı bir geçim vardır.” Bu, dünyada fakirlik anlamında değildir. Böyle bir kimse, bir milyoner veya büyük bir imparatorluğun sahibi olabileceği halde, vicdan rahatlığından yoksun olacaktır. Çünkü “zikr”den yüz çeviren kimse tüm dünyevi başarıları haram yollardan kazanacak ve bu nedenle sürekli vicdan azabı çekecek ve gerçek mutluluk ve huzurdan yoksun olacaktır.
106. Hz. Adem’in kıssası burada sona ermektedir. Kıssanın burada ve Kur’an’ın başka yerlerinde değinilen bu kısmının ışığında şöyle bir sonuca vardım. (doğrusunu ancak Allah bilir) : “Yeryüzü Halifeliği” Adem’e cennette iken verilen halifeliğin aynısı idi. Ve bu yeryüzünde veya gökte yaratılabilirdi. Bu bir tarafa, Allah’ın halifesi bütün hayati ihtiyaçları ile donatılmış ve melekler ona hizmet etmeleri için emrine verilmişlerdi. Bu onun hayati ihtiyaçlarını sağlamak gibi bir soruna sahip olmaksızın halifeliğin yüce ve soylu zorunluluklarını yerine getirebilmesi içindi. Fakat onun bu görevde sürekli kalabilmesi için, onun yeteneklerini, zayıflıklarını ve üstün özelliklerini ortaya çıkaracak bir sınavdan geçmesi gerekiyordu. Bu nedenle o bazı zayıflıklarının yüzeye çıktığı bir sınava tabi tutuldu: O aldatma ve ayartmalara kanmaya eğilimli idi, itaatte sebat göstermiyordu, unutması mümkündü. Yeryüzündeki “halifeliğin” ona hüküm gününe dek belli bir süre için bir sınama olarak verilmesinin nedeni işte buydu. Bu sınama döneminde o hayatını devam ettirmesini sağlayacak ihtiyaçları kendisi elde etmek zorundaydı, gerçi isterse ona tüm yeryüzü kaynaklarını tüketme ve diğer yaratıklara hükmetme yetkisi verilmişti. Sınav şuydu: İtaati veya isyanı seçme özgürlüğüne sahip olduğu halde Rabbine itaat edecek mi, yoksa etmeyecek mi? Eğer unutursa veya arzulara uyup kandırılırsa, hatasını fark ettiğinde uyarı ve “öğüt”lerle pişman olup tövbe edecek mi? Yoksa etmeyecek mi? Aynı zamanda Rabbi onu, iyi veya kötü tüm amellerin yazıldığı ve hüküm gününde onlara göre değerlendirileceği konusunda uyarmıştı. Bu sınavdan başarıyla çıkanlara sürekli ve şeytanın onları aldatmakta kullandığı ebedi bir hayat ve sonu gelmez bir mülk verilecektir. Salih kullar, Rablerine itaat etmişler veya “unuttuktan” sonra tövbe etmişlerse cennetin varisleri olacaklardır.
Cennetteki hayatın sadece “yemek, içmek ve eğlenmek”ten ibaret olmadığına, bunların yanısıra orada bugün hiçbir insanın hayal bile edemeyeceği çok yüce şeylerin de elde edileceğine dikkat etmekte fayda vardır. İşte bu nedenle Kur’an’da sadece bu dünya insanlarının kavrayabileceği cennet nimetleri sayılmıştır.
Adem ve Havva kıssalarının Kur’an’da ve Kitab-ı Mukkaddes’teki anlatılış şekillerini karşılaştırmakta fayda vardır. Yaratılış’a (Tekvin) göre:
“Ve Rab Allah, yerin toprağından Adem’i yaptı ve onun burnuna hayat nefesini üfledi, Adem yaşayan bir canlı oldu. Rab Allah şarka doğru Aden’de bir bahçe dikti ve yaptığı Adem’i oraya koydu. Ve Rab Allah… her ağacı ve hayat ağacını ve iyilik ve kötülüğü bilme ağacını yerden bitirdi… ve Rab Allah Adem’e şöyle emretti: Bahçenin her ağacından istediğin gibi ye, fakat iyilik ve kötülüğü bilme ağacından yemeyeceksin; çünkü ondan yediğin günde mutlaka ölürsün… ve Rab Allah Adem’den aldığı kaburga kemiğinden kadını yarattı ve onu Ademe getirdi… ve Adem ve karısı ikisi de çıplaktılar ve utançları yoktu.” (2: 7-25)
“Rab Allah’ın yarattığı bütün kır hayvanlarının en hilekarı yılandı. Ve yılan kadına dedi: “Allah, gerçekten bahçenin hiçbir ağacından yemiyeceksiniz dedi mi?” … ve yılan kadına dedi: “Katiyen ölmezsiniz, çünkü Allah bilir ki, ondan yediğiniz gün, o vakit gözleriniz açılacak ve iyiyi ve kötüyü bilerek Allah gibi olacaksınız…” kadın onun meyvasından aldı ve yedi. Kendisiyle beraber kocasına da verdi ve o da yedi. İkisinin de gözleri açıldı ve çıplak olduklarını bildiler, incir yaprakları dikip, kendilerine önlükler yaptılar. Ve günün serinliğinde bahçede gezmekte olan Rab Allah’ın sesini işittiler. Ademle karısı Rabbin yüzünden bahçenin ağaçları arasına gizlendiler. Rab Allah Adem’e seslenip: “Neredesin” dedi ve o dedi: “Senin sesini bahçede işittim ve korkup gizlendim çünkü çıplaktım.” O dedi: “Çıplak olduğunu sana kim bildirdi? Ondan yeme diye sana emrettiğim ağaçtan yedin mi?” ve Adem dedi: “Yanıma verdiğin kadın o ağaçtan bana verdi ve yedim…” ve kadın dedi: “yılan beni aldattı ve yedim”. Rab Allah yılana dedi: “Bunu yaptığın için bütün sığırlardan ve bütün kır hayvanlarından daha lanetlisin. Karnın üzerinde yürüyeceksin ve bütün ömrün boyunca toprak yiyeceksin. Seninle kadın arasına, senin zürriyyetinle onun zürriyeti arasına düşmanlık koyacağım. O senin başına saldıracak sen onun topuğuna saldıracaksın.” Kadına dedi:
“Zahmetini ve gebeliğini ziyadesiyle çoğaltacağım; ağrı ile evlat doğuracaksın. Arzun kocana olacak o da sana hakim olacaktır.” Ve Adem’e dedi: “Karının sözünü dinlediğin ve “ondan yemeyeceksin” diye sana emrettiğim ağaçtan yediğin için toprak senin yüzünden lanetli oldu; ömrünün bütün günlerinde zahmetle ondan yiyeceksin… alnının teri ile ekmek yiyeceksin….” Ve Rab Allah Adem ve karısı için deriden kaftan yaptı ve onlara giydirdi. Ve Rab Allah dedi: “İşte Adem iyiyi kötüyü bilmekte bizden biri gibi oldu; ve şimdi elini uzatmasın ve hayat ağacından almasın, yemesin ve ebediyyen yaşamasın diye”… “Böylece Rab Allah onu Aden bahçesinden, kendisinin içinden alındığı toprağı işlemek için çıkardı.” (3: 1-23)
Kitab-ı Mukaddes’in Adem ve Havva’ya ve hatta Allah’a bile adil davranmadığı açıktır. Diğer taraftan Kur’an’da anlatılan kıssa, Kur’an’daki hikayelerin Kitab-ı Mukaddes’den kopya edilmediğinin apaçık bir delilidir. Çünkü Kur’an, Kitab-ı Mukaddes’in eksik bıraktığı noktaları, tamamlamakla kalmaz, aynı zamanda onun yanlışlarını da düzeltir.
107. Kur’an, günahkarların Kıyamet Günü’nden cehenneme atılacakları zamana dek yaşayacakları değişik durum ve olayları anlatmaktadır: “Andolsun sen bundan bir gaflet içindeydin. İşte biz de senin üzerindeki örtüyü açıp kaldırdık. Artık bugün görüş gücün oldukça keskindir.” (Kaf: 22) “O yalnızca onları, gözlerin dehşetle belirebileceği bir güne ertelemektedir. Başlarını dikerek koşarlar, gözleri kendilerine dönüp-çevrilmez. Kalbleri de bomboştur.” (İbrahim: 42-43) “Biz her insanın amelini kendi boynuna doladık, Kıyamet Günü’nde onun için açılmış olarak önüne konacak bir kitap çıkarırız. (Ona denir ki) : Kendi kitabını oku. Bu gün nefsin senden hesap sorucu olarak sana yeter.” (İsra: 13-14)
Yukarıdaki ayetlerin ve bu ayetin (126) ışığında, günahkarların ahirette korkunç görüntüleri görebilecekleri ve kötü amellerinin sonuçlarını farkedebilecekleri açığa çıkmaktadır. Fakat diğer yönlerden onlar, yolunu görmeyen yanında ne yol bulmasına yarayan bir baston ne de bir yol göstericisi bulunmayan kör bir adama benzeyeceklerdir. Bu nedenle o sendeler, olduğu yere çakılır kalır ve nereye gideceğini, ihtiyaçlarını nasıl karşılayacağını bilemez. Bu nokta şöyle ifade edilmektedir: “Size geldiğinde, vahiylerimizi unuttunuz, işte bugün de siz unutuluyorsunuz” sanki “körsünüz ve bakacak kimseniz yok”muş gibi.