sohbetlerözlü sözleryazarlarmakalelervideolartefsir derslerikavram derslerimedaricus salikin

EBU’L A’LÂ MEVDUDİ’NİN (RH.A.) BAKIŞ AÇISIYLA KASAS SURESİ 23. ve 26. AYETLER

EBU’L A’LÂ MEVDUDİ’NİN (RH.A.) BAKIŞ AÇISIYLA KASAS SURESİ 23. ve 26. AYETLER
13.09.2021
611
A+
A-

BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM

Hamd kendisinden başka ilah olmayan, mutlak manada tek güç ve kudret sahibi olan Allah’a mahsustur. Salat ve selam tüm peygamberlerin ve onları takip eden tabilerinin üzerine olsun.

23- Medyen suyuna(33) vardığı zaman, ondan su almakta olan bir insan topluluğu buldu. Onların gerisinde de (hayvanlarını suya gitmekten) sakınan iki kadın buldu. Dedi ki: “Bu durumunuz ne?” “Çobanlar sürülerini sulamadıkça, biz sürülerimizi sulayamayız; babamız da yaşı ilerlemiş bir ihtiyardır.” dediler.(34)
24- Hemencecik onların sürülerini suladı, sonra yine gölgeye çekilerek dedi ki: “Rabbim, doğrusu bana indirdiğin her hayra muhtacım.”
25- Çok geçmeden, o iki (kadın) dan biri, (utana utana) (35) yürüyerek ona geldi. “Babam, bizim için sürüleri sulamana karşılık olarak sana mükafaat vermek üzere seni davet etmektedir.” dedi.(36) Bunun üzerine ona gelip de olup bitenleri anlatınca o: “Korkma” dedi. “Zalimler topluluğundan kurtulmuş oldun.”
26- O (kadın) lardan biri dedi ki: “Ey babacağım, onu ücretli olarak tutuver; çünkü ücretle tuttuklarının en hayırlısı gerçekten o kuvvetli, güvenilir (biri) dir.”(37)

AÇIKLAMA

33. Hz. Musa’nın (a.s) ulaştığı bu yer, Arap kaynaklarına göre Akabe körfezinin batı kıyısı üzerinde Makna denilen yerin kuzeyine birkaç mil mesafede bir mahalde gösterilmiştir. Bugün buraya EL-BİD’ denmektedir ve küçük bir ikamet mahallidir. Burayı Tebük’ten Akabe’ye seyahat ettiğim 1959 yılının Aralık ayında ziyaret etmiştim. Yerli ahali bana, yaşlılarından buranın Medyen denilen yer olduğunu işittiklerini anlattı. Josephus’dan Burton’a kadar bütün kadim ve modern keşif ve coğrafyacılar buranın eski Medyen olduğunu teyid etmişlerdir. Oranın yakınlarında şimdi Mağair-i Şuayb yahut Mağarat-ı Şuayb denen bir yer bulunmaktadır. Burada Semud kavmine ait bazı âbidelere rastlanmaktadır. Bir mil kadar ötede bazı kadim harabeler vardır. Biz orada iki kurumuş kuyu görmüştük. Bana o kuyulardan birinin Hz. Musa’nın (a.s) keçileri suladığı kuyu olduğu söylendi. Aynı rivayet Ebu’l-Fidâ’nın (ö. 732. H.) Takvim’ül-Buldan adlı eserinde ve Yakut’un Mu’cem’ul-Büldan’ında Ebu Zeyd el-Ensari’den (ö. 216. H) naklen zikredilmiştir. Mezkur rivayete göre oranın yerlileri aynı kuyuyu Hz. Musa’nın (a.s) kuyusu olarak göstermişlerdir. Bu rivayetin halk arasında yüzyıllar boyu dilden dile ulaştırıldığını ve dolayısıyla bu yerin Kur’an’da zikredilen yerle aynı olduğunun tereddüdsüz ileri sürülebileceğini gösterir.

34. Yani, “Biz kadınız, dolayısıyla bu çobanlarla başa çıkarak hayvanlarımızı sulamamız imkânsız. Babamız ise bu zor işi yapmak için çok yaşlı… Ailemizin başka bir erkeği de yok. Bu yüzden bu işin üstesinden gelmek ve tüm çobanlar hayvanlarını sulayıp da kuyuyu terk edinceye kadar beklemek zorundayız.” Tüm bu merâm, kadınlar tarafından, kendilerinin ne denli mutedil olduklarını gösteren kısa bir cümleyle anlatılmıştır. Onlar bir yabancıyla uzun boylu konuşmak istememişler, fakat aynı zamanda aileleri hakkında, erkekleri uyuşuk uyuşuk evde oturuyor da, kadınları dışarıda işleri yürütüyor şeklindeki bir düşünceyi akla getirip yanlış bir izlenime sebebiyet vermek de istememişlerdi.

Müslümanlar arasında yaygınlaşmış rivayetlere göre, bu hanımların babaları Hz. Şuayb (a.s) olarak geçer. Fakat Kur’an her ne kadar Hz. Şuayb’a ünlü bir karakter olarak yer veriyorsa da buna dair bir imâda bulunmaz. Eğer Hz. Şuayb gerçekten o hanımların babası olsaydı, Kur’an da açıkça zikredilirdi, şüphesiz onun isminden bahseden birtakım rivayetler vardır, fakat Allame İbn Cerir olsun, İbn Kesir olsun bu rivayetlerden hiçbirini sahih addetmez. İbn Abbas, Hasan Basri, Ubeyde ve Said b. Cübeyr gibi büyük müfessirlerin İsrail kaynaklarına dayanmalarının, Talmud v.s gibi kaynaklarda adı geçen bu şahsı aynı adla (Şuayb) zikretmelerinin nedeni budur.

Apaçıktır ki eğer Hz. Şuayb’ın adı fiilen Rasulûllah’dan (s.a) rivayet edilmiş olsa bu alimler başka isim (yani kaynak) zikretmezlerdi.

Kitab-ı Mukaddes onu bir yerde Revail (veya Reuel) , bir başka yerde Jethro olarak zikreder ve onun Medyen’in Kahini olduğunu söyler. (Çıkış, 2: 16-18, 3: 1, 18: 5) . Talmud literatüründe ise Revail, Jethro ve Hobab olarak çeşitli şekillerde zikredilir. Günümüz Yahudi alimleri Jethro’nun “âli cenapları”, (hazretleri) anlamına geldiğini, asıl ismin ise Revail veya Hobab olduğunu savunmaktadırlar. Aynı şekilde “Kâhin” (Kohen) kelimesinin anlamında da farklı görüşlere sahiptirler. Kimileri onun din büyüğü ile, kimileriyse “prens”le eşanlamlı olduğu görüşünü taşıyor.
Talmud’a göre Revail, Hz. Musa’nın (a.s) doğumundan önce Firavun’u sık sık ziyaret ederdi, Firavun da onun bilgisine güvenir, onunla iştişare eder, kamil görüşlerinden yararlanırdı. Fakat Mısır Kraliyet meclisi İsrailoğulları’nı ezme plânları konusunda istişareye başlayıp doğacak erkek çocuklarını öldürme kararı alınca, Firavun’u bu yanlış karardan çevirmek için elinden geleni yaptı, onu kararın kötü sonuçları konusunda uyardı ve eğer İsrailoğulları’nı tahammül edilmez buluyorsa onlara, atalarının yurdu olan Kenan’a gitmeleri için izin vermesini tavsiye etti. Revail’in bu sözü Firavun’u kızdırdı ve onu huzurundan kovdu. Sonra Revail Mısır’ı terk edip, kendi ülkesi olan Medyen’e gitti ve artık orada kalıcı olarak yerleşti.

Dinine gelince, genellikle onun Hz. Musa (a.s) gibi, Hz. İbrahim’in (a.s) bir takipçisi olduğu kabul edilir. Nasıl Hz. Musa (a.s) Hz. İbrahim’in oğlu İshak (a.s) ‘ın soyundan idiyse, o da bir Medyen’li olan Hz. İbrahim’in oğlunun soyundandı. Muhtemelen böyle bir münasebete dayanmış olarak Firavun’un İsariloğullarına zulmetmesini önlemeye çalışmış ve onu kızdırmıştı. Müfessir Nisaburî, Hasan el-Basrî’ye dayanarak şunları yazar: “O bir müslümandı. Şuayb’ın (a.s) dinini kabul etmişti.” Talmud ise onun, Medyenliler’in puta tapmalarını, alenî biçimde aptallık kabul ederek lânetlediğini söyler. Medyen halkı Talmud’a göre, işte bu yüzden kendisine düşman kesilmiştir.

35. Hz. Ömer bu ayeti şöyle açıklamıştır: “O edep ve itidalle yürüyerek geldi, yüzünde, istedikleri yere gidip diledikleri yere çekinmeden giren hafif meşrep kadınların hilafına, dış elbisesinden bir kesim peçe vardı.” Bu konuyla ilgili birkaç hadis, sahih isnad zinciriyle Hz. Ömer’den, Said b. Mansur, İbn Cerir, İbn Ebi Hatim ve İbn el-Münzir tarafından rivayet edilmiştir. Bu da gösterir ki, Hz. Rasûl’ün Ashabının Kur’an’dan ve Sünnet’ten çıkardığı edep ve haya anlayışı, yüzü yabancı erkeklere karşı açmaya ve ev haricinde hafif meşrep bir şekilde dolaşmaya kesinlike karşıydı. Hz. Ömer yüzü örtmeyi hayanın açık bir işareti, yabancı erkeklere açmayı ise, hayasızlığın ve edepsizliğin bir göstergesi saymıştır.

36. O, bunu da haya ederek çekine çekine söyledi, zira yabancı bir erkeğin yanına gelişi için yeterli bir sebeb göstermek zorunda idi. Kibar bir erkeğin, sırf zor durumdaki kadınlara biraz yardım etti diye ödüllendirilmesi gerektiği şeklinde bir zorunluluk bulunmadığı için aksi durum sözkonusu olamazdı. Ve Hz. Musa’nın (a.s) ödül sözünü işitmesine rağmen kadını evine kadar takip etmede gösterdiği istek, onun içinde bulunduğu biçâre durumun ne kadar aşırı olduğunu göstermektedir. Mısır’ı yanına hiçbirşey almadan terk etmişti ve Medyen’e ulaşması en azından 8 gününü almış, acıkmış ve yolculuktan bitkin düşmüş olmalıydı. Ve bunlar bir yana yabancı bir ülkede barınacak bir yer, kendisine bir sığınak temin edecek iyi bir insan bulmanın endişesini taşıyor olmalıydı. Bu son derece zor şartlarda az bir yardım karşılığında ödüllendirilmek için çağırıldığını bilmesine rağmen kadınla birlikte gitmekte hiç tereddüd göstermedi. Allah’a yaptığı duaya bizzat Allah tarafından karşılık verildiğini düşünmüş olmalıydı. Bu yüzden gereksiz bir gurur gösterisine kapılarak Rabbi tarafından bahşedilmiş ağırlanma vesilesinden yüzçevirmeye hakkı olmadığını düşündü.

37. Kızın bunu babasına Hz. Musa ile daha ilk karşılaşmasının ardından söylemesi gerekmez. Çok büyük bir ihtimalle babası bu yolcuyu birkaç günlüğüne barındırmış ve bu süre içinde kız babasına böyle bir tavsiyede bulunmuştur. Kızın bu tavsiyeyle demek istediği şuydu: “Baba sen yaşlısın ve bu yüzden biz kızlar dışarı işlerini kendimiz yapmak zorunda kalıyoruz. Bu işleri halledecek bir erkek kardeşimiz de yok. Bu adamı ücretli olarak istihdam edebilirsin. Güçlü adam! Bu işlerin hepsinin üstesinden gelir, aynı zamanda emin biri de… Bizi çaresiz bekleşir görünce, sırf asîl tabiatı gereği, bize yardım etti ama bir kez olsun gözlerini kaldırıp da bize bakmadı.”

 

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.