EBU’L A’LÂ MEVDUDİ’NİN BAKIŞ AÇISIYLA YUSUF SURESİ 35. VE 36. AYETLER
BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM
Hamd kendisinden başka ilah olmayan, mutlak manada tek güç ve kudret sahibi olan Allah’a mahsustur. Salat ve selam tüm peygamberlerin ve onları takip eden tabilerinin üzerine olsun.
35- Sonra onlara (Yusuf’un iffetine ilişkin) delilleri(30) görmelerinin ardından, onu belli bir vakte kadar kaçınılmaz olarak zindana atmak (görüşü) belirdi.
36- Onunla birlikte iki(31) genç de zindana girmişti.(32) Onlardan biri: “Ben (rüyamda) kendimi şarap sıkıyorken gördüm.” dedi. Öbürü de: “Ben de kendimi başımın üstünde ekmek taşıyorken gördüm; kuş da ondan yemekteydi” dedi. “Bunun yorumundan bize haber ver. Doğrusu biz seni, iyilik yapanlardan görmekteyiz.”(33)
AÇIKLAMA
30. Hz. Yusuf’un (a.s) masumiyeti ve kadınların suçluluğunu açık seçik gördükten sonra bu skandalın ülke çapında yayılmaması için tek alternatifin kaldığı görüşündeydiler: “Bozuntuya vermemek” için Hz. Yusuf’u (a.s) hapsetmek… Fakat sandıkları gibi olmadı; bu hapis gerçekte Yusuf’un manevi zaferi, Mısır’ın yönetici ve ekabiri için manevi yenilgi olmuştu. Zamanın geçmesine rağmen Hz. Yusuf (a.s) unutulmadı; takvası, yakışıklılığı ve sosyete kadınlarının ona aşık oluşu dilden dile dolaştı durdu. Bu yüzden o “çok bilmiş” saraylılar, “hanım”larının yaptıklarını örtbas etmek için Hz. Yusuf’u (a.s) hapsetme planlarını uygulamaya koydular ama, kamuoyu varması gerektiği sonuca varmıştı bir kere; çünkü Hz. Yusuf’un (a.s) temiz, güçlü ve yüksek bir karaktere sahip olduğunu bilmekteydiler. Onun zindanı hakettirecek bir “suç” işlemediği besbelliydi. Hapsedilmişti, çünkü Mısır yöneticileri için hanımlarını kontrol altında tutmanın en kestirme yolu buydu.
Buradan anlaşılıyor ki, hukuka, mahkemeye başvurmadan masum insanları hapsetmek “medeniyet” kadar eskidir. Günümüzün bazı haysiyetsiz yöneticilerinin de binlerce yıl önceki Mısır’ın şerir yöneticilerinden pek bir farkı yoktur. Aralarındaki tek fark eskilerin halkı “çeşitli sloganlar” adına değil, herhangi bir kanuni dayanağa başvurmadan hapsetmeleriydi. Buna mukabil onların modern halefleri bir zulüm işleyecekleri zaman yapmacık dürüstlüğün olmadık biçimlerini sergilemekteler. Kendi kanuni olmayan uygulamalarını haklı göstermek ve kurbanlarını kanuni şekilde hapsetmek için gayri kanuni kanunları yürülüğe koymaktalar. Açıkçasını söylemek gerekirse Mısır’lı yöneticiler numussuzluklarında daha numusluydu; hiç değilse halkı toplumun değil kendilerinin çıkarlarını gözetmek için hapsettiklerini gizlemiyorlardı. Fakat şeytanın bu modern havarileri kendilerinden gelebilecek “tehlike”den çekindikleri için masum halkı zindana tıkıyor, dünya kamuoyuna da kurbanlarının ülke ve toplum için tehlike arzettiğini duyuruyorlar. Kısacası, eskiler yalnızca tirandı fakat şimdiki bazıları aynı zamanda utanmaz yalancıdır da.
31. Hz. Yusuf (a.s) zindana gönderildiği zaman muhtemelen yirmi yaşlarındaydı. Bu Kur’an ve Talmud’daki iki cümleden çıkarılmaktadır. Kur’an (ayet, 42’de) : “Orada yaklaşık on yıl kadar kaldı,” demektedir: Talmud ise şöyle der: “Yusuf o izzet ve sadakat makamına yükseltildiğinde otuz yaşındaydı.”
32. Kitab-ı Mukaddes’e göre iki mahkumdan biri Mısır hükümdarının aşçıbaşısı, diğeri ise fırıncıbaşısı idi. Talmud’a göre, bir şölen esnasında ekmekte taş, şarapta sinek bulunduğu gerekçesiyle mahkum edilmişlerdi.
33. İki mahkumun Hz. Yusuf’un (a.s) doğruluğunu tasdik etmesi Hz. Yusuf’un (a.s) zindanda yüksek bir saygınlık kazandığını gösterir. Böyle olmasaydı, iki mahkumun rüyalarını yalnızca kendisine yorumlatmak ve ona biat etmek istemeleri için hiçbir neden olamazdı: “Biz senin muhsinlerden olduğun görüşündeyiz” demeleri bunu göstermektedir. Demek ki daha önceki ayetlerde anlatılan olaylar her tarafta duyulmuş; zindanın dışındaki ve içindeki insanlar Hz. Yusuf’un (a.s) herhangi bir suç yahut günah işlemediğini öğrenmişlerdi. Öte yandan, o çetin takva imtihanını başarıyla geçerek ne kadar asil bir ruh taşıdığını da kanıtlamış durumdaydı. Benzeri bir takvaya bütün Mısır’da yaşayan kendi dini liderleri arasında bile rastlamak mümkün değildi. Yalnız mahkumların değil, subay ve gardiyanların bile kendisine izzetli ve emin bir kişi nazarıyla bakmalarının nedeni buydu. Kitab-ı Mukaddes de bunu teyid eder “Ve gardiyan zindanda daha önce tutuklu bulunan tüm mahkumları Yusuf’un eline teslim etti. Böylece ne yaptılarsa, onu Yusuf yapmış oldu. Gardiyanın izlediği hiçbir şey yoktu ki Yusuf’un eli altından çıkmış olmasın.” (Tekvin, 39: 22-23) .