EBU’L A’LÂ MEVDUDİ’NİN (RH.A.) BAKIŞ AÇISIYLA DUHAN SURESİ 7. ve 12. AYETLER
BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM
Hamd kendisinden başka ilah olmayan, mutlak manada tek güç ve kudret sahibi olan Allah’a mahsustur. Salat ve selam tüm peygamberlerin ve onları takip eden tabilerinin üzerine olsun.
7- Eğer kesin bir bilgiyle inanıyorsanız(6) (Allah) , göklerin, yerin ve bu ikisi arasında bulunanların Rabbidir.
8- O’ndan başka ilah yoktur;(7) diriltir ve öldürür. (8) Sizin de Rabbinizdir ve geçmiş atalarınızın da Rabbidir.(9)
9- Hayır, onlar şüphe içindedirler; oynayıp-oyalanıyorlar.(10)
10- Öyleyse sen, göğün açıkça bir duman getireceği günü gözle;
11- (Bu duman) İnsanları sarıp-kuşatıverir. İşte bu, acıklı bir azabtır.
12- “Rabbimiz, azabı üstümüzden açıp-gider; çünkü biz (artık) iman edicileriz.”
AÇIKLAMA
6. Araplar’ın kendileri de, bu kainatın ve onun içindeki herşeyin Haliki ve Rabbının Allah olduğunu kabul ederlerdi. Bu yüzden onlara: “Sizler gerçekten kainatın ve onun içindeki herşeyin Haliki ve Rabbinin Allah olduğu gerçeğini kabul ediyorsunuz, o halde; 1) İnsanlara doğru yolu göstermenin ve onlara bunun için kitab ve peygamber göndermenin de yaratan ve rahmet eden Allah’a ait olduğunu, 2) Kainatın sahibi ve hakimi olması nedeniyle, mülkünde dilediğince tasarruf etmesinin ve ona yol göstermesinin sadece O’nun hakkı olduğunu, sizlerin de O’nun emirlerine itaat etmek ve boyun eğmekle mükellef bulunduğunuzu kabul etmeniz gerekir,” denilmektedir.
7. “Ma’bud” kelimesiyle, ibadete ancak kendisinin layık olduğu gerçek ma’bud, yani Allah kastolunmaktadır.
8. Can alıp vermesi, Allah’ın ma’bud olduğunun apaçık bir delilidir. O Allah ki, sizleri cansız maddelerden yarattı ve sizleri bu hale getirdi. Sizler O’nun istediği vakte kadar yaşar, O’nun istediği vakitte ölürsünüz. O’na ibadet etmemek ve O’nun yerine başkasına kullukta bulunmak, açıkca akla aykırıdır.
9. Burada, imalı bir ifade ile onların atalarının, Allah’ı bırakarak, başkalarını ma’bud edinmiş olduklarına işarette bulunuluyor. Oysa gerçek ma’bud Allah’tır ve onlar Allah’ı tek bir ma’bud edinmemekle bu gerçeği değiştiremezler. Onların bu sapık tutumları sizler için de bir delil olamaz. Zira atalarınızın da Rabbi Allah’tır ve sadece Allah’a kulluk etmeleri gerekirdi. Dolayısıyla, onlar bu sapık yola girdiler diye, sizler de aynı yola girmeyin ve sadece bilerek Allah’a kulluk edin.
10. Böylesine kısa bir ifadeyle çok önemli bir gerçeğe değinilmiştir. Tanrıtanımazlar ve Allah’ı tanımakla birlikte O’na ortak koşanlar, düşüncelerinde ne kadar bağnaz olurlarsa olsunlar, kalblerinde zaman zaman birtakım kuşkuların doğmaması mümkün değildir. Çünkü, bir toprak parçasından gökyüzüne, bir tek yapraktan insana varıncaya kadar ciddiyetle düşünülecek olursa, bunca mükemmel varlığın kendi kendisine meydana gelmiş olması imkansızdır. Bir müşrik bile şirkinde ne kadar ısrar ederse etsin, kendi ilahları hakkında bile “Bunlardan ma’bud olmaz” diye kuşkuya düşer. Ancak kalblerindeki bu kuşkular, onların muvahhid bir tavır almalarına yetmediği gibi, Allah’ı inkar etme ve O’na ortak koşma konusundaki düşüncelerinden emin olmadıkları bir halde helâk olup gidiyorlar. Yani, ne kadar kesin bir tanrıtanımaz veya müşrik olsalar da, onların dinleri şüphe üzerine kuruludur. Şimdi çıkıp biri, “Peki o halde bu şüphe niçin onları rahatsız etmiyor ve Hakkı arayarak kalplerinin mutmain olmasını istemiyorlar?” diye bir soru yöneltebilir. Şöyle bir cevabı vardır bu sorunun: “Onlar, din hakkında ciddi endişeler taşıyan kimseler değillerdir. Onlar için önemli olan, bu dünyadır. Dolayısıyla gece gündüz tüm enerjilerini dünyada servet elde etmek ve refaha kavuşmak için harcarlar. “Din”, onlar için sadece bir oyalanma vasıtasıdır ve “din” hakkında hiçbir zaman ciddiyetle düşünmezler. Dikkat edilecek olursa, dini birtakım ibadet ve merasimleri dahi, bir çeşit eğlence niteliğindedir. Tanrıtanımazların ciddi gibi görünen tartışma ve münakaşalarına da bakıldığında aslında fikir cimnastiğinden başka bir şey yapmadıkları görülür. Yoksa onlar, bu dünyadan başka bir şey düşünmezler. Yine bu tip insanların, hak yoldan sapmalarının sonucunun ne olduğunu düşünecek vakitleri bile yoktur. Yani onlar, dünyaya o kadar meyletmişlerdir ki, düşünmeye vakit bile ayıramamaktadırlar.