EBU’L A’LÂ MEVDUDİ’NİN (RH.A.) BAKIŞ AÇISIYLA ABESE SURESİ 1 VE 10. AYETLER
BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM
Hamd kendisinden başka ilah olmayan, mutlak manada tek güç ve kudret sahibi olan Allah(Celle Celaluhu)’a mahsustur. Salat ve selam tüm peygamberlerin ve onları takip eden tabilerinin üzerine olsun.
Rahman Rahim olan Allah’ın adıyla
1- Surat astı ve yüz çevirdi;
2- Kendisine o kör geldi diye.(1)
3- Nerden biliyorsun; belki o, temizlenip-arınacak?
4- Ya da öğüt alacak; böylelikle bu öğüt kendisine yarar sağlayacak.(2)
5- Fakat kendini müstağni (hiç bir şeye ihtiyacı olmayan) gören ise,
6- İşte sen, onda ‘yankı uyandırmaya çalışıyorsun.
7- Oysa, onun temizlenip-arınmasından sana ne?
8- Ama koşarak sana gelen ise,
9- Ki o, ‘içi titreyerek korkar’ bir durumdadır;
10- Sen ona aldırış etmeden oyalanıyorsun.
AÇIKLAMA
1. Bu sûrenin giriş cümlesi çok ilginç bir incelik taşımaktadır. Daha sonra gelen ayetlerden, “Surat astı ve döndü” ayetinin asıl muhatabının Rasûlullah (s.a) olduğu açıkça anlaşılmaktadır. Fakat ilk bakışta bu davranış Rasûlullah (s.a) ‘dan değil de, sanki başka bir kimseden sadır olmuş gibidir. Allah (c.c) böylesine incelik taşıyan bir ifadeyle, bu yaptığı hareketin Rasûlullah’a (s.a) yakışmadığını anlatmış ve “şayet senin üstün ahlak sahibi olduğunu bilen bir kimse, bu şekilde davrandığını görseydi, bunu sana yakıştırmazdı” demek istemiştir.
Burada sözü geçen âmâ, meşhur sahabî Ummu Mektum’dur (r.a) . İbni Abdullah Berr’in El-İstiyab’ta ve İbni Hacer’in de El-İsabe’de yaptıkları açıklamalara göre, Ummu Mektum (r.a) Hz. Hatice’nin (r.a) halazadesidir, yani Ummu Mektum’un (r.a) annesi ile Hz. Hatice’nin (r.a) babası kardeştirler.
Bu ifadelerden açıkça anlaşılmaktadır ki, Rasûlullah’ın (s.a) Ummu Mektum’dan (r.a) yüz çevirmesinin nedeni, onu hor gördüğünden dolayı değildi. Yine onu hakir gördüğünden Mekkeli ileri gelenlere yöneliyor da değildi. Çünkü Ummu Mektum (r.a) Rasulullah’ın (s.a) hanımının kuzeni idi ve akrabalarındandı. Ayrıca Ummu Mektum (r.a) garip bir kimse de değildi. Allah (c.c) ‘nın buyurduğu gibi asıl neden, Ummu Mektum’un (r.a) âmâ olmasıydı. Rasûlullah (s.a) çok çaba sarfederek, Mekke’nin ileri gelenlerinden birisinin bile Müslüman olmasını sağladığı takdirde, İslâm hareketinin güçleneceğini, Ummu Mektum’un (r.a) ise, özürlü olmasından dolayı İslâm hareketine bir faydası olamayacağını düşünüyordu. İşte bu nedenlerden ötürü, Mekke’nin ileri gelenleri ile tam konuştuğu bir sırada Ummu Mektum’un (r.a) müdahale etmesini hoş görmemiştir. Ayrıca Rasûlullah (s.a) Ummu Mektum’un (r.a) istediği bir zamanda soru sorabileceğini de biliyordu, çünkü akrabaydılar.
2. Rasûlullah’ın (s.a) tebliğ sırasında gözden kaçırdığı önemli bir nokta olması hasebiyle Allah (c.c) Ummu Mektum (r.a) konusunda O’nu uyarmıştır. Bir davetçi açısından hangi muhatap daha önemlidir? Bir kısım insanlar doğru yolu bulmak çabasındadırlar ve dalâlete düşmemek için Allah’tan korkarlar, dolayısıyla hidayeti bulmak için koşa koşa sana gelirler. Bir kısım insanlar ise, sanki hidayetten müstağnidirler ve onların hidayete ihtiyaçları yokmuş gibi, apaçık inatçı bir tavır alırlar. Yani onlar doğru yolu bulmak konusunda bir istek taşımazlar. Bunun için, insanları Hakk’a davet edenler, en fazla ilgiyi, iman etmek için hazır ve istekli bulunan kimselere göstermelidirler. Ayrıca toplumda tesir sahibi olan insanların daveti kabul ettikleri takdirde, İslâm daha çabuk yayılır gibi düşünmemelidirler. Çünkü Allah’tan korkan kimseler, bir davetçi için daha önemlidir. Bu kimseler fakir olabilirler, toplumda tesir sahibi değillerdir ve görünüşte Hak davetin yayılmasına pek yararlı olamayacakları sanılabilir, fakat herşeye rağmen Hak’kın davetçileri için, en önemli kimseler bunlardır. Zaten İslâm’ın gayesi insanları ıslah ederek, onları kurtarmak değil midir? İşte bu insanlar kendilerine tebliğ yapıldığında, hemen tebliği kabullenirler. Diğer kısım insanlar ise, her ne kadar toplum içinde bir ağırlıkları varsa da, İslâm davetçisinin onların peşinden koşmaya ihtiyacı yoktur. Çünkü apaçık bellidir ki, onlar hidayete talip değillerdir. Bundan dolayı onların peşinden koşarak bir İslâm davetçisinin vakit kaybetmesine gerek yoktur. İslâm’ı kabul etmedikleri takdirde, zararda olanlar onlardır ve siz böyle kimselerden sorumlu değilsiniz.