EBU’L A’LÂ MEVDUDİ’NİN (RH.A.) BAKIŞ AÇISIYLA TEKVİR SURESİ 15 VE 29. AYETLER
BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM
Hamd kendisinden başka ilah olmayan, mutlak manada tek güç ve kudret sahibi olan Allah(Celle Celaluhu)’a mahsustur. Salat ve selam tüm peygamberlerin ve onları takip eden tabilerinin üzerine olsun.
15- Artık hayır; yemin ederim(12) (gündüz) sinip (gece) dönen (gezegen) lere,
16- Bir akış içinde yerini alanlara;
17- Kararmağa ilk başladığı zaman, geceye andolsun,
18- Ve nefes(13) almağa başladığı zaman, sabaha;
19- Hiç tartışmasız o (Kur’an) , üstün onur sahibi olan bir elçinin gerçekten (Allah’tan getirdiği) sözüdür;(14)
20- (Bu elçi,) Bir güç sahibidir;(15) arşın sahibi katında şereflidir.
21- Ona itaat edilir,(16) sonra güvenilirdi.(17)
22- Sizin sahibiniz(18) bir deli değildir.
23- Andolsun o (peygamber) , onu apaçık bir ufukta görmüştür.(19)
24- O, gayb (haberlerin) e karşı (söylediklerinden dolayı) suçlanamaz (ya da cimrilikte bulunup kıskançlık yapmaz) .(20)
25- O (Kur’an) da kovulmuş şeytanın sözü değildir.(21)
26- Şu halde, siz nereye kaçıp-gidiyorsunuz?
27- O (Kur’an) , alemler için yalnızca bir zikirdir;
28- Sizden dosdoğru bir yön (istikamet) tutturmak isteyenler için de.(22)
29- Alemlerin Rabbi olan Allah, dilemedikçe siz dileyemezsiniz.(23)
AÇIKLAMA
12. Yani sizlerin zannettiği gibi değil. Bu Kur’an bir mecnununun sözleri olmadığı gibi, şeytanın da bir vesvesesi değildir.
13. Burada Allah’ın (c.c.) niçin yemin ettiği daha sonra gelen ayetler ile açıklanıyor. Yani Hz. Muhammed (s.a) bir rüya görmemiştir. Yıldızlar kaybolduktan, gece geçtikten ve güneş ortaya çıktıktan sonra gündüzün aydınlığında gökyüzünde şerefli elçiyi görmüştür. Rasûlullah (s.a) size ne anlatıyorsa, onu bizzat kendisi müşahade ve tecrübe etmiştir.
14. Şerefli bir elçi ile vahy getiren melek kastedilmektedir. Aynı zamanda Allah Teâlâ Rasûlin Kerim ifadesi ile Cibril-i Emin’in mesajı kendinden değil, daha üst bir makamdan getirdiğini vurguluyor. Yani Cibril-i Emin Allah’tan Rasûlullah’a (s.a.) mesajı aktarmaktadır. Hakka-40’ta şöyle buyurulmaktadır. “Şübhesiz o elbette şerefli bir elçinin sözüdür.” Buradaki Rasûlin Kerim ifadesi Rasûlullah (s.a) için kullanılmıştır. Bu vahyin Hz. Muhammed’in (s.a.) bir sözü olmadığı, sadece Allah’ın (c.c.) sözünü aktardığı anlamına gelir. Yani Allah’ın (c.c.) Rasûlü sıfatıyla, Muhammed bin Abdullah olarak değil.
Her iki yerde de, şerefli bir elçinin sözüdür ifadesi kullanılmıştır. Bir yerde şerefli elçi ile Allah’tan peygambere mesajı aktarması dolayısıyla Cibril-i Emin kastedilirken, Hakka 40’ta da şerefli elçi’nin Rasûlullah (s.a) olduğu beyan edilmiştir. Buradaki ifade Rasûlullah’ın (s.a) Kur’an’ın kendi uydurduğu anlamına gelmez. Şerefli elçi ifadesinin kullanılmasının nedeni, peygamberin bir Rasûl olarak Allah’ın (c.c.) sözünü aktarmasıdır, Muhammed bin Abdullah olarak değil. Yani ‘şerefli bir elçinin sözü’ ile birinde Rasûlullah, (s.a.) diğerinde Cibril-i Emin kastedilmektedir. Kısaca Cibril-i Emin Rasûlullah’a (s.a.) aktarmakta, Rasûlullah’ta insanlara tebliğ etmektedir. (Daha fazla izah için bkz. Hakka. an; 22)
15. Necm sûresi 4 ve 5. ayetlerinde bu konu şöyle anlatılmıştır: “O kendisine vahyedilen vahiyden başkası değildir. Onu müthiş kuvvetleri olan öğretti.” Cibril-i Emin’in müthiş kuvvetlerinin ne olduğu meselesi müteşabihattandır. Cibril-i Emin’in diğer meleklerden daha seçkin olduğu çok açık bir şekilde bellidir.
Müslim ‘Kitab-ul-İman’da Hz. Aişe (r.a) ‘dan, Rasûlullah’ın (s.a) Cibril-i Emin’i iki defa asıl şekliyle gördüğü ve ‘Cibril-i Emin o kadar büyüktü ki, yeryüzü ve gökyüzünü kaplıyordu,’ dediği rivayet olunmuştur. Buhari, Müslim, Tirmizi, Müsned-i İmam Ahmet’de, Hz. Abdullah İbn Mesut’tan (r.a) rivayet olunduğuna göre, Rasûlullah (s.a.) Cibril-i Emin’i anlatırken 600 kanadı olduğunu söylemiştir. Bundan Cibril-i Emin’in ne kadar güçlü olduğu anlaşılmaktadır.
16. Yani Cibril-i Emin meleklerin üstünde emir sahibidir.
17. Yani o itimad edilen bir kimsedir.Allah (c.c.) ona nasıl vahyetmişse o hiç eksiltmeden ve kendisinden bir şey katmadan aktarır.
18. Arkadaşınız (Sahibuküm) ifadesi ile Hz. Muhammed (s.a) kastolunmaktadır. Hz. Muhammed’ten arkadaşları olduğu şeklinde bahsedilmesinin nedeni, Mekkeliler için Hz. Muhammed’in (s.a.) yabancı biri olmadığına, çocuklarının bile onu tanıdıklarına dikkat çekmektedir. Hz. Muhammed’in (s.a) ne derece akıl sahibi biri olduğunu biliyorsunuz. O halde böyle birine bile bile mecnun demekten utanmıyor musunuz? (İzah için bkz. Necm: 2-3)
19. Necm sûresinin 7 ve 9. ayetlerinde Rasûlullah’ın (s.a) bu müşahadesi daha ayrıntılı bir biçimde zikredilmiştir. Bkz. Necm. an: 7-8
20. Rasûlullah (s.a.) hiçbir şey saklamadan size, Allah’tan aldığı herşeyi aktarıyor. Allah’ın (c.c.) zâtı, sıfatları hakkında, ölümden sonraki hayat, kıyamet, ahiret, cennet ve cehennem hakkında hiçbir şey eksiltmeden ve saklamadan sizlere beyan etmekte ve bildirmektedir.
21. Şeytan, Muhammed’e vahyediyor şeklindeki düşünceniz yanlıştır. Çünkü şeytan insanı şirk, putperesetlik, dehriyet ve ilhada doğru yönlendirir. Ona Tevhid’i öğretmez ve Tevhid’e doğru da yönlendirmez. Ayrıca insana sorumsuzluk aşıladığı gibi, Allah’ın (c.c.) huzurunda sorumlu bir kişi olarak yaşamaya da teşvik etmez. Kısaca insanı cahiliyye geleneklerinden, zulm, ahlaksızlık ve fuhuştan menederek, pâk ve temiz bir hayata, adalet, takva ve üstün ahlâk’a yönelmesine yardımcı olmaz. (Bkz. Şuara: 210-212, Şuara: an; 130-133 ve ayrıca Şuara: 221-223, Şuara: an; 140-141)
22. Yani bu, tüm insanlık alemi için bir hidayettir. Bu hidayetten ancak Hakka talip olan ve Hakka muhabbet duyan kimseler istifade edebilirler.
23. Bu konu daha önce Müddessir-56 ve İnsan-30’da geçmişti. (Ayrıca bkz. Müddesir: an; 41)
TEKVİR SURESİNİN SONU