EBU’L A’LÂ MEVDUDİ’NİN (RH.A.) BAKIŞ AÇISIYLA ZUHRUF SURESİ 54. ve 59. AYETLER
BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM
Hamd kendisinden başka ilah olmayan, mutlak manada tek güç ve kudret sahibi olan Allah’a mahsustur. Salat ve selam tüm peygamberlerin ve onları takip eden tabilerinin üzerine olsun.
54- Böylelikle kendi kavmini küçümsedi, onlar da ona boyun eğdiler. Gerçekten onlar, fasık olan bir kavimdi.(50)
55- Sonunda bizi öfkelendirince, biz de onlardan intikam aldık, böylece onları toplu olarak suda-boğduk.
56- Bu suretle onları, sonradan gelecekler için bir selef ve bir örnek kıldık.(51)
57- Meryem oğlu (İsa) bir örnek olarak verilince, hemencecik senin kavmin ondan (keyifle söz edip) kahkahalarla gülüyorlar.
58- Dediler ki: “Bizim ilahlarımız mı daha hayırlı, yoksa o mu?”(52) Onu yalnızca bir tartışma-konusu olsun diye (örnek olarak) verdiler. Hayır, onlar ‘tartışmacı ve düşman’ bir kavimdir.
59- O, yalnızca bir kuldur; kendisine nimet verdik ve onu İsrailoğullarına bir örnek kıldık.(53)
AÇIKLAMA
50. Bu kısa cümleyle, önemli bir gerçeğe temas edilmiştir. Bir ülkede diktatörlüğünü ilan eden bir hükümdar, her kuralı açıkça bir kenara iterek, hileye başvurur, rüşvet vasıtasıyla bazı kimseleri çıkarları için satın alır, yiğit ve dürüst kimseleri de satın alamayıp, onlara zulmederek susturmaya çalışırsa, her ne kadar bizzat ifade etmemiş olsa da, açıkca halkını bir “hiç” yerine koymuş demektir.
Halkının aklını, ahlâkını ve hatta onların yiğitliğini bile hiçe saymış ve halkı aptal yerine koymuştur. Çünkü onları korkak ve şahsiyetsiz kimseler yerine koyarak, adeta “Ben bu insanları istediğim gibi evirir-çevirir ve yönlendiririm” demiş olmaktadır. Ancak bir ülke bu şekilde teslim alınmış ve halk, hükümdarın önünde köleleşmişse, gerçekten de o halk, tıpkı o hükümdarın düşündüğü gibi şahsiyetsiz ve değersizdir. Çünkü, halkın bu zillet içinde yürümesinin asıl nedeni, onların fasık kimseler olmalarıdır. Onlar hak ve batılın ne olduğuna aldırmadıkları gibi, adalet ve zulm arasında bir fark da gözetmezler. Doğruluk ve şeref ile yalan ve zillet aynıdır onların nezdinde. Çünkü onlar, bu gibi değerlerin keyfiyetiyle ilgilenmeyip, kendi şahsi çıkarları için her zulme boyun eğerler, zorbalıktan korkarak batılı kabul ederler. Ancak hak bir ses yükselirse aralarından, onu hemen susturmaya hazırdırlar.
51. Yani, Firavun’un akibeti, onun çizdiği yolu takip edenler için bir ibrettir.
52. Bu hususa, daha önce geçen şu ayette işaret edilmişti:
“Senden önce gönderdiğimiz elçilere sor: Rahman’dan başka tapılacak tanrılar kılmış mıyız?” (45)
Rasûlullah (s.a.) bu ayeti okurken, Abdullah b. Zibara adındaki bir şahıs, “Hıristiyanlar, Meryem oğlu İsa’ya, Allah’ın oğlu olarak tapmıyorlar mı? Bizim tanrılarımız, onların tanrısından daha mı önemsiz” diye bağırarak itiraz etti. Bunun üzerine çevrede bulunan dinleyicilerden bir kahkaha yükseldi ve naralar atılmaya başlandı. Ancak bu terbiyesizlik dikkate alınmadan hitap edilmeye devam olunmuş ve hitap tamamlandıktan sonra bu soru cevaplandırılmıştır. Bu husus birçok tefsir kitaplarında çeşitli şekillerde yorumlanmışsa da bana göre bu husus ayetin siyak ve sibakı içinde değerlendirildiği takdirde, en doğrusu yukarıdaki yorumdur.
53. “Misal” kelimesiyle, Hz. İsa’nın babasız doğuşuna atıfta bulunulmaktadır. Ayrıca, Hz. İsa’ya, kendisinden ne önce ne de sonra kimseye verilmemiş olan mucizeler verilmiştir. Örneğin o, çamurdan kuş yapar, ona can üflerdi, doğuşdan âmâ olan kimseleri iyileştirir, cüzzamlıları tedavi ederdi, hatta ölüleri bile diriltmiştir. Dolayısıyla denilmiştir ki, “O’nun bu mucizevî doğumu ve kendisine verilen mucizeler, onu, Allah’a kul olmaktan istisna etmez. Bu yüzden onu, Allah’ın oğlu kabul etmek ve O’na tapmak sapıklığın ta kendisidir. O da bizim kulumuzdur ve O’nu kudretimize misal olsun diye mucizelerle donattık.” Bkz. Al-i İmran an: 42-44, Nisa an: 109, Maide an: 40, 46, 127, Meryem an: 15-22, Enbiya an: 88-90, Mü’minun an: 43″