EBU’L A’LÂ MEVDUDİ’NİN (RH.A.) BAKIŞ AÇISIYLA ŞURA SURESİ 27. ve 32. AYETLER
BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM
Hamd kendisinden başka ilah olmayan, mutlak manada tek güç ve kudret sahibi olan Allah’a mahsustur. Salat ve selam tüm peygamberlerin ve onları takip eden tabilerinin üzerine olsun.
27- Eğer Allah, kulları için rızkı (sınırsızca) geniş tutup-yaysaydı, gerçekten yeryüzünde azarlardı. Ancak O, dilediği miktar ile indirir. Çünkü O, kullarından haberi olandır, görendir.(48)
28- O’dur ki, onlar umutlarını kestikten sonra yağmuru indirir ve rahmetini serip-yayar. O, Veli’dir, Hamid’dir.(49)
29- Göklerin ve yerin yaratılması ile onlarda her canlıdan türetip-yayması(50) O’nun ayetlerindendir. Ve O, dileyeceği zaman onların hepsini toplamağa güç yetirendir.(51)
30- Size isabet eden her musibet, (ancak) ellerinizin kazanmakta olduğu dolayısıyladır. (Allah,) Çoğunu da affeder.(52)
31- Siz yeryüzünde (O’nu) aciz bırakacak değilsiniz. Ve sizin Allah’ın dışında ne bir veliniz vardır, ne de bir yardımcınız.
32- Denizde yüksek dağlar gibi seyretmekte olan gemiler O’nun ayetlerindendir.
AÇIKLAMA
48. Burada, Allah’ın, Kureyşlilerin dikkatini şu noktaya çekmeye çalıştığı anlaşılıyor: “Sizler bir Kayser veya Kisra görseniz, kendinizin küçük bir tüccar kabileden başka bir şey olmadığınızı anlarsınız. Sizlere diğer Araplardan biraz daha fazla imkan verdiğimiz için böbürleniyor ve Muhammed b. Abdullah’a (s.a) tabi olmayı onur kırıcı kabul ediyorsunuz.” İşte bu yüzden, “Demek ki bu zavallılara gerçek bir güç vermiş olsaydık, kibirlerinden patlayacaklardı. Bunun için onlara haddi aşmasınlar diye sınırlı bir güç verdik.” demektedir. Aynı konuya çeşitli ayetlerde, farklı usluplarla değinilmiştir. Bkz. Tevbe: 68-70, Kehf: 32 ve 42, Kasas: 76 ve 82, Rum: 9, Sebe: 34-36, Mü’min: 82-85.
49. Burada “veli” ile mahlukatının tüm ihtiyaçlarını karşılayan ve onlara vekil olan “zat” kastolunmaktadır.
50. Burada, hayatın sadece dünyada değil diğer gezegenlerde de olduğuna işaret olunuyor.
51. Yani, Allah bunları yapmaya nasıl muktedir ise, aynı şekilde toplamaya da muktedirdir. Dolayısıyla “Kıyametin gelmeyeceği ve gelip gidenlerin tekrar toplanmayacağı” düşüncesi yanlıştır.
52. Burada tüm insanlara gelen musibetler değil, Mekke’deki kafirlere gelen musibetler kastolunmuştur. Yani şöyle denilmektedir: “Şayet Allah sizleri her işlediğinizden ötürü hemen cezalandıracak olsaydı, şimdiye kadar sizlerden hiçbiri hayatta olmazdı. Fakat bu musibet, (muhtemelen Mekke’deki kıtlığa işaret ediliyor) belki yola gelirsiniz diye sizler için bir uyarı niteliği taşımaktadır. İsyan ettiğiniz Allah’ın karşısında ne kadar çaresiz, ne kadar aciz olduğunuzu biraz olsun düşünün. Oysa sizler Allah’tan başkasını “veli” olarak kabul ediyor ve onların sizleri kurtaracağını zannediyorsunuz. Aslında sizleri Allah’tan başka hiçbir güç kurtarmaya muktedir değildir.”
Hemen bu noktada, Allah’ın halis mü’minler üzerindeki kanununun farklı olduğunu belirtmek gerekir. Çünkü mü’minlere gelen musibet ve sıkıntılar, onların günah, hata ve sıkıntılarının keffaretidir. Nitekim bir hadiste şöyle denmiştir: “Müslüman, bir sıkıntı, dert, gam, keder ve zahmet çekse, hatta ayağına bir diken bile batsa, Allah bunu onun yaptığı bir günaha keffaret olarak kabul eder” Allah’ın dini için çalışıp-çabalayan kimsenin karşılaştığı sıkıntılar, onun sadece günahlarına keffaret olmakla kalmaz, bunun yanısıra Allah indindeki derecesi de yükselir. Dolayısıyla hak yolda olan bir insanın sıkıntılarla karşılaşıyor olmasını, o kimsenin günahlarının cezası şeklinde telakki etmek çok yanlıştır.