EBU’L A’LÂ MEVDUDİ’NİN (RH.A.) BAKIŞ AÇISIYLA MÜZZEMMİL SURESİ 7. VE 14. AYETLER
BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM
Hamd kendisinden başka ilah olmayan, mutlak manada tek güç ve kudret sahibi olan Allah(Celle Celaluhu)’a mahsustur. Salat ve selam tüm peygamberlerin ve onları takip eden tabilerinin üzerine olsun.
7- Çünkü gündüz, senin için uzun uğraşılar vardır.
8- Rabbinin ismini zikret(9) ve her şeyden kendini çekerek yalnızca O’na yönel.
9- (Allah,) Doğunun ve batının Rabbidir. O’ndan başka ilah yoktur. Şu halde (yalnızca) O’nu vekil tut.(10)
10- Onların demelerine karşı sen sabret ve onlardan güzel bir ayrılma tarzıyla (düşünce ve eylem bakımından köklü bir tutum) ile kopup-ayrıl.(11)
11- Yalanlamakta olan nimet (refah ve servet) sahiplerini sen bana bırak(12) ve onlara az bir süre tanı.
12- Çünkü bizim yanımızda bukağılar(13) ve cayır cayır yanan bir ateş vardır;
13- Boğazı tıkayıp kalan bir yemek ve acı bir azab da vardır.
14- (Öyle) Bir gün ki, yer yüzü ve dağlar titremeye-tutulur ve dağlar göçüveren bir kum yığını olur.(14)
AÇIKLAMA
9. Gündüzün meşguliyeti anlatıldıktan sonra “Rabbinin adını an” buyurulmaktadır. Bundan şu anlam çıkar; dünyada bir iş yaparken daima ve her durumda Allah’ın adını zikretmeli ve O’ndan gafil olunmamalıdır. (Ahzab an: 63)
10. “Vekil” kendisine güvenerek kendi işlerimizi ona havale ettiğimiz şahıstır. Bizim dilimizde de hemen hemen aynı manada kullanılmaktadır.
Mahkemedeki işlerimizi bu vekilin yürütebileceğine inanır ve işlerimizi ona havale ederiz. Bizim bir şeyler yapmamıza hacet yoktur. O halde bu ayetin anlamı şöyledir: “Senin bu dine çağrıda bulunmana karşılık muhaliflerin veryansın ediyorlar ve sana her türlü zorluğu çıkarmaktalar. Ama sen bunun için kaygılanma. Sen işini doğunun ve batının Rabbi ve bütün kainatın sahibine havale et ve O’nun seni savunacağından ve muhaliflerine karşı bütün işlerini düzelteceğinden emin ol.”
11. Buradaki “Onlardan ayrıl”dan kasıt, “onlara tebliğ yapmayı bırak” demek değil. Yalnız, onlar beyhude şeyler söylediklerinde onları muhatap alma denilmek istenmektedir. Onların terbiyesizliklerine cevap vermeyin ve bunlara karşı kızmayın, öfkelenmeyin. Yani senin tavrın tıpkı serseri birisinin şerefli bir kimseye hoş olmayan laflar söylemesine karşılık o kimsenin onu hiç muhatab almaması ve aldırış etmemesi gibi olmalıdır. Burada Rasulüllah’ın tavrı zaten böyle değildi de Allah O’na böyle olmasını öğütlemişti gibi bir anlayışa gidilmemeli. Aslında Allah Rasulü’nün tavrı zaten böyleydi. Ama Kur’an-ı Kerim’deki bu irşaddan maksat kafirlere, eğer Allah Rasulü onların bu hareketlerine cevap vermiyorsa bunun O’nun zayıflığı dolayısıyla olmadığını bildirmektir. Rasul şerefli bir kimsedir ve Allah’ın talimatı gereğince onların bu gibi terbiyesiz tavırlarına bir karşılık vermemektedir.
12. Bu şuna işarettir: Mekke’de o yalanlayan ve türlü hileler ile Allah Rasulü’ne karşı halkın taassubunu kışkırtanlar kavimlerinin zengin olanları idiler. Çünkü İslâm inkilâbına çağrı onlara dokunmaktaydı. Kur’an-ı Kerim bize bunun sadece Hz. Muhammed’e (s.a) yönelik bir şey olmadığını bildirmektedir. Her zaman ıslahatçı bir harekete hep bu zenginler sınıfı karşı çıkmışlardı. Açıklama için bkz. Araf: 60, 66, 75, 88. ayetler. el-Muminun 33. ve es-Sebe: 34,35, ez-Zuhruf: 23.
13. Cehennemde bunların ayaklarına zincir vurulmuş olması, bunların kaçma tehlikeleri olduğu için değildir. Aslında yerlerinden kalkamamaları için bir azap ve cezadır.
14. Çünkü o zaman yer çekimi kalmayacaktır. Dağlar parçalanacak ve önce bir kum yığını haline gelecek, daha sonra zelzele ile yer sallanacak ve bu sayede bu tepeler çökerek dümdüz bir hale gelecektir. Aynı husus Taha Suresi 105-107 arasında da açıklanmaktadır: “Sana dağların ne olacağından soruyorlar. De ki: Rabbim onları ufalayıp savuracak. Yerlerini de dümdüz bir toprak olarak bırakacak. Öyle ki orada da bir eğrilik ve bir tümsek de göremeyeceksiniz.”