EBU’L A’LÂ MEVDUDİ’NİN (RH.A.) BAKIŞ AÇISIYLA MÜCADELE SURESİ 3. AYET
BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM
Hamd kendisinden başka ilah olmayan, mutlak manada tek güç ve kudret sahibi olan Allah’a mahsustur. Salat ve selam tüm peygamberlerin ve onları takip eden tabilerinin üzerine olsun.
3- Kadınlarına “zıhar”da bulunanlar,(7) sonra da söylediklerinden geri dönenlerin,(8) birbirleriyle temas etmeden önce bir köleyi özgürlüğüne kavuşturmaları gerekir. İşte size bununla öğüt verilmektedir.(9) Allah, yapmakta olduklarınızı haber alandır.(10)
AÇIKLAMA
7. Buradan itibaren zıharın kanunî hükmü beyan edilmeye başlanmıştır. Bu hükümleri yeterince anlayabilmek için, Hz. Peygamber (s.a) döneminde zıhar ile ilgili vakıalar hakkındaki kararlara bakmamız gerekir. Çünkü Hz. Peygamber’in (s.a.) verdiği bu kararlar, sözkonusu ayetlere dayanmaktaydı.
İbn Abbas’ın beyanına göre, ilk zıhar vak’ası, karısı Havle’nin şikayeti üzerine hakkında bu ayetlerin nazil olduğu Evs bin Samit el-Ensari’nin zıhar vak’asıdır. Bu olayla ilgili nakillerde, çeşitli raviler arasında ayrıntılarda ihtilaflar olmasına rağmen, bu konunun esasını anlamamızı sağlayacak temel unsurlar tüm rivayetlerde aynıdır. Bu olay, özetle şöyle cereyan etmiştir: Evs bin Samit el-Ensarî, yaşlandığı zaman çevresindekilere çok çabuk öfkelenir olmuştur. Hatta bazı raviler, onda delilik gibi hallerin belirdiğini ifade eden, “Kâne behiy lememe” şeklinde kelimeler kullanmaktadırlar. Yani öyle ki, (bizim urducada da dediğimiz gibi) öfkeden deliye dönmüştür. Bu halleri dolayısıyla, İslâm’dan önce hanımına bir kez zıhar yapmıştır. Ancak söz konusu zıhar hadisesi, onun Müslüman olduktan sonra yaptığı ilk zıhar olayıdır. Bu olay üzerine, hanımı Hz. Peygamber’e (s.a.) gelir ve meseleyi kendisine arz ettikten sonra, Hz. Peygamber’den (s.a.) , ailesinin dağılmaktan kurtulabilmesi için çözüm yolu bulmasını ister. Raviler, Hz. Peygamber’in (s.a.) cevabını birbirinden farklı olarak nakletmektedirler. Bazı ravilere göre, Hz. Peygamber (s.a) bu konuda kendisine bir emir gelmediğini söyler, bazılarına göre, artık kocasına haram olması gerektiğini, bazılarına göre ise, kesin olarak kocasına haram olduğunu ifade eder.
Hz. Havle, Hz. Peygamber’den (s.a.) bu şekilde bir cevap alınca, tekrar tekrar, aslında kocasının kendisine, “Seni boşuyorum” demediğini beyan etmiş ve kendisini, yaşlı kocasını ve çocuklarını mahvolmaktan kurtarmasını söylemiştir. Fakat Hz. Peygamber (s.a) yine de aynı cevapları verirken, aniden kendisinde, vahiy alırken zuhur eden haller vuku bulmuş ve ardından bu ayetler nazil olmuştur. Bunun üzerine Hz. Peygamber (s.a) -başka bir rivayete göre- kadına, kocasını çağırtarak, O’na bir köle azad etmesini söylemiştir. Evs bin Samit, bunu yapamayacağını bildirince, iki ay (aralıksız) oruç tutmasını söylemiş ve bu esnada Hz. Havle söze karışarak, kocasının üç gün yemediği takdirde gözlerinin kararmaya başladığı cevabını vermiştir. Hz. Peygamber, “O halde 60 fakiri doyursun”, deyince yine Hz. Havle, “O’nun o kadar parası yok. Fakat siz yardım ederseniz, sizin yardımınızla bu iş yapılabilir.” demiştir. Hz. Peygamber (s.a) de kendilerine 60 kişinin iki vakit yiyebileceği miktardaki malzemeyi vermiştir. Ancak bu miktar, çeşitli rivayetlere göre değişmektedir. Bazı rivayetlere göre, Hz. Peygamber’in (s.a.) verdiği miktar kadar, kocasının keffareti ödeyebilmesi için, Hz. Havlede vermiştir. (İbn Cerir, Müsned-i Ahmed, Ebu Davud, İbn Ebi Hatim) .
Zıhar ile ilgili ikinci vakıa, Seleme bin Sehhar Beyadi’nindir. Hz. Seleme, cinsel arzuları normalin üstünde olan güçlü bir kimse olduğu için, Ramazan ayı geldiğinde oruçluyken hanımına yaklaşır korkusuyla hanımını bir aylık bir müddet için zıhar yapmış, ancak yine de sabredemeyerek, bir gece hanımıyla münasebette bulunmuştur. Bu olaydan duyduğu pişmanlık nedeniyle, bu hususu Hz. Peygamber’e (s.a.) arzetmiş ve Hz. Peygamber (s.a) de kendisine bir köle azad etmesini emretmiştir. O’nun, hanımından başka kimsesi olmadığını söylemesi üzerine, Hz. Peygamber (s.a) kendisine “Ara vermeden iki ay oruç tut” demiştir. Hz. Seleme, “Ya Rasulallah, bu musibet zaten bu yüzden başıma geldi” deyince, Hz. Peygamber (s.a) bu sefer O’na 60 fakiri doyurmasını emretmiştir. Ancak Hz. Seleme yine, “Biz, geceleri aç yatacak kadar fakiriz” diye cevap verince, Hz. Peygamber (s.a) Beni Züreyk’den gelen zekattan kendisine 60 fakiri doyurabilecek ve biraz da kendisine kalacak kadar bir miktar vermiştir. (Müsned-i Ahmed, Tirmizi, Ebu Davud)
Bu konuda nakledilen üçüncü vak’ada isim zikredilmemiştir: Bir adam hanımına zıhar yapar ve keffaret vermeden önce hanımına yaklaşır. Daha sonra Rasulullah’a giderek bu mesele hakkında ne yapması gerektiğini sorar. Hz. Peygamber (s.a) ise keffaret verene kadar hanımından uzak kalmasını söyler. (Ebu Davud, Tirmizi, Nesei,İbn-i Mace)
Nakledilen dördüncü vakıa ise şöyledir: Bir şahıs hanımına, “Kızkardeşim” diyerek seslenirken, Hz. Peygamber (s.a) bunu duydu ve kızgınlıkla “Bu senin kızkardeşin midir?” dedi. Ancak zıhar cezası vermedi (Ebu Davud)
İleride gelecek olan zıhar ile ilgili ayetleri, ancak muteber hadis kitaplarından nakledilen bu vak’alar ışığında açıklamak mümkündür.
8. “Sonra sözlerinden dönenler” ifadesinde, lugavî ve ıstılahî anlam bakımından ihtilaf vardır.
Bu ifadenin bir anlamı, “bir kez zıhar yaptıktan sonra, sözlerinden dönenler” şeklinde olabilir. Nitekim Zahirîler, Bukeyr bin el-Eşcâ ve Yahya bin Ziyad el-Ferra bu görüştedirler. Ayrıca Ata bin Ebi Rebah’tan nakledilen bir görüş de bunu destekler. Bu kimselere göre bir kez zıhar yapan şahıs affedilir. Ancak tekrar bu suçu işlerse, kendisine keffaret gerekir. Fakat bu yorum, iki sebepten ötürü yanlıştır. Birincisi; Allah zıharı, bir yalan ve anlamsız bir davranış olarak nitelemiş ve karşılığında bir ceza tayin etmiştir. Dolayısıyla, biz, nasıl olur da, bu yalan ve anlamsız davranışın ilkinde affedileceğini, ikincisinde de ceza göreceğini söyleyebiliriz? Bu yorumun yanlış olmasının ikinci sebebi, zıhar yapanlardan hiç kimseye “Bu ilk midir, ikinci midir?” diye sorulmamış olmasıdır.
Mezkur ifadenin diğer bir anlamı “Cahiliye döneminde zıhar yapmaya alışmış kimseler, yine zıhar yaparlarsa onların cezaları şudur….” şeklindedir. Yani, zıhar kendi başına cezayı gerektirir bir suçtur. Zıhar yapan kimse mutlak surette ceza görecektir. Hatta zıhar yaptıktan sonra hanımına dokunmadan boşansa bile, söz konusu ceza kendisine verilecektir. Ya da hanımı vefat etse veya karısıyla arasında karı-koca ilişkisi kalmasa da zıhar yapan bu cezayı görmekten kurtulamaz. Fakihlerden Tavus, Mücahid, Şa’bi, Zührî, Süfyan-ı Sevri, ve Katade aynı görüştedirler. Onlara göre, zıhar yapan kimsenin hanımı vefat ettiğinde, kocası keffaret ödemeden karısının mirasından pay alamaz.
Üçüncü anlamı, zıhar yapanın “Ben söylediğimden vazgeçiyorum” demesi şeklindedir.
Dördüncü anlamı ise, zıhar yapanın kendisine haram kıldığı eşinin, yeniden helal olmasıdır. Yani, önce hanımını kendisine haram kılan kimse, sonra helal kılar. Fakihlerin çoğu, bu son iki anlamı tercih etmişlerdir.
9. Diğer bir ifadeyle bu emirler; İslâm toplumunun cahiliyeden kalma kötü alışkanlıklardan vazgeçmesi ve bu tür anlamsız davranışları terk etmesi konusunda Müslümanları terbiye etmek için nazil olmuştur. Yani, aralarında bir anlaşmazlık çıktığında eşler iyi insanlar gibi tartışsınlar ve ayrılmaları gerekiyorsa, talak yoluyla boşansınlar. Ancak tartışma esnasında erkeğin, hanımını, annesine veya kızkardeşine benzetmesi çok çirkin bir davranıştır.
10. Karısına zıhar yapan ve daha sonra hiçbir şey olmamış gibi ilişkisine devam eden kimse, bunu başkalarına söylemese dahi Allah’dan gizleyemez. Çünkü, Allah her şeyi bilendir.