sohbetlerözlü sözleryazarlarmakalelervideolartefsir derslerikavram derslerimedaricus salikin

EBU’L A’LÂ MEVDUDİ’NİN (RH.A.) BAKIŞ AÇISIYLA TALÂK SURESİ 3. VE 4. AYETLER

EBU’L A’LÂ MEVDUDİ’NİN (RH.A.) BAKIŞ AÇISIYLA TALÂK SURESİ 3. VE 4. AYETLER
18.02.2023
396
A+
A-

BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM

Hamd kendisinden başka ilah olmayan, mutlak manada tek güç ve kudret sahibi olan Allah(Celle Celaluhu)’a mahsustur. Salat ve selam tüm peygamberlerin ve onları takip eden tabilerinin üzerine olsun.

3- Ve onu hesaba katmadığı bir yönden de rızıklandırır.(10) Kim de Allah’a tevekkül ederse, O, ona yeter.(11) Elbette Allah, kendi emrini yerine getirip-gerçekleştirendir. Allah, her şey için bir ölçü kılmıştır.
4- (Yaşlılıklarından dolayı) hayızdan kesilmiş kadınlarınızdan şüphe ederseniz, bilin ki onların bekleme süresi üç aydır. (12) Henüz hayız görmeyenler de böyledir. (13) Hamile olan kadınların bekleme süresi doğurmaları ile son bulur. (14) Kim Allah’tan korkarsa (Allah) onun işine kolaylık verir.

AÇIKLAMA

10. Yani, boşadığı kadını iddet süresinde evinde tutması, onun nafakasını vermesi, ayrılırken kalan mehrini tamamlaması ve gücü yetiyorsa ona bir şeyler vermesi, elbette kocaya mali bir yük getirecektir. Şüphesiz karısını boşayan bir erkeğin ondan hoşnut olmadığı da bir gerçektir. Bu bakımdan hâlâ onun için birtakım harcamalar yapması kocanın zoruna gider. Özellikle maddi yönden sıkışık olan bir kimse için bu çok daha zordur. Fakat Allah’tan korkan bir kimse tüm bunlara katlanmalıdır. Çünkü, onun kalbi dar olabilirse de, Allah’ın rızk veren eli dar değildir. Kim O’nun emrine tabi olup, mal sarfederse, Allah o kimseye hiç tahmin edemeyeceği bir yerden karşılığını verir.

11. Yani, “Hiçbir güç, Allah’ın, emrini yerine getirmesine mani olamaz.”

12. Bu emir hayızdan kesilmiş kadınlar ile ilgilidir. Onların iddeti talak verilen günden itibaren hesaplanmaya başlanacaktır. Bu üç aylık iddet süresi Kameri aylara göredir. Eğer Kameri ayın başında verilmişse, 3 Kameri ay sayılacaktır. Ay arasında talak verilmişse, Ebu Hanife’ye göre, o ay 30 gün sayılarak 3 aya tamamlanacaktır. (Bedaiu s’Senayi)
Düzenli hayız görmeyen kadınlar hakkında, İslâm Hukukçuları ihtilaf etmişlerdir.
Hz. Said bin Müseyyeb’den rivayet olunduğuna göre, Hz. Ömer şöyle buyurmuştur: “Kendisine talak verilen kadın bir veya iki hayız gördükten sonra, hayzı kesilmişse, 9 ay beklemelidir. Şayet hamile değilse, 3 aylık iddet süresi bitiminde bir başkasıyla evlenebilir. Talak vuku bulur.”
İbn Abbas, Katade ve İkrime’ye göre, 1 sene kadar hayız görmeyen kadının iddet süresi 3 aydır.
Tavus’a göre, senede bir kez hayız gören kadının iddet süresi 3 aydır. Hz. Osman, Hz. Ali ve Hz. Zeyd bin Sabit’ten de aynı görüş nakledilmiştir.
İmam Malik’ten rivayet olunduğuna göre, Habban isimli bir şahıs, hanımına emzirdiği dönemde talak verir. Ve kadın 1 sene kadar hayız görmez. Bu esnada adam (Habban) vefat eder ve karısı veraset davası açar. Mesele Hz. Osman’a intikal edince o da Hz. Ali ve Zeyd bin Sabit’e görüşlerini sorar. Hz. Osman bu iki sahabi ile yaptığı istişarenin sonucunda, kadının verasete hakkı olduğuna karar verir. Dolayısıyla bu kadının hayızdan kesilmiş veya henüz hayız görmeye başlamamış kadınlar sınıfına girmediği öne sürülerek, kocası vefat ettiğinde onun iddetinin hâlâ bitmediği sonucuna varılmıştır.
Hanefilere göre, yaş nedeniyle olmayıp da herhangi bir nedenden ötürü hayızdan kesilen ama yeniden hayız görme ihtimali bulunan bir kadının iddeti, normal hayız süresine göre sayılır veya kadınların ortalama hayızdan kesilme yaşlarına göre, 3 aylık iddeti bitimi sonrasında Talak vuku bulur. İmam Şafii, İmam Sevri, İmam Leys; Hz. Ali, Hz. Osman ve Zeyd bin Sabit’in görüşüne katılmışlardır.
İmam Malik ise Hz. Ömer ve İbn Abbas’ın görüşünü, (Yani kadın 9 ay vuku bulur.) kabul etmiştir. İbnu’l-Kasım İmam Malik’in görüşünü açıklarken, şöyle diyor: “9 ay, hayızın bittiği günden başlar, talak verildikten sonra değil”, (Ahkamu’l-Kur’an, el-Cassas, Bedaiu’s-Senai)
İmam Ahmed bin Hanbel’e göre, iddeti hayızına göre hesaplanan bir kadın, hayızdan kesilir ve sebebi bilinemezse, hamile olup olmadığı şüphesinden kurtulmak için 9 ay bekler ve sonra 3 aylık bir iddet süresini hesaplar.
Fakat niçin hayızdan kesildiği anlaşılırsa (Örneğin bir hastalık, emzirme vs.) hayız görene kadar bekler, hayız geldikten sonra da iddeti başlar, veya hayızdan tamamen kesilirse hayızdan kesilen kadınlar gibi iddet bekler (El-İnsaf)

13. Büluğa ermediği için hayız görmeyen veya bazı nedenler dolayısıyla geç hayız gören ya da çok büyük bir istisna olup da hiç hayız görmeyen kadınlar, hayızdan kesilmiş kadınlar gibi talaktan sonra 3 ay iddet beklerler.
Kur’an’ın bu açıklamasına göre, burada “Mudhale” (kocasıyla gerdeğe girmiş) bir kadının sözkonusu olduğuna dikkat edilmelidir. Çünkü mübaşeret olmasaydı eğer, iddet sözkonusu olmazdı. (Bkz. Ahzab: 49) Bu yüzden, henüz hayız görmeye başlamamış kızların, iddetinin beyan edilmesinden anlaşıldığına göre, bu yaştaki kızlarla evlenmek ve kocalarının kendileriyle cinsel ilişkide bulunması caizdir. Dolayısıyla Kur’an’ın caiz gördüğü bir davranışı hiçbir Müslümanın yasaklamaya hakkı yoktur.
Henüz hayız görmeye başlamamış bir kıza talak verilirse ve o da iddet esnasında hayız görmeye başlarsa onun iddeti hayzı ile birlikte başlar ve iddeti hayız gören kadınlar gibi hesap edilir.

14. Hamile kadının iddet süresinin doğum bitimine kadar olduğunda tüm İslâm alimleri görüş birliği içindedir. Ancak iddeti esnasında kocası vefat eden hamile kadının iddet süresi hakkında ihtilaf vardır. Bunun nedeni Bakara: 234’de kocası vefat eden kadının iddetinin 4 ay 10 gün olarak belirtilmiş olmasıdır. Zira bu ayette dul kadınlar içine, hamile olanların da girip girmediği sarih değildir.
Hz. Ali ile İbn Abbas, bu iki ayeti birlikte müteala edip, sonuçta hamile kadının iddetinin doğuma kadar olduğunu açıklamışlardır. Ancak hamile olan dul kadın için, iki iddetten uzun olanını kabul etmişlerdir. Sözgelimi kadının doğumuna kadar olan süre 4 ay 10 günden fazla ise, kadın doğuma kadar iddet bekler. İmamiye Mezhebi de aynı görüştedir. Dolayısıyla daha önce nazil olan Bakara Suresi’ndeki ayet hamile olmayan dul kadınları ilzam etmektedir. Bu bakımdan boşanmış olsa da, dul kalsa da her hamile kadının iddeti doğuma kadardır. Bu görüşe göre, bir kadının doğumu, kocasının ölümünden hemen sonra da olsa, ölümünden 4 ay 10 günden fazla da olsa, doğumunun olduğu zaman iddeti sona erer. Nitekim Übey bin Ka’b’tan rivayet edilen şu hadis de bu görüşü desteklemektedir: “Talak Suresi’nin bu ayeti nazil olduğunda, Rasulullah’a, bu ayetin boşanmış ama kocası hayatta olan ve dul ama hamile olan kadınların her ikisini de ilzam edip etmediğini sordum.
O da ‘Her ikisini de ilzam eder’ diye cevap verdi.” Başka bir hadiste, Hz. Peygamber (s.a) bu meseleyi şöyle izah etmiştir: “Hamile kadının iddeti doğumuna kadardır” (İbn Cerir, İbn Ebi Hatim) İbn Hacer, bu hadisin, senedinin zayıf olmasına rağmen, birçok kanaldan rivayet edildiği için gerçek bir yanının olması gerektiğini söylüyor. Bu görüşün daha güçlü bir teyidi, Hz. Peygamber (s.a) döneminde vuku bulan Subeya el-Eslemi olayıdır. Bu kadın hamile iken dul kalır ve kocasının ölümünden birkaç gün (bazı rivayetlere göre 20, bazılarına göre 35, bazılarına göre 40 gün) sonra doğum yapar. Hz. Peygamber’den (s.a.) onun hakkında fetva istendiğinde, Hz. Peygamber (s.a) kadının evlenmesine izin vermiştir. (Bu rivayet Buhari ve Müslim’de birçok kanalla Ümmü Seleme’den ve ayrıca Buhari, Müslim, Müsned-i Ahmed, Ebu Davud, Nesei, İbn Mace’den yine birçok kanalla Misver bin Mahreme’den nakletmiştir.) İmam Müslim, Subiye el-Eslemi’nin olayını kendisinden şöyle nakletmiştir. “Ben Sad bin Havle’nin hanımıydım ve Haccet’ul-Veda zamanında ben hamileyken kocam vefat etti. O vefat ettikten birkaç gün sonra da doğum yaptım. Bir kimse bana, “Sen 4 ay 10 günden önce evlenemezsin” dedi. Ben bunu Rasulullah’a sorduğumda, bana “Doğum yaptıktan sonra evlenmekte serbestsin, dilersen evlenebilirsin” diye cevap verdi.
Sahabenin çoğundan da aynı görüş nakledilmiştir. İmam Malik, İmam Şafii, Abdürrezzak, İbn Ebi Şeybe, İbn Münzir’den nakledildiğine göre İbn Ömer’e hamile kadının iddeti sorulduğunda, O, “Hamilenin iddeti doğumuna kadardır” demiştir. Bunun üzerine Ensar’dan biri çıkıp, “Baban (Hz. Ömer) kocası henüz gömülmemiş ve naşı duruyorsa bile, hanımı doğum yaptıktan sonra evlenebilir, diyor” diye konuşur. Aynı görüşü Ebu Hüreyre, Ebu Mesud, Bedri ve Hz. Aişe de paylaşmaktadır. Ayrıca 4 mezhebin imamları ve ileri gelen fıkıh alimleri de bu görüştedirler.
Şafiilere göre, hamile kadın birden fazla (ikiz) çocuk doğurduğunda son çocuğun doğumuna kadar iddet bekler. Çocuk düşürme hadiselerinde ebeye sorularak, ona göre amel edilir: Çocuk düşürmüş mü, yoksa kan pıhtısı mı gelmiş? diye. (Muğniu’l-Muhtaç) Hanbeliler ve Hanefiler de aynı görüşü paylaşmaktadırlar. Ancak aradaki fark, çocuk düştüğünde, onlara göre çocuk cenin haline gelmemişse ebeye itimat edilmez. (Bedaui’s-Senai, El-İnsaf) . Günümüzde tıp gelişmiş olduğundan, çocuğun düşüp düşmediğini anlamak mümkündür. Bu bakımdan doktorlardan bir görüş almak mümkünse alınan görüş uyarınca hareket edilir. Fakat mümkün değilse, ihtiyat gereğince cahil ebelere güvenmek doğru olmayacağı için, Hanefi ve Hanbelilerin görüşü uygulanır.

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.