sohbetlerözlü sözleryazarlarmakalelervideolartefsir derslerikavram derslerimedaricus salikin

EBU’L A’LÂ MEVDUDİ’NİN (RH.A.) BAKIŞ AÇISIYLA VAKIA SURESİ 1. VE 9. AYETLER

EBU’L A’LÂ MEVDUDİ’NİN (RH.A.) BAKIŞ AÇISIYLA VAKIA SURESİ 1. VE 9. AYETLER
28.11.2022
660
A+
A-

BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM

Hamd kendisinden başka ilah olmayan, mutlak manada tek güç ve kudret sahibi olan Allah’a mahsustur. Salat ve selam tüm peygamberlerin ve onları takip eden tabilerinin üzerine olsun.

Rahman Rahim olan Allah’ın adıyla

1- Vakıa (tartışmasız bir gerçek olan kıyamet) vuku bulduğu zaman,
2- Onun vukuuna (gerçekleşmesine artık) yalan(1) diyecek yoktur.
3- O aşağılatıcı, yücelticidir.(2)
4- Yer, şiddetli bir sarsıntıyla sarsıldığı,(3)
5- Ve dağlar darmadağın olup ufalandığı,
6- Derken toz duman halinde dağılıp-savrulduğu.
7- Ve sizler de üç sınıf olduğunuz zaman;(4)
8- İşte o “Ashab-ı Meymene”(5) olanlar, ne (kutlu) “Ashab-ı Meymene”dir.
9- “Ashab-ı Meş’eme”(6) olanlar da, ne (mutsuz ve uğursuz) “Ashab-ı Meş’eme”dir.

AÇIKLAMA

1. Bu cümleden, kafirlerin kıyamet günüyle ilgili konuşmalarına bir cevap verildiği anlaşılmaktadır. İslâm’ın ilk yıllarında Mekkeliler Hz. Peygamber’in (s.a) davetini işittiklerinde, kıyametin vukuunu, kainatın ve yeryüzünün alt-üst olmasını, yeniden dirilişi, hesap gününü, ceza ve mükafat vs. gibi olayları imkansız olarak görüyorlardı. Onlar, yeryüzünün, denizlerin, dağların, Ayın, Güneşin ve yıldızların yok olup asırlardan sonra bunca insanın yeniden dirileceğini hayretle karşılıyorlardı. Ve sonuçta “Cennet ve Cehennem bir hayal ürünüdür. Bu tür hayallere nasıl inanabiliriz?” diyorlardı. Bu tartışmaların tüm Mekke’yi sardığı bir atmosferde şöyle buyuruldu:
“Olacak vakıa olduğu zaman, onun oluşunu yalanlayacak kimse çıkmaz”
Burada kıyamet için “vaka’at” ifadesi kullanılmıştır. Yani o muhakkak vuku bulacaktır. Daha sonra “el-vakıa” kelimesi kullanılmaktadır ki, bu kelime lügatta aniden vuku bulan olaylara atfen kullanılır. “Leyse li vak’atiha kazibe” ifadesi ise iki anlama da gelebilir: a) “Muhakkak bu olay gerçekleşecektir ve hiç kimse onun gerçekleşmesini engelleyemez,” b) “O, vukuu bulduğunda hiç kimse onu yalanlayamayacaktır.”
2. “” iki şekilde de anlaşılabilir. Birincisi, “O gün, her şeyi alt-üst edecektir”, ikincisi “O gün, düşmüş olanları kaldıracak, dik olanları devirecektir.” Yani o gün insanın zillet ve izzetinin ölçüsü farklı olacaktır. Dünyada kendilerini izzet sahibi sananlar zelil olurken, zelil sayılanlar izzet sahibi kabul edileceklerdir.
3. Yani, bu deprem belirli bir bölgeyi değil, tüm yeryüzünü kaplayacaktır.
4. Burada hitap, her ne kadar, Kur’an’ın indiği zamanki muhatablarına ve şimdiki okuyuculara gibi görünüyorsa da, aslında bu ifade tüm insanlığı kapsamaktadır. Yani ilk insandan itibaren, kıyamet gününe kadar tüm insanlık, bu üç grup içinde mütelaa edileceklerdir.
5. “Ashab’ul-Meymene”; Meymene, lügatte “yemin” (sağ el) veya “yumn” (uğurlu) anlamlarının her ikisin ede gelebilir. Şayet yemin kelimesinden türediğini kabul edersek, Meymene “sağ el” anlamına gelir. Ancak burada lügavî anlamında değil, “yüksek mertebe” anlamında kullanılmış olabileceğini belirtmeliyiz. Çünkü Araplar sağ eli, kuvvet ve şerefin sembolü olarak nitelerlerdi. Nitekim hürmet ettikleri kimseleri, meclislerde sağ köşeye oturturlardı. Ayrıca bir kimse, başka bir şahsın kendi yanında önemli bir yeri olduğunu söylemek istediğinde “Fulanun minnî bil-yemin” (o benim sağ kolumdur) derdi. Urduca’da da önemli bir adamın yardımcısına “Desterast” (sağ kolu) denir. Fakat “Meymene” kelimesinin “yumn” dan türediğini kabul edersek, “ashabu-ul meymene” uğurlu, bahtı iyi olan, saadet sahipleri anlamına gelir.
6. “Ashab-ul Meş’eme”; Meş’eme, “şum” kelimesinden türemiştir. Uğursuzluk, talihsizlik demektir. Ayrıca lügatte sol el için “şu’ma” tabiri kullanılır. Nitekim Araplar “şimal” (sol el) ve “şu’ma” (uğursuzluk) kelimelerini aynı anlamda kullanırlar. Araplarda, sol el zayıflığın ve zilletin simgesidir. Örneğin, sefere çıkan bir kimsenin sol tarafından bir kuş uçtuğu zaman bu olayı uğursuzluk olarak telakki ederlerdi. Yine Araplar, bir kimseyi mecliste sol tarafa oturturlarsa eğer, bu o kimseyi aşağı mevkide ve önemsiz gördükleri anlamına gelirdi. Ayrıca bir kimse, başka bir şahsın kendi yanında bir yeri olmadığını söylemek istediği zaman “Fulanun minnî bi’l şimal” (O benim sol kolumdur) derdi. Dolayısıyla “Ashab’ul Şimal” bedbaht olanlardır. Yani Allah, onları zillete düçar etmiştir ve onlar O’nun huzurunda sol tarafta bulunacaklardır.

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.